İddia : 1929 yılında, Millet Çiftliği’nde yapılmakta olan köşkün ikinci katına gelindiğinde, batıda bulunan ağacın kesileceğini gören Atatürk, yapının temelini biraz doğuya aldırarak binayı kaydırmış ve ağacın kesilmesini önlemiştir.
Doğrusu : 21 Ağustos 1929 günü, içinde Atatürk’ün de bulunduğu Ertuğrul Yatı, Millet Çiftliği (Günümüzde Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü) açıklarından geçerken, sahildeki çınar, Atatürk’ün dikkatini çekti. Yatı durdurtan Atatürk, yatın teknesiyle karaya çıktı. Çınar ağacının muhteşem görüntüsüne hayran kalmıştı. Yanındakilere bu ağacın civarında küçük bir köşk yapılması talimatını verdi. Yapımına hemen başlanan köşk, 12 Eylül 1929 günü tamamlandı.
Atatürk, 1930 yılında, muhtemelen Haziran ayında, bir gün köşke gittiğinde, orada çalışanlar, yandaki çınar ağacının dalının köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvara zarar verdiğini söyleyerek, çınarın köşke uzanan dalını kesmek için izin istediler.
Atatürk ise, çınar ağacının dalının kesilmesi yerine, binanın tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını emretti.
Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra, binanın yürütülme işlemi hemen başladı ve 10 Ağustos 1930 günü tamamlandı. Ayrıntıları öğrenmek isteyenler, (Atatürk’ün Kenti Yalova) isimli kitabımı okuyabilirler.
İddia : Atatürk duyduğu memleket özlemi ve sıla hasreti sebebiyle, Yalova’yı doğduğu topraklar olan Selanik’e benzetmiş ve bunun için Yalova’yı sahiplenmiştir.
Doğrusu : 1929 yılında Yalova, Karamürsel kazasının bir nahiyesidir. Tarihi bir yerleşim yeri değildir. Geniş bir kumsal kıyısındaki nahiye merkezi, bir sivrisinek yatağıdır. Sıtma kol gezmektedir. Güneyi Samanlı Dağları ile kaplı, kuzeyi rüzgârlara açıktır. Kuzey rüzgârları soğuk getirir. İçinden geçen derelerin taşkınlıkları sebebiyle yer yer sazlık, hatta bataklıktır. Evler örme, üstü sıvalı, tek katlı ve bahçelidir. Nüfusu orta büyüklükte bir köy kadar bile değildir. Kısacası yaşanacak, cazibe merkezi olacak bir yönü yoktur.
Selânik ise, Kalkidikya Yarımadası’nın kuzeybatısındaki körfezin doğu sahilinde yer alır. Yalova’nın aksine kuzey rüzgârlarına kapalıdır. Yine Yalova’nın aksine, kent merkezinde denize akan dereler yoktur.
Selânik, sosyo-kültürel ve sosyo- ekonomik bakımlardan da Yalova’dan çok farklıdır. Atatürk’ün doğduğu 1881 yılında Selânik, yeni düşünce ve siyasal akımların en çok yankı bulduğu merkez ve siyasal bunalımın odağı olan Makedonya’nın en büyük kentiydi. Örneğin o tarihlerde Selanik’te 175.000 Müslüman’ın dışında 110.000 Rum ve 108.000 Bulgar vardı.
Görüldüğü gibi, Selânik ile Yalova arasında siyasi konum ve nüfus hareketleri açısından da benzerlik yoktur.
O dönemlerde Selânik’te demiryolu vardı. Şehir içinde tramvay işliyordu.En önemlisi şehir, elektrikle aydınlatılıyordu. Doğrusu, anılardaki Selânik ile 1929 yılının Yalova’sı arasında çok fark vardır.
İddia : Halen arboretumda bulunan Atatürk heykelinin Türk tarihiyle ilgili önemli bir anlamı vardır.
Atatürk’ün sağ eli, cihan şumül devlet kurmuş 15 Türk büyüğüne “ Başımın üstünde yeriniz var” demektedir. Atatürk’ün sol eli de, bilim ve sanat alanında yetiştirdiğimiz Türk büyüklerini koruma ve kollamayı sembolize eder.
Doğrusu : Yalova’nın kimliğini oluşturanlardan ve Yalova’nın tanınmasını sağlayanlardan biri, 2000 yılına kadar Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan, bu tarihten sonra Atatürk Arboretumu’na kaldırılan Atatürk Anıtı’dır.
Sayın Haluk Tezonar’ın eseri olan bu anıtın, Türkiye’de bir başka benzeri yoktur. 1971 yılında, Atatürk Anıtı’nın açılışında bulunan Heykeltraş ve Seramik Sanatçısı Haluk Tezonar, açılışta bir de konuşma yapmıştı. O konuşmadan küçük bir bölüm şöyledir :
“...Atatürk’ü ve Türk halkını bir araya getirerek kompoze ettim. Ayrıca abidenin büyüklüğü, hareket ifadesi, kaide kitle form ve rölyeflerdeki özellikleri ile memleketimizdeki alışılagelmiş heykel anlayışına bir yenilik getirmeye çalıştım.
Atatürk ve ona bağlı Türk toplumunu temsilen kaide rölyefini sanat deyimi ile, soyutlamaya gitmek suretiyle serbest modellerle işleyerek, Türk halkını Türk Bayrağı altında Atatürk’e doğru hepsi ona bağlı, inançlı, güçlü hareket halinde işledim.
Kaide rölyefinin üzerinde çok sevdiği ulusunun insanlarına bağlılığını, kendi hareketlerindeki dinamizmle ifade eden Ata’nın heykelini O’nun Onuncu Yıl Nutku’nda söylediği ve kaide rölyefleriyle heykel arasındaki kuşakta yer alan (NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE) sözü ile bağdaştırmaya çalıştım. Kaide arkasında yer alan ikinci bir vecizesi ile bu anlamı daha da kuvvetlendirdim.
Sanat açısı yönünden anıtta büyük stilizasyona giderek kıyafet teferruatı üzerinde durmadım. İfade ve detaya sadece yüz ve ellerde önem vererek, heykel gövdesini soyutlama halinde büyük planlarla belirttim. Bu planlarda yüzey strüktürleri meydana getirerek monotonluğu bozması için daha önce düşünerek yaptığım heykel kalıp izlerinin foruban bağlayıcı ve tamamlayan elemanlar olarak kullandım.”
Anadolu devriminin yüce önderi, çağı aşan düşünce ve hedefleriyle (Dinamizm)’i en üst düzeyde yoğunlaştıran liderdi. Bu niteliği: sivil, abartılmış; ama kaslarına kadar yansımış dinamizmini gizlemeyen giysisiyle; tüm atılımları yapmış; yenilerini yapmaya hazır yay gibi bir vücutla anlatılırdı.
Anadolu devrimi, yüzyılların karanlığından bunalmış, çağı özümsemeye, yaşamaya hazır; bu toprakların kültürüyle yoğrulmuş, bu topraklarda doğmuş insanlarla yapıldı. Yay gibi gerilmiş parmaklarıyla yükselen sağ kolu işte bu insanlara (Kutsal Çağrı) yapmak için yükseldi.
Anıttaki Atatürk’ün sol kolu aşağıdan yukarı bir gerilimle (yine bu toprağı) devrime katılıma çağırmanın simgesidir. Bu toprağın insanları ve bu toprakları... Birlikte... Bir kutsal aşk ve tutkunun sonucu Anadolu Devrimini yarattı.
Yalova Atatürk Anıtı’nın kaide gövdesinde yer alan rölyeflerdeki yüzlerin tamamı gerçek kişilerden alınmıştır. Atatürk’ün sağında bulunan bayan, Tezonar’ın eşi, elinden tuttuğu çocuk ise bugünlerde ünlenmekte olan piyano sanatçısı Hakan Tezonar, Haluk Tezonar’ın oğlu. Ve anıtın yapımında emeği geçenler...
İddia : Atatürk, 1930 yılı Haziran ayında, bir gezi sırasında, Çoban Mustafa ile karşılaşır; onunla konuşur. Küçük adaşının verdiği cevaplardan hoşlanır. Onu himayesine alır.
Doğrusu : Atatürk, Sığırtmaç Mustafa’yı 1930 yılı Haziran ayından önce tanımıştır. Olayları kısaca hatırlarsak, karşımıza şöyle bir durum çıkıyor:
Atatürk, Yalova’da bir gezi sırasında tanıdığı ve korumasına alıp, bir haftadan beri sağlığına kavuşması için Şişli Etfal Hastanesi’ne yatırdığı Sığırtmaç Mustafa’yı, 21/22 Eylül 1929 gecesi, saat 02:00’de ziyaret etti ve kendisiyle bir süre görüştü.
Atatürk, 22 Eylül 1929 Pazar günü, saat 18:30’da, Şişli Etfal Hastanesi’nde yatmakta olan Sığırtmaç Mustafa’yı tekrar ziyaret etti.
30 Eylül 1929 günü Ankara’ya hareket eden Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrılmadan evvel, İstanbul Vali Vekili Muhittin Bey’e, himayesine aldığı Sığırtmaç Mustafa hakkında bazı emirler verdi ve “Onu size emanet ediyorum” dedi.
Atatürk, 13 Haziran 1930 Cuma günü, akşama doğru, Sığırtmaç Mustafa’yı görmek için Şişli Sıhhat Yurdu (günümüzde Etfal Hastanesi)’nu ziyaret etmek istedi. Doktorlar, küçük çocuğun hastaneden çıktığını söylediler.
Bütün bunlardan, Atatürk’ün Sığırtmaç Mustafa’yı 1930 yılı Haziran ayı içinde değil, 1929 yılı Eylül ayında tanıdığı anlaşılıyor.
Benim değerlendirmeme göre, Atatürk’ün Sığırtmaç Mustafa ile karşılaştığı gün, 13 Eylül 1929’dur. Ayrıntılar için (Atatürk’ün Kenti Yalova) kitabıma bakabilirsiniz.
İddia : Atatürk, Armutlu’ya ilk kez 9 Ağustos 1934’te gelmiştir.
Doğrusu : Armutlu adının Atatürk’le beraber geçtiği ilk tarih, 22 Eylül 1925’tir. Bu tarihte, 500 kadar İstanbullu, Kınalıada vapuru ile Armutlu’ya gelip, Ertuğrul Yatı’nda bulunan Atatürk’e bağlılıklarını bildirip, İstanbul’a davet etmişlerdi. O gün, Atatürk’ün Armutlu’ya çıkmayıp yatta kaldığı anlaşılıyor.
Atatürk’ün Armutlu’ya geldiği iddia edilen bir diğer tarih, 9 Ağustos 1934’tür. İddiaya göre, Atatürk bu tarihte Savarona Yatı’ndan bir filikayla kıyıya çıkmış ve acelesi olduğunu söyleyerek, bir eşeğin sırtında kaplıcaya gitmiştir. Önce şunu belirteyim. Savarona Yatı, 1 Mart 1938’de Amerika’dan alınmıştı. Atatürk, 1934 yılında, Ertuğrul Yatı’nı kullanıyordu. Sonra, tek başına kıyıya çıkması ve bir eşeğin sırtında kaplıcaya yalnız başına gitmesi, bana pek inandırıcı gelmiyor.
Oysa, 4 Eylül 1934 günü Armutlu’ya gittiği, geceyi Armutlu’da geçirdiği, 5 Eylül sabahı 04:00’te yattığı, saat 15:00’de uyanıp gününü otelde geçirdiği, Armutlu’daki kaplıca otelinde 6 Eylül 1934 sabahı 07:30’da uyanan Atatürk’ün saat 13:00’te Ertuğrul Yatı’na geçtiği, Ertuğrul Yatı’nın Armutlu’dan saat 15:00’te hareket ederek saat 17:00’de Yalova’ya geldiği biliniyor.
İddia : Yunanistan Başbakanı Venizelos, Yalova’ya gelmek istemiş, ancak fırtınadan karaya çıkamamıştır.
Doğrusu : Yunanistan Başbakanı M. Çaldaris ve yanındakiler, 17 Eylül 1933 Pazar günü, Ertuğrul Yatı ile Yalova’ya hareket etmelerine rağmen, fırtına çıkması nedeniyle Yalova iskelesine yanaşamadan geri dönmek zorunda kalmıştı.
Sabık Yunanistan Başbakanı Venizelos ile eşi, 27 Eylül 1933 Çarşamba günü, Ertuğrul Yatı ile Yalova’ya gelmişler, kaplıcayı gezdikten ve Başbakan İsmet (İnönü) Paşa’nın yemeğine katıldıktan sonra aynı gün saat 16:00’da gene Ertuğrul Yatı ile, İstanbul’a dönmüşlerdir. (Devam Edecek)
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Yalova Hakkında İddialar Ve/Veya Yazılanlar-3
İddia : 1929 yılında, Millet Çiftliği’nde yapılmakta olan köşkün ikinci katına gelindiğinde, batıda bulunan ağacın kesileceğini gören Atatürk, yapının temelini biraz doğuya aldırarak binayı kaydırmış ve ağacın kesilmesini önlemiştir.
Doğrusu : 21 Ağustos 1929 günü, içinde Atatürk’ün de bulunduğu Ertuğrul Yatı, Millet Çiftliği (Günümüzde Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü) açıklarından geçerken, sahildeki çınar, Atatürk’ün dikkatini çekti. Yatı durdurtan Atatürk, yatın teknesiyle karaya çıktı. Çınar ağacının muhteşem görüntüsüne hayran kalmıştı. Yanındakilere bu ağacın civarında küçük bir köşk yapılması talimatını verdi. Yapımına hemen başlanan köşk, 12 Eylül 1929 günü tamamlandı.
Atatürk, 1930 yılında, muhtemelen Haziran ayında, bir gün köşke gittiğinde, orada çalışanlar, yandaki çınar ağacının dalının köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvara zarar verdiğini söyleyerek, çınarın köşke uzanan dalını kesmek için izin istediler.
Atatürk ise, çınar ağacının dalının kesilmesi yerine, binanın tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını emretti.
Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra, binanın yürütülme işlemi hemen başladı ve 10 Ağustos 1930 günü tamamlandı. Ayrıntıları öğrenmek isteyenler, (Atatürk’ün Kenti Yalova) isimli kitabımı okuyabilirler.
İddia : Atatürk duyduğu memleket özlemi ve sıla hasreti sebebiyle, Yalova’yı doğduğu topraklar olan Selanik’e benzetmiş ve bunun için Yalova’yı sahiplenmiştir.
Doğrusu : 1929 yılında Yalova, Karamürsel kazasının bir nahiyesidir. Tarihi bir yerleşim yeri değildir. Geniş bir kumsal kıyısındaki nahiye merkezi, bir sivrisinek yatağıdır. Sıtma kol gezmektedir. Güneyi Samanlı Dağları ile kaplı, kuzeyi rüzgârlara açıktır. Kuzey rüzgârları soğuk getirir. İçinden geçen derelerin taşkınlıkları sebebiyle yer yer sazlık, hatta bataklıktır. Evler örme, üstü sıvalı, tek katlı ve bahçelidir. Nüfusu orta büyüklükte bir köy kadar bile değildir. Kısacası yaşanacak, cazibe merkezi olacak bir yönü yoktur.
Selânik ise, Kalkidikya Yarımadası’nın kuzeybatısındaki körfezin doğu sahilinde yer alır. Yalova’nın aksine kuzey rüzgârlarına kapalıdır. Yine Yalova’nın aksine, kent merkezinde denize akan dereler yoktur.
Selânik, sosyo-kültürel ve sosyo- ekonomik bakımlardan da Yalova’dan çok farklıdır. Atatürk’ün doğduğu 1881 yılında Selânik, yeni düşünce ve siyasal akımların en çok yankı bulduğu merkez ve siyasal bunalımın odağı olan Makedonya’nın en büyük kentiydi. Örneğin o tarihlerde Selanik’te 175.000 Müslüman’ın dışında 110.000 Rum ve 108.000 Bulgar vardı.
Görüldüğü gibi, Selânik ile Yalova arasında siyasi konum ve nüfus hareketleri açısından da benzerlik yoktur.
O dönemlerde Selânik’te demiryolu vardı. Şehir içinde tramvay işliyordu.En önemlisi şehir, elektrikle aydınlatılıyordu. Doğrusu, anılardaki Selânik ile 1929 yılının Yalova’sı arasında çok fark vardır.
İddia : Halen arboretumda bulunan Atatürk heykelinin Türk tarihiyle ilgili önemli bir anlamı vardır.
Atatürk’ün sağ eli, cihan şumül devlet kurmuş 15 Türk büyüğüne “ Başımın üstünde yeriniz var” demektedir. Atatürk’ün sol eli de, bilim ve sanat alanında yetiştirdiğimiz Türk büyüklerini koruma ve kollamayı sembolize eder.
Doğrusu : Yalova’nın kimliğini oluşturanlardan ve Yalova’nın tanınmasını sağlayanlardan biri, 2000 yılına kadar Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan, bu tarihten sonra Atatürk Arboretumu’na kaldırılan Atatürk Anıtı’dır.
Sayın Haluk Tezonar’ın eseri olan bu anıtın, Türkiye’de bir başka benzeri yoktur. 1971 yılında, Atatürk Anıtı’nın açılışında bulunan Heykeltraş ve Seramik Sanatçısı Haluk Tezonar, açılışta bir de konuşma yapmıştı. O konuşmadan küçük bir bölüm şöyledir :
“...Atatürk’ü ve Türk halkını bir araya getirerek kompoze ettim. Ayrıca abidenin büyüklüğü, hareket ifadesi, kaide kitle form ve rölyeflerdeki özellikleri ile memleketimizdeki alışılagelmiş heykel anlayışına bir yenilik getirmeye çalıştım.
Atatürk ve ona bağlı Türk toplumunu temsilen kaide rölyefini sanat deyimi ile, soyutlamaya gitmek suretiyle serbest modellerle işleyerek, Türk halkını Türk Bayrağı altında Atatürk’e doğru hepsi ona bağlı, inançlı, güçlü hareket halinde işledim.
Kaide rölyefinin üzerinde çok sevdiği ulusunun insanlarına bağlılığını, kendi hareketlerindeki dinamizmle ifade eden Ata’nın heykelini O’nun Onuncu Yıl Nutku’nda söylediği ve kaide rölyefleriyle heykel arasındaki kuşakta yer alan (NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE) sözü ile bağdaştırmaya çalıştım. Kaide arkasında yer alan ikinci bir vecizesi ile bu anlamı daha da kuvvetlendirdim.
Sanat açısı yönünden anıtta büyük stilizasyona giderek kıyafet teferruatı üzerinde durmadım. İfade ve detaya sadece yüz ve ellerde önem vererek, heykel gövdesini soyutlama halinde büyük planlarla belirttim. Bu planlarda yüzey strüktürleri meydana getirerek monotonluğu bozması için daha önce düşünerek yaptığım heykel kalıp izlerinin foruban bağlayıcı ve tamamlayan elemanlar olarak kullandım.”
Anadolu devriminin yüce önderi, çağı aşan düşünce ve hedefleriyle (Dinamizm)’i en üst düzeyde yoğunlaştıran liderdi. Bu niteliği: sivil, abartılmış; ama kaslarına kadar yansımış dinamizmini gizlemeyen giysisiyle; tüm atılımları yapmış; yenilerini yapmaya hazır yay gibi bir vücutla anlatılırdı.
Anadolu devrimi, yüzyılların karanlığından bunalmış, çağı özümsemeye, yaşamaya hazır; bu toprakların kültürüyle yoğrulmuş, bu topraklarda doğmuş insanlarla yapıldı. Yay gibi gerilmiş parmaklarıyla yükselen sağ kolu işte bu insanlara (Kutsal Çağrı) yapmak için yükseldi.
Anıttaki Atatürk’ün sol kolu aşağıdan yukarı bir gerilimle (yine bu toprağı) devrime katılıma çağırmanın simgesidir. Bu toprağın insanları ve bu toprakları... Birlikte... Bir kutsal aşk ve tutkunun sonucu Anadolu Devrimini yarattı.
Yalova Atatürk Anıtı’nın kaide gövdesinde yer alan rölyeflerdeki yüzlerin tamamı gerçek kişilerden alınmıştır. Atatürk’ün sağında bulunan bayan, Tezonar’ın eşi, elinden tuttuğu çocuk ise bugünlerde ünlenmekte olan piyano sanatçısı Hakan Tezonar, Haluk Tezonar’ın oğlu. Ve anıtın yapımında emeği geçenler...
İddia : Atatürk, 1930 yılı Haziran ayında, bir gezi sırasında, Çoban Mustafa ile karşılaşır; onunla konuşur. Küçük adaşının verdiği cevaplardan hoşlanır. Onu himayesine alır.
Doğrusu : Atatürk, Sığırtmaç Mustafa’yı 1930 yılı Haziran ayından önce tanımıştır. Olayları kısaca hatırlarsak, karşımıza şöyle bir durum çıkıyor:
Atatürk, Yalova’da bir gezi sırasında tanıdığı ve korumasına alıp, bir haftadan beri sağlığına kavuşması için Şişli Etfal Hastanesi’ne yatırdığı Sığırtmaç Mustafa’yı, 21/22 Eylül 1929 gecesi, saat 02:00’de ziyaret etti ve kendisiyle bir süre görüştü.
Atatürk, 22 Eylül 1929 Pazar günü, saat 18:30’da, Şişli Etfal Hastanesi’nde yatmakta olan Sığırtmaç Mustafa’yı tekrar ziyaret etti.
30 Eylül 1929 günü Ankara’ya hareket eden Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrılmadan evvel, İstanbul Vali Vekili Muhittin Bey’e, himayesine aldığı Sığırtmaç Mustafa hakkında bazı emirler verdi ve “Onu size emanet ediyorum” dedi.
Atatürk, 13 Haziran 1930 Cuma günü, akşama doğru, Sığırtmaç Mustafa’yı görmek için Şişli Sıhhat Yurdu (günümüzde Etfal Hastanesi)’nu ziyaret etmek istedi. Doktorlar, küçük çocuğun hastaneden çıktığını söylediler.
Bütün bunlardan, Atatürk’ün Sığırtmaç Mustafa’yı 1930 yılı Haziran ayı içinde değil, 1929 yılı Eylül ayında tanıdığı anlaşılıyor.
Benim değerlendirmeme göre, Atatürk’ün Sığırtmaç Mustafa ile karşılaştığı gün, 13 Eylül 1929’dur. Ayrıntılar için (Atatürk’ün Kenti Yalova) kitabıma bakabilirsiniz.
İddia : Atatürk, Armutlu’ya ilk kez 9 Ağustos 1934’te gelmiştir.
Doğrusu : Armutlu adının Atatürk’le beraber geçtiği ilk tarih, 22 Eylül 1925’tir. Bu tarihte, 500 kadar İstanbullu, Kınalıada vapuru ile Armutlu’ya gelip, Ertuğrul Yatı’nda bulunan Atatürk’e bağlılıklarını bildirip, İstanbul’a davet etmişlerdi. O gün, Atatürk’ün Armutlu’ya çıkmayıp yatta kaldığı anlaşılıyor.
Atatürk’ün Armutlu’ya geldiği iddia edilen bir diğer tarih, 9 Ağustos 1934’tür. İddiaya göre, Atatürk bu tarihte Savarona Yatı’ndan bir filikayla kıyıya çıkmış ve acelesi olduğunu söyleyerek, bir eşeğin sırtında kaplıcaya gitmiştir. Önce şunu belirteyim. Savarona Yatı, 1 Mart 1938’de Amerika’dan alınmıştı. Atatürk, 1934 yılında, Ertuğrul Yatı’nı kullanıyordu. Sonra, tek başına kıyıya çıkması ve bir eşeğin sırtında kaplıcaya yalnız başına gitmesi, bana pek inandırıcı gelmiyor.
Oysa, 4 Eylül 1934 günü Armutlu’ya gittiği, geceyi Armutlu’da geçirdiği, 5 Eylül sabahı 04:00’te yattığı, saat 15:00’de uyanıp gününü otelde geçirdiği, Armutlu’daki kaplıca otelinde 6 Eylül 1934 sabahı 07:30’da uyanan Atatürk’ün saat 13:00’te Ertuğrul Yatı’na geçtiği, Ertuğrul Yatı’nın Armutlu’dan saat 15:00’te hareket ederek saat 17:00’de Yalova’ya geldiği biliniyor.
İddia : Yunanistan Başbakanı Venizelos, Yalova’ya gelmek istemiş, ancak fırtınadan karaya çıkamamıştır.
Doğrusu : Yunanistan Başbakanı M. Çaldaris ve yanındakiler, 17 Eylül 1933 Pazar günü, Ertuğrul Yatı ile Yalova’ya hareket etmelerine rağmen, fırtına çıkması nedeniyle Yalova iskelesine yanaşamadan geri dönmek zorunda kalmıştı.
Sabık Yunanistan Başbakanı Venizelos ile eşi, 27 Eylül 1933 Çarşamba günü, Ertuğrul Yatı ile Yalova’ya gelmişler, kaplıcayı gezdikten ve Başbakan İsmet (İnönü) Paşa’nın yemeğine katıldıktan sonra aynı gün saat 16:00’da gene Ertuğrul Yatı ile, İstanbul’a dönmüşlerdir.
(Devam Edecek)