Her öğleden sonra, 68 yaşındaki Kathy evinin verandasına iki katlanır sandalye ve küçük bir kara tahta yerleştirirdi. Yağmur da yağsa, güneş de açsa, tebeşirle şunu yazardı:
“Ödev yardımı. Ücretsiz. Her yaş için.”
Cedar Hills adlı huzurlu kasabada bazı komşular onun emekliliğini boşa harcadığını fısıldardı.
“Şimdiki çocukların özel öğretmeni var… iPad’i var,” diye söylenirdi güllerini sularken Bayan Jenny.
Ama Kathy’nin bir nedeni vardı. Geçen yıl vefat eden eşi, eski bir okul müdürüydü ve ona en sevdiği sözü miras bırakmıştı:
“Eğitilmeyen bir zihin, ardına kadar açık bırakılmış bir kapıdır.”
Bu kapıdan ilk geçen kişi, dokuz yaşındaki Manny oldu. Babası işini kaybettikten sonra üç hafta okula gidememişti.
“Kesirleri hiç anlamıyorum,” diye homurdandı, bir çakıl taşına tekme atarken.
Kathy ona bir kurabiye uzattı, tahtaya bir pizza çizdi ve yumuşak bir sesle dedi ki:
“Bunu dilimleyelim. Şimdi sıra sende.”
Gün batarken Manny’nin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı:
“Aaa, demek böyle oluyormuş!”
Söz kulaktan kulağa yayıldı.
Gece hastanede çalışan bekar bir anne, kızı Lily’yi Kathy’ye bıraktı.
Çekingen bir genç olan Jake, ilk başta “not almak için” yaklaştı ama kalıp şiiri keşfetti.
Zamanla Kathy’nin verandası, uyumsuz sandalyelerin, buruşmuş ders kitaplarının, kahkahaların ve paylaşımın neşeli bir yamalı bohçasına dönüştü.
Emekli mühendisler cebir öğretmeye başladı, eski bir kütüphaneci yüksek sesle hikâye okudu, hatta Manny’nin babası bile iş görüşmeleri için Excel öğrenmeye geri döndü.
Sonra bir gün, bir mektup geldi:
“İHTAR. Yetkisiz eğitim faaliyeti.”
Belediye meclisi “güvenlik riski” nden söz ediyordu.
Kendi oğlu bile bırakması için yalvardı:
“Ceza yersin anne, lütfen!”
Ama ertesi sabah, otuzdan fazla çocuk ve veli çimlerin üstünde toplandı, ellerinde pankartlarla:
“Büyümek için ona ihtiyacımız var!”
“İyilikte ne kötülük var?”
Yerel bir muhabir, Jake’ in yazdığı bir şiiri okuduğu anı kayda aldı:
“Onun verandası bizim kalemiz. Kara tahtası kalkanımız.”
Belediye geri adım attı. Yani… kısmen.
“Eski gençlik merkezini kullanabilirsiniz. Ama bütçe yok. Kendiniz tadilat yapacaksınız.”
Herkes kolları sıvadı.
Gönüllüler harabe binayı baştan yarattı.
Gençler kitap resimleriyle duvarları boyadı, marangozlar atık tahtalarla sıralar yaptı, bir büyükanne yumuşacık minderler ördü.
Bu mekâna şu ismi verdiler:
“Açık Kapı Merkezi…”
Öğretmenler malzeme bağışladı.
Veliler atıştırmalıklar getirebilmek için vardiyalarını değiştirdi.
Geçen hafta, Lily ulusal bir kompozisyon yarışmasını kazandı.
Yazısının konusu şuydu:
“Dünyamın kapılarını açan kadın…”
Bugün hâlâ, Kathy bazen verandasına oturur, elinde bir fincan çayla.
Kara tahtada şu yazar:
“Bilgi bir tohumdur. Onu her yere ek.”
Alıntı
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
YONCA BADERNA
Bilgi Bir Tohumdur
Her öğleden sonra, 68 yaşındaki Kathy evinin verandasına iki katlanır sandalye ve küçük bir kara tahta yerleştirirdi. Yağmur da yağsa, güneş de açsa, tebeşirle şunu yazardı:
“Ödev yardımı. Ücretsiz. Her yaş için.”
Cedar Hills adlı huzurlu kasabada bazı komşular onun emekliliğini boşa harcadığını fısıldardı.
“Şimdiki çocukların özel öğretmeni var… iPad’i var,” diye söylenirdi güllerini sularken Bayan Jenny.
Ama Kathy’nin bir nedeni vardı. Geçen yıl vefat eden eşi, eski bir okul müdürüydü ve ona en sevdiği sözü miras bırakmıştı:
“Eğitilmeyen bir zihin, ardına kadar açık bırakılmış bir kapıdır.”
Bu kapıdan ilk geçen kişi, dokuz yaşındaki Manny oldu. Babası işini kaybettikten sonra üç hafta okula gidememişti.
“Kesirleri hiç anlamıyorum,” diye homurdandı, bir çakıl taşına tekme atarken.
Kathy ona bir kurabiye uzattı, tahtaya bir pizza çizdi ve yumuşak bir sesle dedi ki:
“Bunu dilimleyelim. Şimdi sıra sende.”
Gün batarken Manny’nin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı:
“Aaa, demek böyle oluyormuş!”
Söz kulaktan kulağa yayıldı.
Gece hastanede çalışan bekar bir anne, kızı Lily’yi Kathy’ye bıraktı.
Çekingen bir genç olan Jake, ilk başta “not almak için” yaklaştı ama kalıp şiiri keşfetti.
Zamanla Kathy’nin verandası, uyumsuz sandalyelerin, buruşmuş ders kitaplarının, kahkahaların ve paylaşımın neşeli bir yamalı bohçasına dönüştü.
Emekli mühendisler cebir öğretmeye başladı, eski bir kütüphaneci yüksek sesle hikâye okudu, hatta Manny’nin babası bile iş görüşmeleri için Excel öğrenmeye geri döndü.
Sonra bir gün, bir mektup geldi:
“İHTAR. Yetkisiz eğitim faaliyeti.”
Belediye meclisi “güvenlik riski” nden söz ediyordu.
Kendi oğlu bile bırakması için yalvardı:
“Ceza yersin anne, lütfen!”
Ama ertesi sabah, otuzdan fazla çocuk ve veli çimlerin üstünde toplandı, ellerinde pankartlarla:
“Büyümek için ona ihtiyacımız var!”
“İyilikte ne kötülük var?”
Yerel bir muhabir, Jake’ in yazdığı bir şiiri okuduğu anı kayda aldı:
“Onun verandası bizim kalemiz. Kara tahtası kalkanımız.”
Belediye geri adım attı. Yani… kısmen.
“Eski gençlik merkezini kullanabilirsiniz. Ama bütçe yok. Kendiniz tadilat yapacaksınız.”
Herkes kolları sıvadı.
Gönüllüler harabe binayı baştan yarattı.
Gençler kitap resimleriyle duvarları boyadı, marangozlar atık tahtalarla sıralar yaptı, bir büyükanne yumuşacık minderler ördü.
Bu mekâna şu ismi verdiler:
“Açık Kapı Merkezi…”
Öğretmenler malzeme bağışladı.
Veliler atıştırmalıklar getirebilmek için vardiyalarını değiştirdi.
Geçen hafta, Lily ulusal bir kompozisyon yarışmasını kazandı.
Yazısının konusu şuydu:
“Dünyamın kapılarını açan kadın…”
Bugün hâlâ, Kathy bazen verandasına oturur, elinde bir fincan çayla.
Kara tahtada şu yazar:
“Bilgi bir tohumdur. Onu her yere ek.”
Alıntı