Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Ben Unutmadım, Unutamam

Yazının Giriş Tarihi: 13.08.2018 05:56
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.08.2018 05:56

Depremde tamamen enkaz haline gelmiş evimin önünde oturuyordum. Yaralı sol kolum sarılıydı, sağ ayağımda ezik ve yarıklar vardı ve kan bir türlü durmuyordu. Ayakta duramıyordum. Bir dozer ve vincin, apartmanımızda ölenlerin cesetlerini çıkarma çalışmalarını oturduğum yerden acı içinde izliyordum.

Telefonlar çalışmıyordu, kimseyle irtibat kuramamıştık. Durumumuzu yakınlarımıza iletemiyor, merak ettiğimiz akraba ve arkadaşlarımızın durumları hakkında bir bilgi alamıyorduk. Kimse ne yapacağını bilmiyor, kimse yol gösteremiyordu.

Olması gerekenler, ortada yoktu.

Yorgun, acılı, beş parasız ve en önemlisi çaresiz bir durumdaydık.

Akşamüzeri, Çiftlikköy Sahil Mahallesi’nde tuhaf bir koku duyulur oldu.

Her kafadan bir ses çıkıyordu. Kimi,

“Tüpraş yanıyormuş, bu koku oradan geliyor” diyor,

Kimi de,

“Aksa’nın tamamen yıkıldığını, depolardaki kimyevi maddelerin denize döküldüğünü ve havaya yayıldığını ” söylüyordu. Doğrusu kimse ne olduğunu bilmiyordu.

Bir süre sonra, korkulan oldu.

Zehirli bir gazın yayıldığı, 10-15 dakika sonra, Çiftlikköy Sahil Mahallesi’ne geleceği ve herkesin her şeyini bırakarak Yalova istikametine gitmesi gerektiği, bağıra çağıra dile getirilince, büyük bir panik başladı.

Arabasına binen arkasına bakmadan kaçıyordu.

Eşimle çaresizce ve acı içinde bakıştığımızı çok iyi hatırlıyorum.

Hem kullanacak arabam yoktu, hem de yürüyecek halim.

Ayakta bile duramıyordum.

Gaz kokusu giderek yoğunlaşıyor ve genzimizi yakıyordu.

Bulabildiğimiz bez ve havlu parçalarıyla ağzımızı- burnumuzu kapattık.

Herkes çaresizce kaçışırken, biz de olduğumuz yere çöktük.

Çaresizdik ve yapabileceğimiz başka hiçbir şey yoktu.

Eşim bir ara, hemen yakınımızdan geçmekte olan bir kamyon fark etti; önüne atıldı ve kollarını açarak, bağıra çağıra durdurdu.

Adının sonradan Osman olduğunu öğrendiğim Karadenizli bir genç, eşini, çocuklarını ve yakınlarını bir kamyona doldurmuş, bölgeden kaçıyordu.

Bizi de kamyonun arkasına bindirdiler.

Karamürsel- Yalova yoluna çıktık.

O günü unutmama imkân yok.

Hiçbir korku filminde öyle bir sahne görmedim.

Binlerce otomobil, Yalova istikametinde gitmeye çalışıyor.

Ne var ki, 4-5 sıralı yol, karşıdan geliş bile  tıkanmış... Araçlar ilerleyemiyor.

Hava tuhaf bir renk almış, insanın genzini yakan o koku da giderek artıyor.

Tıkanan yolda, araç sahipleri panik içinde araçlarının kornalarını çalıyorlar.

Binlerce araç, aynı anda korna çalıyor.

Kadın- erkek, yaşlı- genç binlerce kişi, araçların arasından ve yanından Yalova’ya doğru kaçıyor.

Yaşlı insanlar, ayakta durmaya güçleri olmayan insanlar, korku içinde titreye titreye ağlayarak Yalova’ya gitmeye çalışıyorlar.

Böyle bir gün unutulabilir mi?

Halkın korku içindeki çaresizliği ve çılgınca kaçışı unutabilir mi?

Bindiğimiz kamyonun, yoldaki araçlara çarpa çarpa karşıya geçişini, köy yollarından Bursa yoluna çıkışımızı unutmamız mümkün mü?

Geriye dönüp baktığımızda, gökyüzünün tuhaf rengini, Çiftlikköy üzerine gelmiş ve giderek Yalova’ya yaklaşan o korkunç ve acayip renkli bulut kümesinin görünüşünü unutmak mümkün mü?

Lütfen düşünün, Bursa’dan gelen yok ama Yalova’dan Bursa istikametine yüzlerce araç panik içinde kaçıyor. Yüzlerde endişe var, korku var.

Bütün bunlardan sonra, durup geriye baktığımızda hiçbir şey olmamış gibi, her şey tozpembeymiş gibi davranmak mümkün mü?

Geçmiş yıllarda yapılan bir televizyon programında, programa katılan konuklar böyle bir olay olmadığını yemin ederek anlattılar. Onlara göre hiçbir şey olmamıştı.

Yetkililerin açıklamalarına da ilgi ve ibretle takip ediyorum.

Bu konuyu, yazdığım sürece, her sene mutlaka dile getireceğim ve unutturmayacağım.

***

GÖZÜNÜZDEN KAÇMASIN:

Süleyman AYDIN ismi size bir şey ifade ediyor mu? Etmiyorsa açıklayayım: Teröristler, 15 Ağustos 1984’te Siirt Eruh ve Hakkâri Şemdinli’de karakollara baskın düzenlemişlerdi. Çıkan çatışmada Erzincanlı Komando Er Süleyman AYDIN şehit düşmüştü. 

Süleyman AYDIN’ ı ve daha sonra bu vatan için canlarını vermekten kaçınmayan Şanlı Türk Ordusu ve Emniyet Teşkilâtımızın kahraman mensuplarını asla unutmamamız gerektiğini, onlara ve ailelerine sahip çıkmamız gerektiğini bilmiyorum hatırlatmaya gerek var mı?

***

ÖMER’İN MUMU

Hz. Ömer Halife olduğu dönemde bir akşam çalışırken, misafiri gelir. Oturup, sohbete başlamadan önce yanan mumu söndürüp, bir başkasını yakar. Şaşıran misafiri, “O da mum, diğeri de mum. İkisi de aynı şekilde aydınlık veriyor. Niye birini söndürüp de ötekini yaktın?" diye sorar.

Hz. Ömer şöyle cevap verir:

"Söndürdüğüm mum, milletin parası ile alınmıştı. Özel işlerimi yaparken, arkadaşlarımla sohbet ederken, onu kullanmaya hakkım yok. Bunun için o mumu söndürdüm ve kendi paramla aldığım mumu yaktım.”

Durup, dururken bu örneği niye mi hatırladım?

Bulunulan makamın olanaklarını kişisel çıkarları için kullananların yaptıkları dinen günah olduğu gibi, ahlâki de değildir.

Öbür tarafta ise ne olacağını Allah bilir.(Âl-i İmrân/ 161: Kim emanete ‘devlet malına’ hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.)

***

GÜNÜN TESPİTİ:

Şu satırları yazarken Avrupa Atletizm Şampiyonası devam ediyor, göz ucuyla yarışları izliyorum. Atletizm, ana spor dalıdır. Profesyonel futbol ve basketbolu bir yana bırakarak, atletizmde Türkçe’ yi öğrenmeye bile gerek görmeyen, para için yarışan devşirme sporcuların başarıları beni zerrece ilgilendirmiyor. Ben, kendi çocuklarımızın başarıyla ilgileniyor, onlar kadar olmasa da, onları izlerken heyecanlanıyor, onlarla gurur duyuyorum.

ATATÜRK DİYOR Kİ:

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !”

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.