Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yalova Adının Oluşumu

Yazının Giriş Tarihi: 30.01.2017 09:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.01.2017 09:05

Genel bir tanımla Bitinya, Marmara Bölgesi’nin Doğu/ Güney doğu kısmının antik dönemdeki adıdır. Bitinya, bölge olarak verimli ve sulak bir alan olmasına rağmen, günümüzdeki Yalova il merkezinin bulunduğu alan, bataklıktı ve yerleşim için uygun bir yer değildi.

Anadolu içleriyle bağlantısı olan kıyı bölgelerinde yerleşim yerleri oluşmuştu. Yer yer de, başkentin ileri gelenlerinin yazlıkları göze çarpıyordu.

Bizans arşivlerinde, belki de yerleşim yeri olmadığı için, Yalova yöresi ile ilgili olarak çok az bilgi vardır.

Örneğin, 1236 yıllarına ait bir belgede,  Yalova yöresinin genel adının Pylopythia olduğu yazılıdır.  Antik dönemde, bugünkü Çiftlikköy Sahil Mahallesi’nin bulunduğu yer civarında Pylai (Pylai, geçit demektir) isimli bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir.

Termal kaplıcalarının adı da, aynı dönemlerde Pythia idi. Büyük bir olasılıkla,  bu iki isim birleştirilerek bölgeye bu ad verilmiş olabilir.

Bazı kaynaklarda da, Yalova il merkezinin doğusunda ( günümüzde Çiftlikköy Sahil Mahallesi civarında) Xenodochion ismine rastlanmaktadır. Ancak, bu ismin ne anlama geldiği önceleri anlaşılamamıştı. Değerlendirmeme göre bu, Pylai  Ksenodokionu’dur. Ksenodokion, hastaların da tedavi edildiği kervansaray benzeri konaklama yerleri anlamına gelir.

Konstantin VI Dönemine ait bulunan bir Sınır Yazıtı’ nda ( 780- 797) şunlar yazılıdır:

“ Ksenodokhion ( konuk evi) ve Pylai arasındaki sınır, Efendimiz Constantinus ve onun, tanrının taçlandırdığı anneleri Eirene Auguste tarafından hediye edilmiştir.”( Esasen Grekçe X harfinin okunuşu Hi’ dir. Yani OXİ yazılır, OHİ diye okunur.)

13 üncü yüzyılda Pylai kenti (Çiftlikköy/ Sahil Mahallesi ), önemli bir ticaret merkezi olarak yerini koruyordu.

Darrouzes’ in “Epistoliers Byzantins du X e Siecle” adlı eserinde, aynen şu ifade vardır:

“ Bitinya’ nın yeri çok güzeldir. Deniz kıyısında, Konstantinopolis’ in karşısında, Anadolu yaylasının eteğindedir. Bu bölgede ortaçağda bugünkü kadar değerli olan sabit veriler ve iktisadi bir potansiyel vardı. Pylai Ksenodokionu’nun önünden başkente tahsis edilmiş kasaplık ve yük hayvanları geçerdi.”

13 üncü yüzyılda, günümüzdeki Karamürsel ve Yalova arasındaki düz kıyı ovası “Halizones ( Halizones: kıyıda yaşayanlar demektir.) Toprakları” ya da “Yalak Ovası” olarak adlandırılıyordu. Samanlı Dağları’nın adı da Sifones Dağları’ydı.

Osmanlı geleneği, Yalak Ova’da, Yalknya adında bir kadına ait bir kale olduğunu, Yalak Ova sahibi Yalknya’nın erkek kardeşi Kaloyan’ın (Boyalıca- Hersek yolu üzerindeki ve günümüzde Çobankale/Koyunhisar olarak bilinen) kalenin komutanı olduğunu kabul eder.

Prof. Dr. Halil İNALCIK,  “  Türkçe Yalova adı, Yalak Ovası’ndan türemiş olmalıdır. Koyun Hisarı da, Yalakdere Vadisi’nde bulunan Çoban Kale olmalıdır” der.

Pylai kentinin savunması için, İmparator Manuel Komnenos (1143-1180), (günümüzde mevcut olmayan) Pylai Kalesi’ni ve surlarını inşa ettirmişti. Kişisel değerlendirmeme göre, Yalak Ova’da sözü edilen kale, bu kale olabilir.

15 ve 16 ncı yüzyıl tarihçileri, günümüzdeki genel Yalova yöresi için Yalak Ova adını kullanmışlar, zaman zaman da Yalak Âbad demişlerdir.

 17 nci yüzyılda Evliya Çelebi ise( d.1611- ö.1682),  Yalova ile ilgili şu değişik görüşleri ortaya koyar:

1.Evliya Çelebi, İstanbul’dan Mekke’ye gidiş bölümünde: gemilerle Hersek’e çıktıklarını, buradan Yalakdere Vadisi yoluyla İznik’e gidişini şöyle anlatır : “ İçme menziline geldik. Buradan gemilere bindik, uygun rüzgârla hareket ettik.

DİL HERSEK MENZİLİ: Fatih zamanında, Vezir Hersekzade Ahmet Paşa yaptırdığından, Hersek adını almıştır. Oradan kıbleye (güneye) Kırkgeçit Derbendi (Yalakdere Vadisi)’ni geçip canımızdan bezdik.

YALAKABAD KASABASI: Rum keferesi elinden, Karamürsel Bey, ecdadımız Yakup Bey yardımı ile Orhan Bey fethidir. Dört tarafı havaleli, içinde vilayet halkının koyunları kışlar. Harami (eşkıya) durağı, tüccar durağı yerdir. Etraf halkı buraya YALAK DERESİ derler.

DERBENT KÖYÜ MENZİLİ: Evvelce bütün reayası (halkı) kefere (Müslüman olmayan) idi. Şimdi hepsi Müslüman’dır. 60 ev, bir cami, iki hanı vardır. Buradan beş saat gidip...”

Evliya Çelebi, burada görüldüğü gibi, Hersek’ten Yalakdere Vadisi’ne girdiğinde karşılaştığı Yalakabad Kasabası’ndan söz etmektedir.

Karamürsel ile ilgili kitaplarda, günümüzde Yalakdere Vadisi içinde bulunan Pazarköy’ün, bölge tarihinde eski adının Yalakabad olduğu, eskiden burada Pazar ve panayır kurulduğu, ileri sürülmektedir. 

Ancak,  Hersek’ten Yalakdere Vadisi’ne girilip İznik yoluna çıkıldığında, bu yol Yalakdere Köyü’nden geçmez. Karamürsel’e çıkıldıktan sonra, Yalakdere Vadisi’ne bağlayan yol ile gidilseydi Yalakdere Köyü’ne gidilebilirdi.

Kısacası, Evliya Çelebi’nin takip ettiği yol üzerinde, Yalakdere Kasabası yoktur. Evliya Çelebi, yoluna devam ederken, yol civarında bulunan Yalakdere Köyü hakkında da yazmak istemiş, belki de kulaktan duyduklarıyla abartılı bir kasabadan söz etmiştir.

Karamürsel ilçesinin hemen güneyinde bulunan Pazarköy’ün eski adının Yalakabad olduğu, Yalova’nın adının buradan geldiği görüşü ise doğruluğu belgelenememiş bir iddiadır. Ayrıca, Pazarköy de Yalakdere Vadisi içinde değildir.

2.Evliya Çelebi, İzmit civarından güneye doğru yaptığı bir geziyi de şöyle anlatır:

“ ...Bu Hersek Dili Burnu’nda büyük bir han vardır. Burayı Hersek oğlu Ahmet Paşa- ki Fatih’in vezirlerindendir- yaptırdığından, Hersek Dili derler. Sonra bu dilden yelken açıp, Kara Yalva iskelesine vardık.

Kara Yalva İskelesi’nin Vasıfları: Kale ve şehir, Tekfur yapısıdır. Buraları Osman Gazi’nin fermanıyla Kara Yalvaçoğlu fethettiğinden, Kara Yalva derler. Fethinde zorluk çekildiğinden kalesi yıkılmıştır ama temelleri durmaktadır.

...Buradan arabalara binerek kıble (güney) tarafına doğru yola çıktık ve beş saatte Cihannüma kaplıcalarına (Termal Kaplıcaları’na) vardık.”

Evliya Çelebi, bu gezisinde Hersek’ten batıya ilerlemiş, deniz kenarında iskelesi ve kalesi bulunan bir yerleşim yerine gelmiş, buradan da kaplıcaya gitmiştir.

( Evliya Çelebi’ nin 1611- 1682 yılları arasında yaşadığını ve Osmanlı tarih yazıcıları içinde Osman Gazi dönemini belge ve kaynaklara dayanarak yazan olmadığını unutmadan…) Bu anlatımda sözü edilen Kara Yalvaçoğlu isminde bir komutana, Osman Gazi’nin bilinen komutanları arasında rastlanamamaktadır. Bu sözü doğru kabul etmek, şimdilik mümkün değildir.

İskele ve iskelenin yanında bulunan kale konusu, ilgi çekicidir. Zira geçmiş dönemlerde, en azından Osmanlı’nın ilk günlerinde, bugünkü Yalova kent merkezinin bataklık bir alan olduğu, burada bir yerleşim yeri, kale ve iskelenin olmadığı, yörenin genel iskelesinin Kuri (Koru) Köy’de olduğu,  Sultan Abdülmecit  (1839-1861) zamanında, Koru’daki iskelenin bugünkü Yalova merkezine nakledildiği, bilinmektedir.

İskelenin yanında bulunan kale konusu, daha çok Pylai (Çiftlikköy) ile ilgili olmalıdır.

Yörenin adının nereden geldiği konusunda tam bir bilgi olmamakla birlikte, Kâtip Çelebi, Yalakabad adından söz etmekte ve kaplıcanın bulunduğu yere, Yalıova denildiğini işaret etmektedir.

Ahmet Refik Altınay’ın hazırladığı, “ Hicri Onikinci Asırda İstanbul Hayatı” isimli kitaptaki Divan-ı Hümayun belgelerinde, Yalakabad hakkında çeşitli bilgiler vardır. Yalnız bir yerde, Yalakabad yerine Yalive deyimi geçer.

Dr. J. Siotis’in 1906 yılında hazırladığı “ Les Thermes de Pythia” isimli kitapta ise “YALOVA” adı yer alır.

Rumca, Yalos/Yalakos, (sahil/kıyı) demektir. Türkçe’de, bugün, Yali/Yalı kelimesi, (sahil/kıyı) anlamındadır.  Bu kelimenin sonuna Ova eklenmesiyle meydana gelen Yaliova/Yalova, sahildeki ova anlamına kullanılmış; Yalıova’daki (ı) harfi, kullanım kolaylığından düşmüş ve YALOVA olarak halk diline yerleşmiş olabilir.

ATATÜRK’ün davranışı da, bu iddiayı doğrular görünümdedir. Atatürk, Türk Tarihi ile ilgili olarak Yalova’ya yaptığı bir çalışmanın altını imzalarken, 16/17.8.1931 tarihini yazmış ve altına  ( YALİ OVA/ YALOVA) diye not düşmüştür.

Bugün, Gelibolu Yarımadası’nda, Bigalı kuzeyinde, sahilden çok içeride, YALOVA denilen bir yerleşim yeri vardır. Antik dönemde burasının adı SESTOS idi. Daha sonraları YALIKABAD  olmuştur. Yalıkabad’dan Yalova adının oluşumu ve karadan çok içeride bir yere Yalova denilmesi ilgi çekici olmalıdır.

Bir diğer ilginç konu da ARTUKOVA adının, ARTUKABAD olarak da kullanılmış olmasıdır. Burada, “Ova” ile “Abad” kelimelerinin eşdeğer kullanılması gözden kaçırılmamalıdır.

ÂBÂD, Farsça, şen, bayındır demektir. Başka kelimelerle yaptığı bileşiklerde yer ve bir şeyin bol ve çok bulunduğunu gösterir.

Sonuçta, kişisel değerlendirmeme göre:

Hersek Deltası ile günümüzdeki Yalova il merkezinin bulunduğu alana, önceleri Halizanos Toprakları daha sonraları da Yalak Ova veya Yalak Âbâd deniyordu.

Bölge adını, Yalak Dere’ nin Hersek Deltası’ na akmasından alıyordu ve nüfus yoğunluğunun bu bölgede olmasından dolayı sosyal yaşamda ağırlık buradaydı.

Yalı Ova bölgesi son derece verimli topraklara sahip olduğu için paşalara ve zenginlere Vakıf/ Tımar/ Çiftlik olarak verilmişti. (Örneğin: Elmalı Köyü, Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa Vakfı’ na; Akköy, Umur Bey Vakfı’ na; Çalıca Köyü, İznik’ te Yakup Paşa Vakfı’ na bağlıydı.)

Osmanlının ilk devirlerinde bölgenin merkezinin neresi olduğu ( henüz) belirlenebilmiş değildir.

Günümüzdeki Yalova il merkezinde yerleşimin ne zaman başladığı da belli değildir.

Büyük bir olasılıkla, ( ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinleşmemiş) Rüstem Paşa Cami ve hamamı etrafında yerleşim başlamış, bu yeni yerleşime 1800’lerden itibaren, özellikle de Koruköy’ deki iskelenin buraya taşınmasından sonra, YALOVA denmiştir.

(NOT: Üzerinde yaşadığımız topraklarda meydana gelen olayları bütün ayrıntılarıyla ve doğru olarak öğrenebilmek, sadece tarih bilgisini geliştirme yönünden değil, geçmişte bu topraklarda yaşayanlara borçlu olduğumuz saygı ve minnetin kaçınılmaz gereğidir, diye düşünüyorum. Ben tarihçi değilim, öyle bir iddiam yok ve hiçbir zaman da olmadı. Sadece aklıma takılan konuları araştırıp inceleyen, sonra da öğrendiklerimi karşılıksız paylaşmayı tercih eden bir insanım, hepsi bu… Yararlı olabilirsem ne mutlu bana… Tabi, yanlışlıklarım ya da eksikliklerim olmuşsa, hoşgörün ve iyi niyetime verin. Zira her yeni bir konu öğrendiğimde, öğrenmem gereken çok şey olduğunu daha iyi anlıyorum.)

ATATÜRK DİYOR Kİ:

“Türkiye Cumhuriyeti’ ni Kuran Türkiye Halkına Türk Milleti Denir! … Ne Mutlu Türk’ üm Diyene!”

www.ahmetakyol.net

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.