Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Milli Mücadele, 19 Mayıs 1919'dan Önce Başlamıştır

Mondros Ateşkesi’ nden sonra, Anadolu yer yer işgale başlayınca, vatan topraklarının elden gideceğini anlayan vatanseverler bir araya gelerek bağımsız küçük çete denebilecek gruplar oluşturdular.

Haber Giriş Tarihi: 15.05.2017 11:27
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak: Haber Merkezi
yalovamiz.com
Milli Mücadele,  19 Mayıs 1919'dan  Önce  Başlamıştır

Bu gruplar giderek bağımsızlık amaçlarının ön plana çıktığı Kuva-yı Millîye (Millî Kuvvetler) adı verilen direniş örgütlerine dönüştü.

Düşmana karşı ilk kurşun, 19 Aralık 1918 günü, Dörtyol Karakese Köyü halkı tarafından, Fransızlara karşı atıldı. Böylece Anadolu topraklarında ulusal direnişin ilk kıvılcımı başladı.

Ancak tüm faaliyetlerde belirli ve bilinçli bir organizasyon gerekiyordu.

Bunun için yurdun her tarafında Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kuruldu.

Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda Çorum’da “ İhtiyat Zabitler Cemiyeti” adıyla, yedek subaylar tarafından bir cemiyet kurulmuştu.

Kurulduğu tarihten itibaren önemli bir faaliyet gösteremediği gibi, millî mücadele hareketinin başlarında da, çalışmaları pek sönük geçmişti. Zira bu günlerde mutasarrıf bulunan (livanın en üst dereceli idarecisi) Samih Fethi (Tarihçi Turhan Tan)’de İstanbul Hükûmeti yanlısı olarak, millî faaliyetlerin aleyhinde idi.

Çünkü bağlı bulunduğu Ankara Valisi Muhiddin Paşa’dan destek görmekte, yerine göre beraber hareket ederek buradaki teşkilâtlanmaya mani olmaktaydılar.

Hatta öyle ki Vali Paşa “…Çorum’a gelerek orada bazı tertibat ve telkinât icra etmek …”le bizzat uğraşmıştı.

Kurulan örgütlerden biri, 6 Kasım 1918’de kurulan ve 1 Aralık 1918’de resmiyet kazanan İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’ydi.

İzmir ve yöresinin Yunan işgaline karşı direnişi örgütlemek, İtilâf Devletleri nezdindeki girişimlerle işgali önlemek amacında olan cemiyet, Mart 1919’ da bir kongre düzenledi.

Çevre kent ve kasabalardan delegelerin de katıldığı kongrede, İzmir’in nüfusunun çoğunluğunun Türkler’in oluşturduğunu hatırlatan ve işgal söylentilerini kınayan bir uyarı bildirisi yayınladı ve bildiri, Barış Konferansı’nın toplandığı Paris’e bildirildi.

Cemiyet, İzmir’in işgalinden sonra, merkezini İstanbul’a taşıdı. Üyelerinin bir kısmı İstanbul’da, bir kısmı Denizli’de çalışmak zorunda kaldı.

İstanbul’daki merkezi de, İstanbul’un işgalinden sonra kapandı. 

İlk adı “ Müdafaa-i Vatan Heyeti” olan İzmir Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi, İzmir’de, Aralık 1918’de kuruldu. İzmir’in işgali üzerine, üyelerinin bir kısmı İstanbul’a, bir kısmı Denizli’ye giderek faaliyet gösterdi.

Aydın vilâyetinin Yunanlılar’a verileceği söylentisi üzerine, Manisa’da, Aralık 1918’de, Manisa İstihlâs-ı Vatan Cemiyeti kuruldu. Ne var ki bu cemiyet, muhaliflerin engellemesi yüzünden istenilen ölçüde başarılı olamadı.

Manisa’da, 1919 yılı başlarında, Cemiyet-i İslâmiye, Manisa Kadınları Cemiyet-i Umumiyesi, Manisa Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti kurulmasına rağmen, bunlar, millî mücadele karşıtı örgütlerin, İngilizlerin ve yerli Rumların engellemeleri yüzünden etkili olamayarak dağıldı.

İzmir’in işgalinden sonra, İstanbul’da, Aydın Vilâyeti Muavenet-i Hayriye Cemiyeti kurulduysa da,  hiçbir varlık gösteremeden kısa sürede dağıldı.

İzmir’in işgali günü toplanan Aydın Heyet-i Milliyesi, Aydın’ın işgali üzerine faaliyetlerini Denizli ve İstanbul’da sürdürmek zorunda kaldı; Denizli’de yapılan çalışmalarda ve Nazilli Kongreleri’ nin toplanmasında önemli rol oynadı.

29 Mayıs 1919’da, Denizli’de, Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin başkanlığında, Denizli Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti kuruldu.

Cemiyet, önce gönüllü ve maddî yardım toplamakla işe başladı.

Kısa süre sonra Millî Menderes Müfrezesi oluşturuldu.

Denizli Heyet-i Milliyesi, çevre illerde yapılan Kuva-yı Milliye kongrelerine büyük ilgi gösterdi.

İzmir’in işgal edildiği gün, Balıkesir’de Balıkesir Heyet-i Milliyesi kuruldu.

Kısa süre sonra, Balıkesir, millî mücadelenin önemli bir merkezi haline geldi. Bu şehirde beş defa kongre toplanmış olması bunun kanıtıdır.

(Not: Bu arada, İstanbul Hükûmeti’ nin özellikle Balıkesir’e Ahmet Anzavur’u vali olarak atayarak millî mücadeleye nasıl engel olmaya çalıştığını unutmamak gerekir.)

Bir başka direniş örgütü olan Trakya Paşaeli Müdafaa-i Heyet-i Osmaniyesi, Trakya’nın Osmanlı topraklarından ayrılmasını önlemek amacıyla, 1 Aralık 1918’de kuruldu. Barışçı ve diplomatik mücadele yöntemlerini benimseyen örgüt, görüşmelerle olumlu sonuç alamadı; Ocak 1920’de silâhlı örgütlenme yolunu seçti.

Aynı tarihlerde Adana yöresindeki işgallere karşı koymak için kurulan Kilikyalılar Cemiyeti, çalışmalarını İstanbul’da yürüttüğü için başarılı olamadı.

Trabzon’da iki ayrı örgüt ortaya çıktı.

Ocak 1919’da İstanbul’da kurulan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, etkin bir çalışma yürütemeyerek, sonunda İstanbul’daki Hürriyet ve İtilâf Fırkası ile birleşti.

12 Şubat 1919’da Trabzon’da kurulan, Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, özellikle Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’daki örgütlenmelere önemli katkıda bulundu.

Bu cemiyet, İttihat ve Terakki karşıtı İstanbul hükûmetine inanmıyor, bağımsız olarak örgütlenme gereği duyuyordu. Cemiyet, kısa sürede Ordu, Rize ve Giresun’da örgütlendi.

Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Diyarbakırlı bir kişi tarafından, Kasım 1918’de İstanbul’da kuruldu.

Birkaç ay boyunca önemli bir varlık gösteremedi. Mart 1919’da Erzurum’da bir şube açılmasıyla birlikte, cemiyetin çalışmaları canlandı.

O dönemlerde Erzurum’da kurulmuş olan İstihlâs-ı Vatan Cemiyeti adlı örgütle birlikte hareket etme yoluna gitti.

İstanbul’da, 29 Kasım 1918’de toplanan Millî Kongre, bütün millî kuvvetleri birleştirmeye, milletin hak ve çıkarlarını elde etmeye, Milletler Cemiyeti’ne hür ve bağımsız olarak girmeye ve yabancı ülkelere kurul göndermeye çalışacağını ilân etti.

Fakat, bu çalışmalardan memnun olmayan İngiltere ve Osmanlı hükûmeti, Nisan 1919’da Millî Kongre’yi kapattı ve başkanı Esat Paşa’yı Kütahya’ya sürgüne gönderdi.

5 Kasım 1918 tarihinde, Kars’ın Ermeniler’e verilmesini önlemek amacıyla Kars İslâm Şûrası adlı geçici bir hükûmet kuruldu.

Bu örgüt, 14 Kasım 1918’de yapılan kongre sonucunda, Kars Millî İslâm Şûrası Merkez-i Umumisi adı altında yerel bir hükûmete dönüştürüldü. Ayrıca 8 000 kişilik bir ordu oluşturuldu.

Yeni gelişimlerden sonra, 18 Ocak 1919’da Cenubi Garbî Kafkas Hükûmeti Muvakkate-i Milliyesi adını alan teşkilâta, 19 Nisan 1919’da İngilizler son verdiler, hükûmet üyelerini de tutuklayarak Malta’ya sürgüne gönderdiler.

Anadolu’nun değişik yerlerindeki direniş örgütlerinin birbirlerinden kopukluğu, çalışmaların yerel düzeyde kalmasına yol açıyordu.

Yerel direniş örgütlerini ortak bir çatı altında toplamaya yönelik ilk adım, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışından sonraki günler içinde, Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum Şubesi ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin girişimleriyle toplanan Erzurum Kongresi (23 Temmuz- 7 Ağustos 1919)‘ inde Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasıyla atıldı.

Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin oluşturulması direnişin merkezileşmesini sağladı. Daha önce var olan yerel örgütlerin büyük bölümü bu örgütün şubeleri durumuna geldi.

Cemiyet’in yürütme organı olan Heyet-i Temsiliye, TBMM’nin açılışına kadar geçici bir hükûmet gibi çalıştı.

Görülmektedir ki, bu çalışmalar başlangıçta dar çerçeveli bir teşkilâtlanmanın neticesinde olmuş ve halkın bilinçlenmesine önemli katkılarda bulunmuşlarsa da, fazla etkin olamamışlardır.

Ya kısa sürede dağılmışlar, ya da Erzurum ve Sivas Kongreleri’yle oluşturulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çatısı altında toplandıktan sonra genel bir maiyet kazanmışlar ve etkin olabilmişlerdir.

Falih Rıfkı ATAY:

“… Trakya- Paşaeli Cemiyeti’nin davası, Osmanlı Devleti’nin toprakları bölüşüldüğünde İngiltere, olmazsa Fransa’ya sığınarak Trakya’yı kurtarmaya çalışmaktı.

Sivas’ta vatan bütünlüğü ve bütün millet adına bir kongre toplamaya karşı olanlar çoktu. Amasya toplantısında Rauf (Orbay) Bey:

- Ben misafirim, diye Mustafa Kemal’in hazırladığı bildiri ve çağırış vesikasını imzalamaktan çekinmiş, sonra bir hatıra olarak imzalamıştı. Refet Bey önce reddetmiş, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın ısrarı üzerine belli belirsiz bir imza koymuştu.

Balıkesir’ deki Karasi- Saruhan Havalisi Hareket-i Milliye ve Reddi İlhak Cemiyeti Kongre Başkanı Hacı Muhiddin, Sivas’a delege yollamak daveti üzerine:

- Ne kuvveti var bunların? Medeniyet âlemini şantaj ve blöfle ne kadar aldatabiliriz, diyordu.

Bu cephedekiler daha sonra Sivas’a:

-  Karşımızda seksen bin asker var. Biz komutanlarımızla ve teşkilâtımızla bağımsız kalmalıyız, diye kafa tutuyorlardı.

Kâzım Karabekir’e göre Sivas’ta toplanmak varlığımızı kendi elimizle tehlikeye atmaktı. Yeni bir kargaşalığa sebep olacaktık. Erzurum Kongresi kararları ile yetinmeli idik. Barış esasları anlaşılıncaya kadar da kıpırdamadan sabretmeli idik.”

Mustafa Kemal Paşa, millî mücadeleyi gerçekleştirmek için birleştirici ve toplayıcı bir lider olmuş, yerel direnişler tek şemsiye altında toplanıp birleştirilince, ulusal / millî olma vasfını kazanmıştır.

Rauf ORBAY:

“…Mustafa Kemal olmasaydı da Millî  Mücadele olurdu. Nitekim yer yer mukavemet hareketleri daha önce başlamıştı. Ancak Mustafa Kemal’siz millî mücadelenin sonucu, Anadolu’da Tevaifi Mülûk ( hükümdarlar) devrinin ihyası, parçalanmış bazı küçük beylerin kurulması olurdu. “

Rauf ORBAY’ın aynı konu ile ilgili olmak üzere bir diğer açıklaması da şöyledir:

“ Mustafa Kemal Paşa mücadeleye atılmasaydı bu memleket kurtulamazdı. Anadolu’nun tehlikeye düşen yerlerinde, Batı’da, Doğu’da ve Güney’de başlayan ve birer yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf millî mukavemet hareketleri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleştirilmeseydi, her biri ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi.”

***

GENEL DEĞERLENDİRMEM:

Oldum olası Atatürk ilke ve devrimlerine karşı çıkanlara sözüm yok!

Benim asıl tepkim, ATATÜRK’ ü okuyup anlamadan istismar edenlere, esen rüzgâra göre yön değiştirip, emperyalizmin kuklası olanlara…

İçimde, küçücük de olsa bir ümit var; Türk gençliğinin çağı iyi yorumladığına, ya da yorumlayacağına inanmak istiyorum.

Ahmet AKYOL, YALOVA, 15 Mayıs 2017

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.