Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yalova Yöresinin Türk Hâkimiyetine Girmesi

Yazının Giriş Tarihi: 27.02.2017 08:24
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.02.2017 08:24

Kutalmışoğlu Süleyman Şah da, 1075’te İznik’i alarak kendine başkent edinmiş; Öte yandan Bizans’ın (x) içinde bulunduğu karışık durumdan yararlanarak devletin sınırlarını genişletmişti.

1081 yılında tahta geçen yeni İmparator Aleksios  I Komnenos ( 1081- 1118), ilk iş olarak Süleyman Şah’la bir antlaşma imzaladı. Bu yeni antlaşmaya göre Selçuklular’la Bizanslılar arasında yeni hudut, Dragos Suyu idi.

Esasen bu antlaşma sonucunda Süleyman Şah, Marmara Denizi kıyılarına kadar hemen hemen bütün Anadolu’ya fiilen egemen olduğunu Bizanslılar’a kabul ve tasdik ettirmek suretiyle büyük bir başarı elde etmişti.

Süleyman Şah’ın 1086’da ölümünden sonra, Anadolu Selçuklu Devleti bir süre iç karışıklıklara sahne oldu.

Bu durumu, 1096’da başlayan Haçlı Seferleri takip etti.

Selçuklular, 21 Ekim 1096 günü, Dragon Vadisi (Yalakdere Vadisi)’nde başlayan bir akınla, Haçlıları pusuya düşürdüler ve müteakiben Kibotos’ta kılıçtan geçirdiler.

Asıl Haçlı Orduları bölgeye gelince, Selçuklular çekildiler.

Ancak, Doğu’dan gelen Türk tehdidi her zaman kendini belli ediyordu. İmparator Aleksios I Komnenos ( 1081- 1118), Helenopolis (Hersek) yakınlarındaki Kibotos’u tahkim ettirdi.

İmparator Manuel I Komnenos ( 1143- 1180) da, Pylai ( Çiftlikköy ) ‘de Pylai Kalesi ve surlarını inşa ettirdi ve bir takım Hristiyan göçmeni buraya yerleştirdi.

Yalova yöresi, bundan sonra Osmanlı yönetimine geçinceye kadar Bizans hâkimiyetinde kaldı.

14 ncü yüzyılın başlarında kurulan Osmanlı Beyliği, Batı’ya, yani Bitinya topraklarına doğru genişleme siyaseti izledi.

Türk atlıları her fırsatta Marmara Denizi güney kıyılarına kadar indiler.

Günümüzdeki Yalova ili toprakları içinde, Bizanslılar ile Osmanlı atlıları arasındaki ilk önemli çatışma, 1301’de, meydana geldi.  Osmanlılar,  ( Hersek- Boyalıca arasındaki vadide bulunan ve günümüzde bazı kaynaklarda Çoban Kale olarak tanımlanan) kaleyi tahkim ederek güçlendiren Bizanslıları kale dışına çekerek yendiler. Bizanslılar Kale’ye sığınarak kurtuldular.

Bir sene sonra, Osmanlı atlıları, vadideki sözü edilen Kale’nin civarından geçerek günümüzdeki Hersek’e kadar geldiler ve burada Bizanslıları Bafeus Muharebesi’nde (27 Temmuz 1302)(xx)  büyük bir mağlubiyete uğrattılar. ( Bafeus, “Sulak Yer” demektir; bir kale adı değildir.)

Vadideki ( Çoban Kale olarak tanımlanan) kale ve (deniz kenarındaki) Yalakonya Kalesi yine elde edilemedi.

Osmanlı atlıları, Yalova yöresine 1302, 1307, 1326 ve 1327 gibi yıllarda akınlar yapmalarına rağmen, yöre, kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine Yalakonya Kalesi ve Çoban Kale’nin düşmesinden sonra girdi.

1337’de bu iki kalenin elde edilmesinden sonra, Emir Ali Bey, Yalova yöresini ele geçirdi.

Türk atlılarının bölgeye sık sık yaptıkları akınlar -istilâ ve belki de kısmî yerleşim faaliyetleri, bu tarihten sonra hukukî meşruiyet kazanarak işgale dönüştü, yörenin kontrolü tamamen Türkler’e geçti.

(Not: İşgal ve istila kavramları farklı anlamlar ifade eder. Bir bölgeyi işgal edenler, orada kendilerine bağlı bir yönetim oluştururlar. İstila da ise, bölgeye ganimet veya başka isteklerle gelen silâhlı güçler, isteklerini elde ettikten sonra oradan ayrılır ve ilişkilerini keserler.)

Bu dönemde üzerinde durulması gereken bir konu, Türkler’in bu yıllarda yörede olup olmadıkları ya da 1302’deki Bafeus Muharebesi’nden sonra yöreye yerleşip yerleşmedikleridir.

Hayvancılıkla geçinen göçebe Türkmenler’in, sınırın ötesinde kalan verimli otlaklar nedeniyle, sürüleriyle birlikte zaman zaman Bizans topraklarına girdikleri, düşünülebilir.

Ancak, dönemi inceleyen tarihçilerden Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları isimli kitabında, 1302’deki Bafeus Muharebesi’nden sonra, “...Türkler, Bitinya’ya yaptıkları bu ilk akın (Bafeus Muharebesi) sonucunda, bölgeye sürekli yerleşmiş değillerdi” demektedir.

Bafeus Muharebesi’nden 5 sene sonra, Bizanslı Tarihçi Pahimeres, 13 ncü yüzyıl ortalarındaki refahtan ve dolaylı olarak da Sangaryos (Sakarya Nehri) doğusundaki dağlara yerleşmiş “ geniş toprakları büyük sürüleri olan “ köylülerden söz eder, ama bölgeyi çok iyi gezmesine rağmen, İzmit Körfezi güney kıyılarına yapılan yerleşmelerden bahsetmez.

Aksine, “ Türkler’in 1300’ler civarında, düzenli bir ordu tarafından değil, küçük düzensiz gruplarca akınlar yaptıklarını, ele geçirdikleri topraklarda sürekli kalmadıklarını, bölgeyi talan edip esir aldıktan sonra çekildiklerini” söyler.

Bafeus Muharebesi’nden sonra, bölgeden, belli sayıda köylüyle birlikte, toplumun seçkin tabakasının da kaçmış olduğu; bir kısım köylünün yerinde kaldığı, ancak yöre halkının direnişine dayanan ünlü savunma sisteminin bütünüyle elden çıktığı, sonucuna varılabilir.

Örneğin, 1317 yılında, İznik’te savunanları takviye için, İstanbul’dan deniz yolu ile birkaç gemi dolusu Bizans askeri gönderilmişti. Gazi Abdurrahman,  toplayabildiği yiğitlerle kıyıya çıkanları imha etmişti.

1302 ‘den sonra, Türk atlılarının çeşitli zamanlarda bölgeye akınlar yaptığı biliniyor. Bölgeye Türkmenler yerleşmiş olsaydı ve bölgenin kontrolü Osmanlı’da olsaydı, bu akınlara gerek kalır mıydı?

Ayrıca, Türkler’in 1300’lerden itibaren bölgeye yerleştiklerine dair halen, en ufak bir bulgu ve bilgi yoktur.

Örneğin, henüz 1400 ve öncesine tarihlenen bir mezar taşı ile karşılaşılmamıştır. Yine o dönemlere ait bir mescit, cami, medrese izi yoktur. Bölgede meydana gelen depremlerde bu yapıların yıkıldığı kabul edilse bile, en azından kitabeler, mezarlar- mezar taşları olurdu.

Dönemi belirten çeşitli haritalarda da, örneğin, Alfons de Lamartin’in Osmanlı Tarihi’nde, Osman Bey’in ölümünden sonra (1324/1326) Osmanlı topraklarını gösteren haritada, Yalova ili toprakları Osmanlı hudutları içinde değildir.

Görülüyor ki, zaman zaman taktik akınlarla oluşan istila hareketi, 1337’den sonra işgale dönüşerek hukuki meşruiyet kazanmış ve bu tarihten itibaren yöre, vatan toprağı olarak benimsenmiş ve Türk Yurdu olmuştur.

Elbette İdris-i Bitlis’ i gibi, zaferleri kerametlere bağlayanlar da vardır ve elbette bu bir takdir ve değerlendirme meselesidir!

-------

(x) Tarihte hiçbir zaman Bizans Devleti diye bir devlet olmamıştır. Bizans denilen imparatorluk, gerçekte Roma İmparatorluğu’ dur. Bizans ismini, o imparatorluğun insanları hiçbir zaman kullanmadılar. Onlar kendilerine Romaio yani Romalı diyorlardı. Bizans adı, 16ıncı yüzyılda, Alman tarihçi Hieronymus Wolf’ un uydurduğu bir isimdir; daha sonra ikiye ayrılan imparatorluğun tarihini incelemede kolaylık sağlaması ve biraz da Yunanlıların maddî destekleriyle gündeme getirilmiştir.  Örneğin İmparator Alexiad’ ın kızı Anna Comnena, yazdığı Alxiad adlı kitapta kendilerinden Roman Empire ( Roma İmparatorluğu), Romans ( Romalılar) diye söz etmektedir. Esasen Rum kelimesi de Yunanlı, ya da Helen değil, Romalı demektir. Arapçada “O” harfi olmadığı için Rom yerine Rum denmiştir. Rumeli demek, esasında Romalıların yaşadıkları yer demektir. Yani Rum ile Yunanın ilgisi yoktur.

(xx) Bafeus Muharebesi 27 Temmuz 1301’ de değil, 27 Temmuz 1302’ de yapılmıştır. 1301’ de yapılan, Osman Gazi’ nin öncü birlikleri ile Telemaya adındaki kaleye yapılan cebrî keşif veya taktik harekâttır.

GÜNÜN SÖZÜ:

“Tarih bir hamaset destanı ve menkıbeler bütünlüğü değil, insanın insan olma serüveninin öyküsüdür.”

ATATÜRK DİYOR Kİ:

“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanı şaşırtacak bir nitelik alır.”

www.ahmetakyol.net

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.