Küçüklüğümüzden beri hep öğretmenimiz, annemiz, babamız velhasılı büyüklerimizin hepsi “Oku da milletine yararlı adam ol“ derlerdi. Adam olmak için de idealist olmak gerektiği öğretildi, Yaptığın işi en iyi yapan olacaksın, karşılığında bir şey beklemeyeceksin. Hep iyi olacaksın. Bu iyilik kendine yanlış bile yapılsa, yanlışlıkta ısrar bile dilse, yanağına atılan tokat olursa diğer yanağını da döneceksin terbiyesi ile yetiştirildik.
Üzerine düşeni başarıyla tamamladığında da teslim edip reklam yapmadan diğer iş ne olabilir diye üreteceksin. İş seni bulmadan sen işi bulacaksın. Karşındakine de nasıl faydalı olabilirim diye, karşındaki bile bu ihtiyacı hissetmeden ona yardımcı olacaksın. İşini daha iyi yapabilecek konuma getirebilmek için kırmada, psikolojik eziklik hissetmeden yardımcı olacaksın. Bu ister yan yana çalıştığınız iş arkadaşları olabilir, yada sizin astınız olabilir. Üstlerinize ise her zaman onun yükünü alabilmede ona duyurmadan işinizi o kadar iyi yapacaksınız ki ruhu bile duymayacak yaptığınızdan.
Bir zaman sonra hep sabrettiği için üzülen, yeri geldiğinde kırılan, adeta hayatın yükü altında sırtınızın ağrıdığını hissetmeye başlarsınız. Bir noktada durup koşuşturmacanızın farkına varabilirseniz o zaman filmde hep figüran rolünde olduğunuzu görürsünüz. İşte bu noktada idealist yetişme tarzınızla hayatın gerçeklerini sorgulamaya başlamışsınızdır. Bu nokta çok hassas ve ince. Çünkü pamuk ipliği ile bağlısınızdır artık.
Uyanık geçinenler hep hayatta zeytinyağı gibi üste çıkmayı başarır ve becerirler. Yani bir adım bile atmadan, ayakkabısı bile tozlanmadan bir yerlere gelirler. Sizin yıpranan ayakkabınız olmuş, yaşamınızın büyük bir kısmını gerçekten idealleriniz için karşılık beklemeksizin harcamışsınız bir şey ifade etmiyor. Menfaatler üzerine kurulan bu sistemde kendi kendinizi sorguladığınız, hesaba çektiğiniz an gidip gelmeye başlıyorsunuz. Yaşama menfaat gözlüğü ile bakmadığınızdan onları anlayamaz ve yarışamazsınız. Lafta da üste gelirler, reklamda da. Siz her zaman en iyi olmayı, insanlara en iyi hizmet edebilirlik adına yaklaşımınız olduğundan zaten farklı dünyalardasınız. Onların dünyası günü kurtarma , sizin dünyanız ise idealistlik üzerine kurulu.
İşte hayatın ince ve keskin çizgileri burada karşınıza çıkıyor. Bir iç hesaplaşma ve muhasebe. Karşılaşılanlar değerlendirildiğinde hep bu ince çizgi üzerinde karar vermenin ne derece zor olduğunu görüyorum.İdealleriniz varsa varsınız, günün cari çukuruna düşerseniz yoksunuz. Kısa zamanda kazananlar hep uyanıklar olacaktır ama uzun vadede idealist olanlar kazanacaktır. Zaten kazanma diye bir derdiniz yoktur ki. Sizin kazanımınız çevrenize verdiğiniz fayda ile ölçülüdür. Bu ikilemde kategorilere göre doğru yada yanlış olmayacaktır. Bazıları için hedefe giden her yol mübahtır. Sizin için her yol mübah olamaz. Öncelikle doğru olana ulaşma hedefiniz vardır. Bu doğruluğa da doğru yöntemlerle ulaşabilirsiniz. Yanlış olan için bir sıkıntı zaten yoktur. Bu günkü hedefi için sizinle iyi olur, birlikte olur, yarın ise sizin düşmanınız oluvermiş. Çünkü menfaatine dokunmuşsunuzdur farkında olmadan. Şunu özellikle belirtmek isterim ki yanlış kişilerle doğruya ulaşamazsınız. Her devrin ve ortamın bu yanlış kişilikleri ile bir yerlere gelmeye çalışanlar için en büyük kayıpları etrafında dimdik dosdoğru kalabilenleri kaybetmesidir. Bu kayıp belki bu gün fark edilemez ama yarın için büyük kaybıdır. Yanlışlıkları diyebilenler çünkü idealistlerdir. İdealist insanlar menfaat gözetmeden bulundukları ortamın sigortasıdır. Atlama taşı yada basamak da olmayan idealistler için uzun dönemde ayakta nasıl kalınabildiğine geçmiş hep şahit olmuştur.
Hayatın ince çizgilerinde idealistlikten ayrılmamak çok zor. İdealist kalabilmek de zor. Ama bu zoru başarmak zorundasınız. Yoksa çocuklarınıza nasıl nasihat edebileceksiniz ve neyi miras bırakabileceksiniz? Belki yıpranan yorulan siz olacaksınız ama bulunduğunuz ortamda idealler olmadan, hayatın ne önemi kalır ki? Ama bazen kendinizi içinde bulunduğunuz ortamdan biraz soyutlayıp düşünmeye ve değerlendirmeye ihtiyacınız olacaktır.
Düşünecek ve değerlendireceksiniz ki hayatın bu ince çizgilerinde daha doğru adımları atabilesiniz.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İdris Durmuş
Hayatın İnce Çizgileri
Küçüklüğümüzden beri hep öğretmenimiz, annemiz, babamız velhasılı büyüklerimizin hepsi “Oku da milletine yararlı adam ol“ derlerdi. Adam olmak için de idealist olmak gerektiği öğretildi, Yaptığın işi en iyi yapan olacaksın, karşılığında bir şey beklemeyeceksin. Hep iyi olacaksın. Bu iyilik kendine yanlış bile yapılsa, yanlışlıkta ısrar bile dilse, yanağına atılan tokat olursa diğer yanağını da döneceksin terbiyesi ile yetiştirildik.
Üzerine düşeni başarıyla tamamladığında da teslim edip reklam yapmadan diğer iş ne olabilir diye üreteceksin. İş seni bulmadan sen işi bulacaksın. Karşındakine de nasıl faydalı olabilirim diye, karşındaki bile bu ihtiyacı hissetmeden ona yardımcı olacaksın. İşini daha iyi yapabilecek konuma getirebilmek için kırmada, psikolojik eziklik hissetmeden yardımcı olacaksın. Bu ister yan yana çalıştığınız iş arkadaşları olabilir, yada sizin astınız olabilir. Üstlerinize ise her zaman onun yükünü alabilmede ona duyurmadan işinizi o kadar iyi yapacaksınız ki ruhu bile duymayacak yaptığınızdan.
Bir zaman sonra hep sabrettiği için üzülen, yeri geldiğinde kırılan, adeta hayatın yükü altında sırtınızın ağrıdığını hissetmeye başlarsınız. Bir noktada durup koşuşturmacanızın farkına varabilirseniz o zaman filmde hep figüran rolünde olduğunuzu görürsünüz. İşte bu noktada idealist yetişme tarzınızla hayatın gerçeklerini sorgulamaya başlamışsınızdır. Bu nokta çok hassas ve ince. Çünkü pamuk ipliği ile bağlısınızdır artık.
Uyanık geçinenler hep hayatta zeytinyağı gibi üste çıkmayı başarır ve becerirler. Yani bir adım bile atmadan, ayakkabısı bile tozlanmadan bir yerlere gelirler. Sizin yıpranan ayakkabınız olmuş, yaşamınızın büyük bir kısmını gerçekten idealleriniz için karşılık beklemeksizin harcamışsınız bir şey ifade etmiyor. Menfaatler üzerine kurulan bu sistemde kendi kendinizi sorguladığınız, hesaba çektiğiniz an gidip gelmeye başlıyorsunuz.
Yaşama menfaat gözlüğü ile bakmadığınızdan onları anlayamaz ve yarışamazsınız. Lafta da üste gelirler, reklamda da. Siz her zaman en iyi olmayı, insanlara en iyi hizmet edebilirlik adına yaklaşımınız olduğundan zaten farklı dünyalardasınız. Onların dünyası günü kurtarma , sizin dünyanız ise idealistlik üzerine kurulu.
İşte hayatın ince ve keskin çizgileri burada karşınıza çıkıyor. Bir iç hesaplaşma ve muhasebe. Karşılaşılanlar değerlendirildiğinde hep bu ince çizgi üzerinde karar vermenin ne derece zor olduğunu görüyorum.İdealleriniz varsa varsınız, günün cari çukuruna düşerseniz yoksunuz. Kısa zamanda kazananlar hep uyanıklar olacaktır ama uzun vadede idealist olanlar kazanacaktır. Zaten kazanma diye bir derdiniz yoktur ki. Sizin kazanımınız çevrenize verdiğiniz fayda ile ölçülüdür. Bu ikilemde kategorilere göre doğru yada yanlış olmayacaktır. Bazıları için hedefe giden her yol mübahtır. Sizin için her yol mübah olamaz. Öncelikle doğru olana ulaşma hedefiniz vardır. Bu doğruluğa da doğru yöntemlerle ulaşabilirsiniz. Yanlış olan için bir sıkıntı zaten yoktur. Bu günkü hedefi için sizinle iyi olur, birlikte olur, yarın ise sizin düşmanınız oluvermiş. Çünkü menfaatine dokunmuşsunuzdur farkında olmadan. Şunu özellikle belirtmek isterim ki yanlış kişilerle doğruya ulaşamazsınız. Her devrin ve ortamın bu yanlış kişilikleri ile bir yerlere gelmeye çalışanlar için en büyük kayıpları etrafında dimdik dosdoğru kalabilenleri kaybetmesidir. Bu kayıp belki bu gün fark edilemez ama yarın için büyük kaybıdır. Yanlışlıkları diyebilenler çünkü idealistlerdir. İdealist insanlar menfaat gözetmeden bulundukları ortamın sigortasıdır. Atlama taşı yada basamak da olmayan idealistler için uzun dönemde ayakta nasıl kalınabildiğine geçmiş hep şahit olmuştur.
Hayatın ince çizgilerinde idealistlikten ayrılmamak çok zor. İdealist kalabilmek de zor. Ama bu zoru başarmak zorundasınız. Yoksa çocuklarınıza nasıl nasihat edebileceksiniz ve neyi miras bırakabileceksiniz? Belki yıpranan yorulan siz olacaksınız ama bulunduğunuz ortamda idealler olmadan, hayatın ne önemi kalır ki? Ama bazen kendinizi içinde bulunduğunuz ortamdan biraz soyutlayıp düşünmeye ve değerlendirmeye ihtiyacınız olacaktır.
Düşünecek ve değerlendireceksiniz ki hayatın bu ince çizgilerinde daha doğru adımları atabilesiniz.