“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Son günlerde ülke gündemini işgal eden konulardan biri de, zeytin ağaçları ile ilgili…
Önemine binaen bu konudaki bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
Zeytin ağacına ilişkin mevcut en eski veri Ege Denizindeki Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkarılan 39 bin yıllık zeytin fosillerdir.
Kuzey Afrika’daki Sahra Bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalarda ise M.Ö. 12 bin yıllarına ait zeytin ağacı fosillerine rastlanılmıştır.
Tarihte zeytinyağına ilişkin en belirgin izler ise M.Ö. 4500 yıllarında ve Akdeniz’deki Girit Medeniyeti’ nde görülmektedir.
Bu izler bir anlamda zeytinciliğin M.Ö. 4000’li yıllarda Mezopotamya olarak adlandırılan ve --Gaziantep, Mardin, Kahramanmaraş- üçgenin yer aldığı bugün Türkiye Cumhuriyeti’ne ait Anadolu toprak kültüre alındığını da doğrulamaktadır.
Nitekim bu doğrulama, 2004 yılında Urla /İzmir’de sonuçlandırılan Klazomenai antik kent arkeolojik kazı çalışmalarıyla, M.Ö. 2600’yıllarına ait Klazomenai Zeytinyağı İşleği/ Fabrikası deposu ve kuyuları ile birlikte tamamen ortaya çıkarılmasıyla da kanıtlanmaktadır.
Ayrıca bu bölgede zeytinyağı saklama amacıyla kullanılan amforalara Karadeniz’deki kolonilerde ve başka bazı bölgelerde rastlanılması zeytinin aynı zamanda ticaretinin de bu yıllarda ve bu bölgede başladığını göstermektedir.
Zeytincilik, antik çağdaki önemini XIII. Yüzyılda Anadolu topraklarında kurulan Osmanlı Devleti’ nde bazı hayırseverlerin çok sayıda ve geniş zeytin bahçeleri tesis ederek bunları vakıflara bağışlamalarıyla yine bu bölgede devam ettirmiştir.
Tarih incelemeleri, Osmanlı padişahlarından III. Selim`in annesi Mihrişah Sultan ve diğer birçok ünlü kişi tarafından Muğla, Aydın, İzmir, Çanakkale ve Balıkesir illerindeki 29 bin dönüm alana yayılmış 304 bin zeytin ağacının `fakirlerin yararlanması` amacıyla vakıflara hibe edildiğini bildirmektedir.
Seferlerde askerler için Girit’ten zeytinyağı temin edildiği ve Osmanlı yönetimince zeytin mahsulünün bir yıl az bir yıl fazla olmak üzere her yıl farklı miktarda alınması nedeniyle zeytinyağı ihracatının ürünün durumuna göre ayarlandığı da kaynaklarda yer alıyor.
Ayrıca XIX. ve XX. yüzyıllarda en iyi zeytin ürününün Aydın vilâyetinden alındığı ve bu ilin iktisadî hayatında ticarete konu olan en önemli ürünlerinden birinin zeytin ve zeytinyağı olduğu ve zeytinyağının Osmanlı döneminde 1856 yılında İngilizler tarafından inşa edilen İzmir - Aydın hattı arasındaki ilk demiryolu sayesinde ilk kez İngiltere’ye ihraç edildiği biliniyor.
Osmanlı’nın ciddi bir zeytin politikası yoktu. Türkiye’de zeytin de –tıpkı çay gibi- Cumhuriyet döneminde önem kazandı.
XX. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının hemen ardından zeytinciliğin geliştirilmesi için yönetim büyük bir çaba içine girdi.
Cumhuriyet yönetimi, öncelikle 1927 yılında “Zeytincilik Kanunu Layihası” çıkararak, zeytinciliğe bir devlet politikası olarak sahip çıktı.
Sözü edilen bu kanun ile zeytin dikimi teşvik edildi, zeytinciliğin geliştirilmesine ve kârlı bir uğraş alanı olmasını sağlamaya yönelik belirlemeler yapıldı.
Bu belirlemelerle zeytinciliğin gelişmesi için çalışmalara başlandı.
Atatürk, 1929 yılında o zamanki adıyla “Yalova Millet Çiftliği” şimdiki adıyla “Atatürk- Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü” ne yaptığı ziyaretle çiftlik arazisinde ( yn: günümüzde Millet Bahçesi olarak kullanılan alan) 4 bin ağaçlı verimden düşmüş yaşlı zeytin bahçesinin gençleştirilmesi ve örnek bir hale getirilmesi için talimat vererek bir anlamda zeytinciliğe devlet politikası anlamında sahip çıkılmasını sağladı.
Türkiye Cumhuriyeti’ nde zeytinciliğin geliştirilmesi için tüm çalışmaların bundan sonra başladığı düşünülebilir.
1929’da da 1528 sayılı “ Yabani Ağaçların Aşılanması Hakkındaki Kanun” çıkarıldı. Bu kanunun 1. maddesine göre yabani zeytinlerin aşılanması Ekonomi Bakanlığına ve vilâyetlere bırakıldı. Kanunun 26. maddesine göre zeytinlik içinde tasirhane (yağhane) inşa etmek de hükümetin iznine bağlandı.
Önce aşı, bakım, tamir konusuna üreticileri bilgilendirmek için “ Seyyar Zeytin Bakım Teşkilatı ” kuruldu. Bu teşkilat zeytin işlerini üreticilere uygulamalı olarak göstermek için “ Örnek Köy Zeytinlikleri ” kurdu. Ayrıca budamacı yetiştirmek için her bölgede “Budama ve Aşı Kursları ” açtı. Bu kurslarda zeytin budayıcılarına ehliyet verildi.
Genç ziraat mühendisleri İtalya’da zeytincilik öğrenimine gönderildi.
Yurt dışından getirilen teknisyenlerle ( zeytincilikte budamayı, gübrelemeyi, bakımı ve sulamayı gösteren) kurslar açıldı ve genç ziraat mühendislerinden bazıları zeytincilik üzerine eğitim almak üzere İtalya’ya gönderildi. Yetiştirilen genç ziraatçılar “Zeytin Bakım Fen Memuru” olarak köylerde zeytin çiftçilerini 15 günlük kurslarla eğittiler.
1929’da yabancı ülkelerden zeytin fidanı sipariş edildi.
Zeytinyağı tüketimini artırmak için kararnameler çıkarıldı. Örneğin, Bakanlar Kurulu, 24 Temmuz 1930’da “Hastaneler Talimatnamesi” gereğince hasta, nöbetçi memur ve hizmetlilerin günlük yemek cetvellerinde kullanılan sadeyağ yerine zeytinyağı; et yerine zeytinyağlı balık ve yemeklerin tüketilmesine karar verdi.
Bakanlar Kurulu, 4 Ekim 1931’de üreticilere uygulamalı bilgi vermek amacıyla İtalya’dan uzman davet edilmesine karar verdi.
1932’de yerli zeytinyağlarını korumak amacıyla dış ülkelerden getirilen çeşitli yağların vergi oranları yükseltildi. Hükümet, doğal afetlerde zarar görmüş zeytin yetiştiricilerinin borçlarını erteledi. Zeytinyağı tüccarlarının birlikler oluşturmasına yardım etti.
1937’de İzmir Bornova’da 210 dekarlık alanda “ Zeytincilik Fidanlığı ve İstasyonu ” kuruldu. Bu kuruluş 1945’te “ Bahçe Kültür İstasyonu ”, 1950’de “ Zeytincilik Enstitüsü ” adını aldı. Burada zeytincilik konusunda bilimsel çalışmalar yapıldı.
1936 tarihli ve 3018 sayılı kanunla, Ayvalık, Edremit ve İzmir yöresi tüccarlarının da katılımıyla “ Zeytinyağcılar Birliği” kuruldu.
1937 yılında, “Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü” kuruldu.
Cumhuriyet hükümeti, 26 Ocak 1939’da 3573 sayılı “ Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ” ile Türkiye’de zeytinciliğin gelişmesi yönünde dev bir adım attı.
3573 sayılı “ Zeytin Kanunu ”, adından ve içeriğinden de anlaşılacağı gibi yabani zeytinlerin aşılanmasını, zeytinlik alanları korumayı ve böylece zeytin üretimini artırmayı amaçlıyordu.
3573 sayılı “ Zeytin Kanunu ”nda 28 Şubat 1995’te bazı değişiklikler yapıldı. Buna göre kanunun 20. maddesi şöyle değiştirildi: “ Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez...”
Atatürk döneminde belirlenen Cumhuriyetin zeytin politikası 1950’lere kadar devam etti.
14 Aralık 1939’da “ Türkiye Zeytinyağcılar İhracatçılar Birliği ” kuruldu.
28 Şubat 1940’ta “ Zeytinciliğin Islahına ve Yabani Zeytinlerin Aşılattırılmasına Dair Nizamname” yürürlüğe girdi.
1940’larda Burhaniye, Bayındır, Edremit ve Sultanhisar kooperatiflerine birer zeytinyağı fabrikası inşa edildi.
1940’larda 6 bölgede Mıntıka Zeytincilik Mütehassıslığı kuruldu.
14 Kasım 1949’da Türkiye Birinci Zeytincilik Kongresi toplandı.
II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, ABD etki alanına girdi. 1947’de Truman Doktrini hazırlandı. 1948-1951 arasında Marshall Planı yürürlüğe konuldu. Bu bağlamda 1950’lerden itibaren Türkiye’nin zeytin politikası da yavaş yavaş değişmeye başladı; zeytinyağı yerine mısır özü yağı, soya yağı ve margarin tüketimi ön plâna çekildi.
Amerika, bir taraftan kendi elinde kalmış mısır ve soya yağlarını Türkiye’ye satarken, diğer taraftan Türkiye’nin zeytinyağı satışını sınırlandırdı.
Yazının başında sözünü ettiğimiz Kızılderili atasözüyle konuyu sonlandıralım: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Zeytinciliğimizde Tarihsel Ve Ekonomik Gelişmeler
GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Bir Kızılderili Atasözü der ki:
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Son günlerde ülke gündemini işgal eden konulardan biri de, zeytin ağaçları ile ilgili…
Önemine binaen bu konudaki bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
Zeytin ağacına ilişkin mevcut en eski veri Ege Denizindeki Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkarılan 39 bin yıllık zeytin fosillerdir.
Kuzey Afrika’daki Sahra Bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalarda ise M.Ö. 12 bin yıllarına ait zeytin ağacı fosillerine rastlanılmıştır.
Tarihte zeytinyağına ilişkin en belirgin izler ise M.Ö. 4500 yıllarında ve Akdeniz’deki Girit Medeniyeti’ nde görülmektedir.
Bu izler bir anlamda zeytinciliğin M.Ö. 4000’li yıllarda Mezopotamya olarak adlandırılan ve --Gaziantep, Mardin, Kahramanmaraş- üçgenin yer aldığı bugün Türkiye Cumhuriyeti’ne ait Anadolu toprak kültüre alındığını da doğrulamaktadır.
Nitekim bu doğrulama, 2004 yılında Urla /İzmir’de sonuçlandırılan Klazomenai antik kent arkeolojik kazı çalışmalarıyla, M.Ö. 2600’yıllarına ait Klazomenai Zeytinyağı İşleği/ Fabrikası deposu ve kuyuları ile birlikte tamamen ortaya çıkarılmasıyla da kanıtlanmaktadır.
Ayrıca bu bölgede zeytinyağı saklama amacıyla kullanılan amforalara Karadeniz’deki kolonilerde ve başka bazı bölgelerde rastlanılması zeytinin aynı zamanda ticaretinin de bu yıllarda ve bu bölgede başladığını göstermektedir.
Zeytincilik, antik çağdaki önemini XIII. Yüzyılda Anadolu topraklarında kurulan Osmanlı Devleti’ nde bazı hayırseverlerin çok sayıda ve geniş zeytin bahçeleri tesis ederek bunları vakıflara bağışlamalarıyla yine bu bölgede devam ettirmiştir.
Tarih incelemeleri, Osmanlı padişahlarından III. Selim`in annesi Mihrişah Sultan ve diğer birçok ünlü kişi tarafından Muğla, Aydın, İzmir, Çanakkale ve Balıkesir illerindeki 29 bin dönüm alana yayılmış 304 bin zeytin ağacının `fakirlerin yararlanması` amacıyla vakıflara hibe edildiğini bildirmektedir.
Seferlerde askerler için Girit’ten zeytinyağı temin edildiği ve Osmanlı yönetimince zeytin mahsulünün bir yıl az bir yıl fazla olmak üzere her yıl farklı miktarda alınması nedeniyle zeytinyağı ihracatının ürünün durumuna göre ayarlandığı da kaynaklarda yer alıyor.
Ayrıca XIX. ve XX. yüzyıllarda en iyi zeytin ürününün Aydın vilâyetinden alındığı ve bu ilin iktisadî hayatında ticarete konu olan en önemli ürünlerinden birinin zeytin ve zeytinyağı olduğu ve zeytinyağının Osmanlı döneminde 1856 yılında İngilizler tarafından inşa edilen İzmir - Aydın hattı arasındaki ilk demiryolu sayesinde ilk kez İngiltere’ye ihraç edildiği biliniyor.
Osmanlı’nın ciddi bir zeytin politikası yoktu. Türkiye’de zeytin de –tıpkı çay gibi- Cumhuriyet döneminde önem kazandı.
XX. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının hemen ardından zeytinciliğin geliştirilmesi için yönetim büyük bir çaba içine girdi.
Cumhuriyet yönetimi, öncelikle 1927 yılında “Zeytincilik Kanunu Layihası” çıkararak, zeytinciliğe bir devlet politikası olarak sahip çıktı.
Sözü edilen bu kanun ile zeytin dikimi teşvik edildi, zeytinciliğin geliştirilmesine ve kârlı bir uğraş alanı olmasını sağlamaya yönelik belirlemeler yapıldı.
Bu belirlemelerle zeytinciliğin gelişmesi için çalışmalara başlandı.
Atatürk, 1929 yılında o zamanki adıyla “Yalova Millet Çiftliği” şimdiki adıyla “Atatürk- Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü” ne yaptığı ziyaretle çiftlik arazisinde ( yn: günümüzde Millet Bahçesi olarak kullanılan alan) 4 bin ağaçlı verimden düşmüş yaşlı zeytin bahçesinin gençleştirilmesi ve örnek bir hale getirilmesi için talimat vererek bir anlamda zeytinciliğe devlet politikası anlamında sahip çıkılmasını sağladı.
Türkiye Cumhuriyeti’ nde zeytinciliğin geliştirilmesi için tüm çalışmaların bundan sonra başladığı düşünülebilir.
1929’da da 1528 sayılı “ Yabani Ağaçların Aşılanması Hakkındaki Kanun” çıkarıldı. Bu kanunun 1. maddesine göre yabani zeytinlerin aşılanması Ekonomi Bakanlığına ve vilâyetlere bırakıldı. Kanunun 26. maddesine göre zeytinlik içinde tasirhane (yağhane) inşa etmek de hükümetin iznine bağlandı.
Önce aşı, bakım, tamir konusuna üreticileri bilgilendirmek için “ Seyyar Zeytin Bakım Teşkilatı ” kuruldu. Bu teşkilat zeytin işlerini üreticilere uygulamalı olarak göstermek için “ Örnek Köy Zeytinlikleri ” kurdu. Ayrıca budamacı yetiştirmek için her bölgede “Budama ve Aşı Kursları ” açtı. Bu kurslarda zeytin budayıcılarına ehliyet verildi.
Genç ziraat mühendisleri İtalya’da zeytincilik öğrenimine gönderildi.
Yurt dışından getirilen teknisyenlerle ( zeytincilikte budamayı, gübrelemeyi, bakımı ve sulamayı gösteren) kurslar açıldı ve genç ziraat mühendislerinden bazıları zeytincilik üzerine eğitim almak üzere İtalya’ya gönderildi. Yetiştirilen genç ziraatçılar “Zeytin Bakım Fen Memuru” olarak köylerde zeytin çiftçilerini 15 günlük kurslarla eğittiler.
1929’da yabancı ülkelerden zeytin fidanı sipariş edildi.
Zeytinyağı tüketimini artırmak için kararnameler çıkarıldı. Örneğin, Bakanlar Kurulu, 24 Temmuz 1930’da “Hastaneler Talimatnamesi” gereğince hasta, nöbetçi memur ve hizmetlilerin günlük yemek cetvellerinde kullanılan sadeyağ yerine zeytinyağı; et yerine zeytinyağlı balık ve yemeklerin tüketilmesine karar verdi.
Bakanlar Kurulu, 4 Ekim 1931’de üreticilere uygulamalı bilgi vermek amacıyla İtalya’dan uzman davet edilmesine karar verdi.
1932’de yerli zeytinyağlarını korumak amacıyla dış ülkelerden getirilen çeşitli yağların vergi oranları yükseltildi. Hükümet, doğal afetlerde zarar görmüş zeytin yetiştiricilerinin borçlarını erteledi. Zeytinyağı tüccarlarının birlikler oluşturmasına yardım etti.
1937’de İzmir Bornova’da 210 dekarlık alanda “ Zeytincilik Fidanlığı ve İstasyonu ” kuruldu. Bu kuruluş 1945’te “ Bahçe Kültür İstasyonu ”, 1950’de “ Zeytincilik Enstitüsü ” adını aldı. Burada zeytincilik konusunda bilimsel çalışmalar yapıldı.
1936 tarihli ve 3018 sayılı kanunla, Ayvalık, Edremit ve İzmir yöresi tüccarlarının da katılımıyla “ Zeytinyağcılar Birliği” kuruldu.
1937 yılında, “Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü” kuruldu.
Cumhuriyet hükümeti, 26 Ocak 1939’da 3573 sayılı “ Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ” ile Türkiye’de zeytinciliğin gelişmesi yönünde dev bir adım attı.
3573 sayılı “ Zeytin Kanunu ”, adından ve içeriğinden de anlaşılacağı gibi yabani zeytinlerin aşılanmasını, zeytinlik alanları korumayı ve böylece zeytin üretimini artırmayı amaçlıyordu.
3573 sayılı “ Zeytin Kanunu ”nda 28 Şubat 1995’te bazı değişiklikler yapıldı. Buna göre kanunun 20. maddesi şöyle değiştirildi: “ Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez...”
Atatürk döneminde belirlenen Cumhuriyetin zeytin politikası 1950’lere kadar devam etti.
14 Aralık 1939’da “ Türkiye Zeytinyağcılar İhracatçılar Birliği ” kuruldu.
28 Şubat 1940’ta “ Zeytinciliğin Islahına ve Yabani Zeytinlerin Aşılattırılmasına Dair Nizamname” yürürlüğe girdi.
1940’larda Burhaniye, Bayındır, Edremit ve Sultanhisar kooperatiflerine birer zeytinyağı fabrikası inşa edildi.
1940’larda 6 bölgede Mıntıka Zeytincilik Mütehassıslığı kuruldu.
14 Kasım 1949’da Türkiye Birinci Zeytincilik Kongresi toplandı.
II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, ABD etki alanına girdi. 1947’de Truman Doktrini hazırlandı. 1948-1951 arasında Marshall Planı yürürlüğe konuldu. Bu bağlamda 1950’lerden itibaren Türkiye’nin zeytin politikası da yavaş yavaş değişmeye başladı; zeytinyağı yerine mısır özü yağı, soya yağı ve margarin tüketimi ön plâna çekildi.
Amerika, bir taraftan kendi elinde kalmış mısır ve soya yağlarını Türkiye’ye satarken, diğer taraftan Türkiye’nin zeytinyağı satışını sınırlandırdı.
Yazının başında sözünü ettiğimiz Kızılderili atasözüyle konuyu sonlandıralım: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”