Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Tasarruf Tedbirleri Hakkında Düşünceler

Yazının Giriş Tarihi: 29.04.2024 17:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.04.2024 17:25

Son günlerde kamuda tasarruf tedbirleri hakkındaki açıklamalar birbiri ardından geliyor.

Maliye politikası için kamu tasarruflarının çok önemli olduğundan hareketle, gereksiz harcamaları olabildiğince azaltarak hem bütçe dengesi daha sağlıklı yere taşınacak, hem de enflasyonu düşürme hedefine ulaşılacakmış. Var olan harcamalarda da odaklanılarak, harcamalarda verimlilik sağlanacakmış. (Doğrusu açıklama çok güzel.)

Ayrıca, geçmişte gerekli olan ama şu anda anlamını kaybetmiş bir takım kalemler tespit edilerek bunların azaltılmasına gidilecekmiş. (Demek anlamını kaybetmemiş kalemler aynen devam edecek.) Bu konuda çalışmalar sürdürülüyormuş, bitince kamuoyu ile paylaşılacakmış.

İnsanın “Vay Canına” diyesi geliyor. Düşünmeden edemiyorum, acaba “İtibardan tasarruf olmaz” düşüncesi ne olacak?

Hikâye bu ya… Bir konu hakkında Türkiye’ ye gelen Acem’ e dönüşte ne yaptığını sormuşlar, “Vallühilazîm” demiş, “Külliyen brifing, iş mafiş!”

Yazıyı hazırlarken televizyon haberlerine bakıyorum, sunucu anlatıyor:

Kamuda toplam 116 904 araç var. 2011- 2024 arası kiralama bedeli 10.3 milyar TL. Ocak 2021- Mart 2024 arası kira bedeli 5,7 milyar TL.

Kamuda tasarruf olacakmış, öyle mi?

Gel de inan!

Haberler devam ediyor: Açlık sınırı 19 800 TL, Yoksulluk Sınırı 58 206 TL, Emekli Maaşı 10 000 TL.

Kamuda tasarruf ha!?

Enflasyonu düşürmek için öncelikle üretimi artırmak, üreticiyi desteklemek gerekiyor.

Kendi kendine yeterli bir ülke olmamıza rağmen, son yıllarda tarım ve hayvancılıkta göz göre göre dışa bağımlı hale geldik.

Hayvancılık desteklenmezse et, et ürünleri, süt ve süt ürünü peynir, yoğurt vb. hiç ucuzlar mı?

Bırakın diğer yerleri elimizde Harran Ovası ve Haymana Ovası gibi buğday ambarları var, biz her türlü unu savaş halindeki Ukrayna’ dan alıyoruz. Suriye’ den de patates… Şaka gibi…

Odunu diksen yeşerecek bereketli topraklarımız var, pek çok tahıl ürününü okyanus ötesi ülkelerden (örneğin Kanada’ dan mercimek ) alıyoruz. Tabi canlı hayvanı da…

Kendi çiftçimize/ üreticimize destek sağlayacağımız maddî olanakları, yabancı ülke üreticilerine bir bakıma armağan ediyoruz.

Göz alabildiğine uzanan zeytinliklerimiz bir bir elden çıkıyor, yerlerine ya turistik tesisler açılıyor ya da maden arama sahalarına dönüştürülüyor. Sonra da zeytinyağı pahalı ile ağlaşıyoruz.

Tasarruf öncelikle devletin tüm kurumlarından başlamalı… Öyle gösterişli saraylara, külliyelere ne gerek var? Bunların bütçelerinden bir tasarruf olacak mı?

Görevli bir kişinin, bir yerden bir yere giderken uzun konvoylar eşliğinde gitmesinin kime ne faydası var?

Son derece lüks otellerde ya da kamplarda, bir devlet kurumunun bireylerinin çalışma toplantıları yapması ya da ağırlanmaları uygun mu? Bunların masrafları neden bütçeden karşılanıyor?

Devletin görevlileri bir yerden bir yere giderken neden özel uçak kullanıyor da, tarifeli seferlerden yararlanmıyor?

Örnek olması için yazıyorum. Hollanda Başbakanı Mark Rutte gibi Avusturya Başbakanı Tony Abbott, İtalya Başbakanı Matteo Renzi de, ofislerine bisikletle gidiyorlar. Belçika Kraliyet Ailesi mensuplarından Kral Philippe ile Kraliçe Mathilde’ yi her an bisikletle görmek mümkün. Kimseye siz de bisikletle gidin demiyorum, burada amacım zihniyet farklılığını vurgulamak!

Meksika’da Devlet Başkanı seçilen Andres Manuel Lopez Obrador, başkanlık uçağını değil, tarifeli uçakla seyahat ediyor ve “Başkanlık uçağına binmeyeceğim. Bu kadar yoksulluğun olduğu bir ülkede lüks bir uçağa binmekten utanırım” diyor.

İsveç yasalarına göre başbakanın eşi, resmî görevi olmaksızın devlet uçağıyla seyahat ediyorsa, seyahat masraflarını başbakan ödemek zorunda. Ödeme, normal uçuşa denk gelecek şekilde fiyatlandırılıyor. Ayrıca kurallara göre, başbakanın eşinin otel masraflarının yüzde 25’ ini de kendi cebinden ödemesi gerekiyor.

Bir de bizdeki “İtibarda tasarruf olmaz” zihniyetini ve bu zihniyetin takdir ve kabul gördüğünü düşünün.

Türkiye’ de sıradan ve malî durumu pek yerinde olmayan bir kişinin, herhangi bir partiden Milletvekili olma şansı çok az. Ayrıntısını bilmiyorum ama duyduğum kadarıyla, adayların daha doğrusu aday adaylarının belli bir miktar bağışta bulunabilecek durumda olmaları gerekiyor. Yani bir Milletvekili seçilmeden önce zaten ekonomik açıdan sorunsuz… Bundan sonra, beş sene görev yapan bir Milletvekilinin, ömür boyu emekli maaşı alması uygun mu? Bitmiyor, daha önce Milletvekilliği yapan bir kişi yeniden Milletvekili seçilince, Milletvekili maaşı yanında bir de en üst derecede emekli maaşı alıyor. Bunların üstüne bir Milletvekili maaşı normal yaşantıya göre sizce biraz fazla değil mi?

Devam edelim.

Milletvekillerinin kolaylık tesislerinde örneğin lokantalarında neden her şey piyasa değerlerinden çok daha ucuz? Neden bu harcamalara devletin hazinesinden katkı sağlanıyor?

Ayrıntısına girmiyorum ama tasarrufa önce Diyanet İşleri Bütçesi’ nden başlamak gerekmiyor mu?

Sıralı her makamdaki örtülü ödeneklerin sınırlandırılması neden düşünülmüyor?

Döviz ödemeli, yolcu, araç ve hasta garantili köprü, yol ve hastane projelerine son verilmesi gerekmez mi?

Ulusal basında sık sık yer alıyor, bir takım vakıflara bağlanan para muslukları tasarruf tedbirleri kapsamına alınacak mı?

Bu konuda sayfalar dolusu yazabilirim.

Bu gün, haberlerde dikkatimi çeken iki olayla yazımı sonlandıracağım.

Şanlıurfa ve Mardin’ de sürekli elektrik kesintileri oluyor ve bu bölgede oturan vatandaşlar mağdur ediliyormuş. Oysa onurlu bir yaşam için elektrik bir ihtiyaç… Solunum cihazına bağlı insanlar var, diyaliz hastaları var. Elektrik bir enerji olması nedeniyle yaşam hakkıdır. Hiçbir gerekçeyle insanlar bu yaşam hakkından mahrum bırakılamaz.

Bunlar yetmezmiş gibi, yapılan açıklamalara göre, Şanlıurfa'nın Suriye'ye olan sınırından Suriye'ye ücretsiz olarak elektrik gönderiliyormuş. Alın size bir şaka daha…

Neden diye sormak lâzım, neden? Sonra tasarruftan söz ediliyor.

İkinci haber de taa Cibuti’ den… (Güney Afrika’ nın doğusunda küçük bir ülkeden söz ediyorum.)

Haberlerde Cibıuti’ den Yemen’ e gitmeye çalışan mültecilerin tekneleri batmış, çok sayıda ölen var.

Şimdi bu konunun bizim tasarruf tedbirlerimizle ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz. Var, var!

Cibuti’ ye “Ambouli Dostluk Barajı” adı verilen bir baraj yaptık. Maliyeti başlangıç safhasında Hibe Antlaşması çerçevesinde 16 milyon Avro olarak belirlenmişti.

Yine Cibuti’ de, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ nın bulunduğu Salines Quest Semti’ nde, Sultan II. Abdülhamit Han’ ın adını taşıyan bir cami ve külliye inşa ettik. Altı bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği caminin inşa malzemesinin neredeyse tamamı Türkiye’ den götürüldü.

Tekrarlıyorum, Cibuti, Doğu Afrika’ da, Aden Körfezi’ nin bir girintisi olan Tacura Körfezi’ nin güney kıyısında yer alan Cibuti Cumhuriyeti’ nin başkenti…

Biz buraya neden baraj, cami ve külliye yaptık, buna bir cevap bulabilmiş değilim.

Sonra tasarruf tedbirlerinden söz ediyoruz.

Başka da sözüm yok!

Takdir ve yorum sizlerin...

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.