Ancak, Roma egemenliğinin ilk dönemlerinde Bursa ve kaplıcaları daha çok tanınıyor, Yalova - Termal Kaplıcaları yerel halk tarafından kullanılmasına rağmen özellikle de çevre yerleşim yerleri halkı tarafından bilinmiyordu.
Yalova çevresi ve Yalova kaplıcalarının adı, Roma İmparatoru Constantinus I ( 325 – 337)’un tahta geçişiyle birlikte tanınır ve anılır oldu.
Constantinus I’in ilk faaliyetlerinden biri, İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, günümüzdeki Topkapı Sarayı civarında, kısa bir süre önce Roma orduları tarafından ele geçirilmiş eski bir yerleşim yerini geliştirerek İS. 330’ da “Nova Roma “adıyla imparatorluğun yeni başkentini buraya taşımak olmuştu. Ancak kent, Constantin’ in şehri anlamına gelen “ Constantinopolis” olarak tanındı ve sonra da bu adı aldı.
Constantinus I’in tahta geçtiği yıllarda, başkentten Anadolu içlerine giden yol Khalkedon (Kadıköy)’dan başlıyor, İzmit Körfezi’nin kuzey sahilini takip ederek Nicomedia (İzmit)’ya geliyor, buradan güneye kıvrılarak Nicaea (İznik)’e ulaşıyordu.
Yeni başkentle birlikte, Anadolu içlerine giden yolda da değişiklik oldu. Constantinopolis (İstanbul)’den Nicaea (İznik)’e gidecek yolcular, Nicomedia (İzmit) üzerinden dolaşmak yerine, kara yoluyla Aigialoi (Dil İskelesi)’ne gelmeye ve buradan kayıklarla karşı taraftaki Helenopolis (Hersek)’e geçmeye başladılar. Yolcular buradan da kara yoluyla Dragon Vadisi (Kırkgeçit Deresi veya Yalakdere Vadisi) yoluyla Nicaea (İznik)’e gittiler.
Yeni yol düzenlemesiyle birlikte İzmit Körfezi güney sahillerinde yeni bir takım geçit yerleşmeleri meydana gelmeye ve mevcut olanlar da gelişmeye başladı.
Bunlardan biri (Pronektos veya Pronetios da denilen) Prainetos’tu. Günümüzde Karamürsel’de olduğu bilinen Prainetos’un dışında, 4 ncü yüzyılda varlığı bilinen yerlerden biri de Pylai (Çiftlikköy- Sahil Mahallesi civarı...) idi.
Constantinus I zamanında, Helenopolis (Hersek)’in farklı bir durumu vardı. Burada daha önceleri Drepanon (Drepane ya da Drepana da denir) küçük bir köy bulunuyordu. Buraya İzmit’te din uğrunda ölen LUKİANOS adında birinin gömülmesi, Constantinus’un da hem bu azizi takdis, hem de annesi Helena’nın (x) adını yaşatmak amacıyla bu köyü HELENOPOLİS olarak adlandırması ve şehir unvanı vermesi, kentin gelişmesine sebep oldu.
O dönemi inceleyen tarih yazıcıları, Helenopolis’in nasıl kurulduğuna dair ayrıntılı bilgi vermekte, civar köyler halkının buraya toplu halde yerleştirildiklerini, kentin etrafının bir sur ile çevrili olduğunu, şehirde yapılan büyük imar faaliyetlerini ve İzmit’te ölerek buraya gömülen azizin mezarının üzerine büyük bir tapınak inşa edildiğini yazmaktadırlar.
Constantinus I’in üzerinde önemle durduğu yerlerden biri de, Termal idi. İmparatorun mide ve cilt rahatsızlığı, annesi Helena’nın da cilt ve romatizma hastalığı vardı. Her ikisi de sık sık kaplıcaya geliyorlardı.
Tarihçiler ve dönemi inceleyenlerin yorumlarına göre, İmparator Constantinus I ve annesi Helena, Termal Kaplıcaları’na geldiklerine göre, bu sırada kaynak civarında bina ve tesis olması gerekir. Tarihçi Prokopios’un sözünü ettiği Arhangelos Kilisesi ile “ Hastaların istirahatine tahsis edilmiş olan bina “ ‘nın bu imparator tarafından yaptırılmış olması pek muhtemeldir.
Bölgeye yeni göçler olması, sahilde yeni yerleşim yerlerinin oluşması, Helenopolis’in giderek ünlenmesi, Yalova Termal Kaplıcaları’nın başkent Constantinopolis (İstanbul)’e Bursa kaplıcalarından yakın olması, İmparator Constantinus I ve annesi Helena’nın sık sık kaplıcaya gelmeleri Bizans halkının buraya rağbetini artırdı ve Yalova yöresi ve kaplıcaların daha çok tanınmasına vesile oldu.
Ancak, İS. 358, 362 ve 368’deki depremler, Marmara Denizi güney kıyılarına büyük zarar verdi. Yalova yöresi de bu tahribattan payına düşeni almış olmalıdır.
Roma İmparatorluğu, İS. 395’te ikiye bölününce, Bitinya toprakları Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliğinde kaldı.
Constantinus I’den sonra tahta çıkan imparatorlardan İustinianos I (527-565), kara yoluyla yeni bir düzenleme yaptı. Khalkedon (Kadıköy) ile Dakibyza (Gebze) arasındaki karayolunu tahrip etti. Başkentten Anadolu içlerine gidecek yolcuların, deniz yolunu kullanarak Helenopolis (Hersek) ve civarındaki iskelelere çıkmasını zorunlu kıldı. Şüphesiz bu durum, Marmara Denizi güney kıyılarındaki yerleşim yerlerinin ve Anadolu içlerine uzanan yol ağızlarının önemini artırdı.
İmparator İustinianos I de, İmparator Constantinus I gibi, stratejik konumundan dolayı, Helenopolis’e önem verdi. Kemerler vasıtasıyla şehre su getirdi. Şehrin ortasına bir hamam yaptırırken, eskisini tamir ettirdi. Birçok kilise, bir saray, sütunlu galeriler, oteller ve bir takım resmi binalar yaptırdı.
Ne var ki, Helenopolis, bu kadar özene rağmen bir türlü beklendiği şekilde gelişemiyordu. Büyük bir olasılıkla, depremlerin yıkıcı etkisi bu gelişmede önemli bir faktör oluyordu.
İustinianos I devrinde, Yalova Termal Kaplıcaları da büyük bir imar faaliyetine sahne oldu. İustinianos I, burada daha önce Constantinus I’in yaptırdığı olası olan Arhangelos Kilisesi ile “ hastaların istirahatine tahsis edilmiş olan bina”’yı onarttı ve genişletti. Burada yeni bir saray, kaynağın civarında genel bir hamam yaptırdı. Ayrıca, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirterek burada eskiden beri hüküm süren kuraklığa bir son verdirdi.
Günümüzde, Termal Kaplıcaları’nda 6 ncı yüzyıl kalıntılarına rastlanmaktadır. Kaynak civarı ve hamamlar çok iyi bir şekilde onarım gördüklerinden, bunların inşa tarihi hakkında kesin bir şey söylemeye olanak yoktur. Kaynak hizasından başlayarak Doğuya doğru uzanan ve Hamamdere’nin bir bölümünü örten kemerler, düzgün tabakalar oluşturan kalker taşlardan yapılmıştır. Bu kemerler, Park Lokantası’nın arkasında kazı sonucunda ortaya çıkan yapı ile mimari benzerlikler göstermektedir ve 6 ncı yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Üzerinde akantus yaprağı motifi bulunan ve karşılıklı iki yüzündeki madalyonları boş bırakılmış olan bir sütun başlığı bu devrin kalıntıları arasındadır.
(Halen bilinen) Bizans tarihlerinde, İmparator İustinianos I’in Yalova yöresine ya da Termal Kaplıcaları’na gittiğine dair bir kayıt yoktur. Ancak, karısı İmparatoriçe Theodora’nın, 525 yılında, 4 000 kişilik bir grupla Kaplıca’ya geldiği bilinmektedir. Theodora, kaplıcaya gelirken yol üzerinde bulunan kilise, manastır ve yaşlıların bakıldığı yerlere büyük ihsanlarda bulunmuştu. O dönemlerde, kaplıcada 4 000 kişinin konaklayacağı tesis olmadığı, gelenlerin çadırlarda kaldığı kabul edilmektedir.
Bu devirde, sarayın kaplıcaya önem vermesiyle, Bizans tarihçileri de, yörenin tarihiyle ilgili araştırmalara başladılar. Böylece, eski tarihlerden kalma bazı adlar yeniden canlandırıldı; eski ilâh ve ilâheler Hristiyanlık inanışlarına göre değiştirildi ve bir takım efsaneler bu kaplıca ile ilgili gösterildi.
6 ncı yüzyıldan itibaren tarihçiler, bu kaplıcalara PYTHİA, PYTHİON, PYTHİA THERMA veya PYTHİA’daki Kudret hamamları olarak göstermeye başladılar.
İustinianos I dönemine ait olduğu sanılan bir başka yapı da, Çiftlikköy Sahil Mahallesi’ndedir. Kubbesi ve kemerleriyle nispeten sağlam kalmış bu yapı, halk arasında “Kara Kilise” olarak tanınmakta; kimi tarihçiler tarafından İS. 6 ncı yüzyılda hamam, 8-9 uncu yüzyıllarda kilise olarak kullanıldığı ileri sürülmektedir. Anıt mezar bile olabilir. Sözü edilen yapının bulunduğu sahilde antik bir liman ve bazı su kemeri parçaları görülür.
İustinianos I döneminden sonra, Pylai sayfiye kentinin ve yöresinin önem kazandığı dikkati çeker.
İmparator Heraclius ( İS.610- 641), doğuya doğru sefere çıkarken Constantinopolis’ ten Nicomedia Körfezi’ ndeki Pylai’ ye deniz yoluyla geçmiş ve ordusunu Bithinya’ da toplamıştı.
Karamürsel – Çınarcık arasındaki (bataklık bir alan olan günümüzdeki Yalova il merkezi dışında) sahilde İmparator ailesi ve saray ileri gelenlerinin saray, köşk ve sayfiye evleri vardı.
1970 yılında, Arkeolog Mehmet İ. Tunay tarafından Ankaralılar Sitesi temel kazısı sırasında yapılan araştırmalarda iki odalı, bir hollü bir Bizans Evi bulundu. Evin odalarının iç yüzü ince Marmara Adası mermerleriyle kaplıydı.
İustinos II’den sonraki Bizans İmparatorları döneminde, Helenopolis ( günümüzde Hersek ) ve Termal Kaplıcaları giderek gözden düştü. Başkentten Doğu’ya gitmek isteyenler de, Helenopolis (Hersek) yerine Prainetos (Karamürsel) ve Pylai (Çiftlikköy) gibi iskelelere çıkmayı tercih etmeye başladılar. Ancak, iskeleye çıktıktan sonra takip edilen kara yolu yine Dragon Vadisi ( Yalakdere Vadisi)’nden geçiyordu.
XI nci yüzyılın sonlarına doğru, yöre, 1 nci Haçlı Seferi’ne katılanların istilasına uğradı. Günümüzde Hersek civarında olduğu belirlenen, Lâtinlerin Civito veya Civitot, Bizanslıların ise Kibotos dedikleri yerde, Selçuklular Haçlı öncüleri büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
Bu devirden sonra, Yalova ve civarı giderek gözden düştü. İmparator Manuel I Komnenos ( 1143- 1180)’un, 1146’da Pylai (Çiftlikköy)’de bir takım Hristiyan göçmenleri yerleştirdiğine bakılırsa, bu devirde yörenin boşaldığı ve halkının önemli bir kısmının adalar ve karşı sahile göç etmiş olduğu anlaşılıyor.
İmparator Alexios III Angelos (1195- 1205) ise bizzat bu yöreye gelerek Pythia (Yalova- Termal) hamamlarına gitmiş ve dönüşte İzmit Körfezi’nde büyük bir fırtınaya yakalanmıştı.
XI nci yüzyılın sonlarında, Türkler bölgede görünmeye başladılar. Bu da, yöredeki sosyal ve kültürel yapıyı kökten etkileyen olay oldu.
------------------------------------
(x). Helena: İmparator Constantius’un eşi, İmparator Constantinus I’in annesidir; Kudüs’e giderek hacı oldu; Hz. İsa’nın çarmıhtan indirildikten sonra konduğu mezarın yeri olduğuna inanılan yerde Kutsal Mezar Kilisesi’ni yaptırdı; 326’da 80 yaşında öldü; Ölümünden sonra Azize ilân edildi; Anılma günü 16 Ağustos’tur; Napolyon’un sürüldüğü St. Helene Adası adını ondan alır. ( Bazı kaynaklarda da, Luvi/ Pelasgos dilinde Elena/ Helena adının Geçit Yeri anlamı verdiği için, İmparator İustinianus’ un Drepanum’ u geliştirerek Helenopolis adını verdiği, ileri sürülmektedir.)
(NOT: Bithinya ve daha sonraki Roma/ Bizans dönemindeki Yalova yöresi tarihini incelemek için Grekçe ve Lâtince bilmek gerekir, zira onlar bu dili kullanıyorlardı. Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi dönemlerini incelemek için bu iki dilin dışında Ermenice ve Süryanice bilmenin gereği de ortadadır. Osmanlı tarih yazıcılığında Osman Gazi dönemi ve öncesi, çoğunlukla kulaktan dolma ve doğruluğu belgelenemeyen söylencelerden oluştuğu için, tarihi olayların değerlendirilmesinde tereddütlere neden olmaktadır.)
ATATÜRK DİYOR Kİ:
“Tarih yazmak, tarh yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanı şaşırtacak bir nitelik kazanır.”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Roma Döneminde Yalova
Ancak, Roma egemenliğinin ilk dönemlerinde Bursa ve kaplıcaları daha çok tanınıyor, Yalova - Termal Kaplıcaları yerel halk tarafından kullanılmasına rağmen özellikle de çevre yerleşim yerleri halkı tarafından bilinmiyordu.
Yalova çevresi ve Yalova kaplıcalarının adı, Roma İmparatoru Constantinus I ( 325 – 337)’un tahta geçişiyle birlikte tanınır ve anılır oldu.
Constantinus I’in ilk faaliyetlerinden biri, İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, günümüzdeki Topkapı Sarayı civarında, kısa bir süre önce Roma orduları tarafından ele geçirilmiş eski bir yerleşim yerini geliştirerek İS. 330’ da “Nova Roma “adıyla imparatorluğun yeni başkentini buraya taşımak olmuştu. Ancak kent, Constantin’ in şehri anlamına gelen “ Constantinopolis” olarak tanındı ve sonra da bu adı aldı.
Constantinus I’in tahta geçtiği yıllarda, başkentten Anadolu içlerine giden yol Khalkedon (Kadıköy)’dan başlıyor, İzmit Körfezi’nin kuzey sahilini takip ederek Nicomedia (İzmit)’ya geliyor, buradan güneye kıvrılarak Nicaea (İznik)’e ulaşıyordu.
Yeni başkentle birlikte, Anadolu içlerine giden yolda da değişiklik oldu. Constantinopolis (İstanbul)’den Nicaea (İznik)’e gidecek yolcular, Nicomedia (İzmit) üzerinden dolaşmak yerine, kara yoluyla Aigialoi (Dil İskelesi)’ne gelmeye ve buradan kayıklarla karşı taraftaki Helenopolis (Hersek)’e geçmeye başladılar. Yolcular buradan da kara yoluyla Dragon Vadisi (Kırkgeçit Deresi veya Yalakdere Vadisi) yoluyla Nicaea (İznik)’e gittiler.
Yeni yol düzenlemesiyle birlikte İzmit Körfezi güney sahillerinde yeni bir takım geçit yerleşmeleri meydana gelmeye ve mevcut olanlar da gelişmeye başladı.
Bunlardan biri (Pronektos veya Pronetios da denilen) Prainetos’tu. Günümüzde Karamürsel’de olduğu bilinen Prainetos’un dışında, 4 ncü yüzyılda varlığı bilinen yerlerden biri de Pylai (Çiftlikköy- Sahil Mahallesi civarı...) idi.
Constantinus I zamanında, Helenopolis (Hersek)’in farklı bir durumu vardı. Burada daha önceleri Drepanon (Drepane ya da Drepana da denir) küçük bir köy bulunuyordu. Buraya İzmit’te din uğrunda ölen LUKİANOS adında birinin gömülmesi, Constantinus’un da hem bu azizi takdis, hem de annesi Helena’nın (x) adını yaşatmak amacıyla bu köyü HELENOPOLİS olarak adlandırması ve şehir unvanı vermesi, kentin gelişmesine sebep oldu.
O dönemi inceleyen tarih yazıcıları, Helenopolis’in nasıl kurulduğuna dair ayrıntılı bilgi vermekte, civar köyler halkının buraya toplu halde yerleştirildiklerini, kentin etrafının bir sur ile çevrili olduğunu, şehirde yapılan büyük imar faaliyetlerini ve İzmit’te ölerek buraya gömülen azizin mezarının üzerine büyük bir tapınak inşa edildiğini yazmaktadırlar.
Constantinus I’in üzerinde önemle durduğu yerlerden biri de, Termal idi. İmparatorun mide ve cilt rahatsızlığı, annesi Helena’nın da cilt ve romatizma hastalığı vardı. Her ikisi de sık sık kaplıcaya geliyorlardı.
Tarihçiler ve dönemi inceleyenlerin yorumlarına göre, İmparator Constantinus I ve annesi Helena, Termal Kaplıcaları’na geldiklerine göre, bu sırada kaynak civarında bina ve tesis olması gerekir. Tarihçi Prokopios’un sözünü ettiği Arhangelos Kilisesi ile “ Hastaların istirahatine tahsis edilmiş olan bina “ ‘nın bu imparator tarafından yaptırılmış olması pek muhtemeldir.
Bölgeye yeni göçler olması, sahilde yeni yerleşim yerlerinin oluşması, Helenopolis’in giderek ünlenmesi, Yalova Termal Kaplıcaları’nın başkent Constantinopolis (İstanbul)’e Bursa kaplıcalarından yakın olması, İmparator Constantinus I ve annesi Helena’nın sık sık kaplıcaya gelmeleri Bizans halkının buraya rağbetini artırdı ve Yalova yöresi ve kaplıcaların daha çok tanınmasına vesile oldu.
Ancak, İS. 358, 362 ve 368’deki depremler, Marmara Denizi güney kıyılarına büyük zarar verdi. Yalova yöresi de bu tahribattan payına düşeni almış olmalıdır.
Roma İmparatorluğu, İS. 395’te ikiye bölününce, Bitinya toprakları Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliğinde kaldı.
Constantinus I’den sonra tahta çıkan imparatorlardan İustinianos I (527-565), kara yoluyla yeni bir düzenleme yaptı. Khalkedon (Kadıköy) ile Dakibyza (Gebze) arasındaki karayolunu tahrip etti. Başkentten Anadolu içlerine gidecek yolcuların, deniz yolunu kullanarak Helenopolis (Hersek) ve civarındaki iskelelere çıkmasını zorunlu kıldı. Şüphesiz bu durum, Marmara Denizi güney kıyılarındaki yerleşim yerlerinin ve Anadolu içlerine uzanan yol ağızlarının önemini artırdı.
İmparator İustinianos I de, İmparator Constantinus I gibi, stratejik konumundan dolayı, Helenopolis’e önem verdi. Kemerler vasıtasıyla şehre su getirdi. Şehrin ortasına bir hamam yaptırırken, eskisini tamir ettirdi. Birçok kilise, bir saray, sütunlu galeriler, oteller ve bir takım resmi binalar yaptırdı.
Ne var ki, Helenopolis, bu kadar özene rağmen bir türlü beklendiği şekilde gelişemiyordu. Büyük bir olasılıkla, depremlerin yıkıcı etkisi bu gelişmede önemli bir faktör oluyordu.
İustinianos I devrinde, Yalova Termal Kaplıcaları da büyük bir imar faaliyetine sahne oldu. İustinianos I, burada daha önce Constantinus I’in yaptırdığı olası olan Arhangelos Kilisesi ile “ hastaların istirahatine tahsis edilmiş olan bina”’yı onarttı ve genişletti. Burada yeni bir saray, kaynağın civarında genel bir hamam yaptırdı. Ayrıca, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirterek burada eskiden beri hüküm süren kuraklığa bir son verdirdi.
Günümüzde, Termal Kaplıcaları’nda 6 ncı yüzyıl kalıntılarına rastlanmaktadır. Kaynak civarı ve hamamlar çok iyi bir şekilde onarım gördüklerinden, bunların inşa tarihi hakkında kesin bir şey söylemeye olanak yoktur. Kaynak hizasından başlayarak Doğuya doğru uzanan ve Hamamdere’nin bir bölümünü örten kemerler, düzgün tabakalar oluşturan kalker taşlardan yapılmıştır. Bu kemerler, Park Lokantası’nın arkasında kazı sonucunda ortaya çıkan yapı ile mimari benzerlikler göstermektedir ve 6 ncı yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Üzerinde akantus yaprağı motifi bulunan ve karşılıklı iki yüzündeki madalyonları boş bırakılmış olan bir sütun başlığı bu devrin kalıntıları arasındadır.
(Halen bilinen) Bizans tarihlerinde, İmparator İustinianos I’in Yalova yöresine ya da Termal Kaplıcaları’na gittiğine dair bir kayıt yoktur. Ancak, karısı İmparatoriçe Theodora’nın, 525 yılında, 4 000 kişilik bir grupla Kaplıca’ya geldiği bilinmektedir. Theodora, kaplıcaya gelirken yol üzerinde bulunan kilise, manastır ve yaşlıların bakıldığı yerlere büyük ihsanlarda bulunmuştu. O dönemlerde, kaplıcada 4 000 kişinin konaklayacağı tesis olmadığı, gelenlerin çadırlarda kaldığı kabul edilmektedir.
Bu devirde, sarayın kaplıcaya önem vermesiyle, Bizans tarihçileri de, yörenin tarihiyle ilgili araştırmalara başladılar. Böylece, eski tarihlerden kalma bazı adlar yeniden canlandırıldı; eski ilâh ve ilâheler Hristiyanlık inanışlarına göre değiştirildi ve bir takım efsaneler bu kaplıca ile ilgili gösterildi.
6 ncı yüzyıldan itibaren tarihçiler, bu kaplıcalara PYTHİA, PYTHİON, PYTHİA THERMA veya PYTHİA’daki Kudret hamamları olarak göstermeye başladılar.
İustinianos I dönemine ait olduğu sanılan bir başka yapı da, Çiftlikköy Sahil Mahallesi’ndedir. Kubbesi ve kemerleriyle nispeten sağlam kalmış bu yapı, halk arasında “Kara Kilise” olarak tanınmakta; kimi tarihçiler tarafından İS. 6 ncı yüzyılda hamam, 8-9 uncu yüzyıllarda kilise olarak kullanıldığı ileri sürülmektedir. Anıt mezar bile olabilir. Sözü edilen yapının bulunduğu sahilde antik bir liman ve bazı su kemeri parçaları görülür.
İustinianos I döneminden sonra, Pylai sayfiye kentinin ve yöresinin önem kazandığı dikkati çeker.
İmparator Heraclius ( İS.610- 641), doğuya doğru sefere çıkarken Constantinopolis’ ten Nicomedia Körfezi’ ndeki Pylai’ ye deniz yoluyla geçmiş ve ordusunu Bithinya’ da toplamıştı.
Karamürsel – Çınarcık arasındaki (bataklık bir alan olan günümüzdeki Yalova il merkezi dışında) sahilde İmparator ailesi ve saray ileri gelenlerinin saray, köşk ve sayfiye evleri vardı.
1970 yılında, Arkeolog Mehmet İ. Tunay tarafından Ankaralılar Sitesi temel kazısı sırasında yapılan araştırmalarda iki odalı, bir hollü bir Bizans Evi bulundu. Evin odalarının iç yüzü ince Marmara Adası mermerleriyle kaplıydı.
İustinos II’den sonraki Bizans İmparatorları döneminde, Helenopolis ( günümüzde Hersek ) ve Termal Kaplıcaları giderek gözden düştü. Başkentten Doğu’ya gitmek isteyenler de, Helenopolis (Hersek) yerine Prainetos (Karamürsel) ve Pylai (Çiftlikköy) gibi iskelelere çıkmayı tercih etmeye başladılar. Ancak, iskeleye çıktıktan sonra takip edilen kara yolu yine Dragon Vadisi ( Yalakdere Vadisi)’nden geçiyordu.
XI nci yüzyılın sonlarına doğru, yöre, 1 nci Haçlı Seferi’ne katılanların istilasına uğradı. Günümüzde Hersek civarında olduğu belirlenen, Lâtinlerin Civito veya Civitot, Bizanslıların ise Kibotos dedikleri yerde, Selçuklular Haçlı öncüleri büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
Bu devirden sonra, Yalova ve civarı giderek gözden düştü. İmparator Manuel I Komnenos ( 1143- 1180)’un, 1146’da Pylai (Çiftlikköy)’de bir takım Hristiyan göçmenleri yerleştirdiğine bakılırsa, bu devirde yörenin boşaldığı ve halkının önemli bir kısmının adalar ve karşı sahile göç etmiş olduğu anlaşılıyor.
İmparator Alexios III Angelos (1195- 1205) ise bizzat bu yöreye gelerek Pythia (Yalova- Termal) hamamlarına gitmiş ve dönüşte İzmit Körfezi’nde büyük bir fırtınaya yakalanmıştı.
XI nci yüzyılın sonlarında, Türkler bölgede görünmeye başladılar. Bu da, yöredeki sosyal ve kültürel yapıyı kökten etkileyen olay oldu.
------------------------------------
(x). Helena: İmparator Constantius’un eşi, İmparator Constantinus I’in annesidir; Kudüs’e giderek hacı oldu; Hz. İsa’nın çarmıhtan indirildikten sonra konduğu mezarın yeri olduğuna inanılan yerde Kutsal Mezar Kilisesi’ni yaptırdı; 326’da 80 yaşında öldü; Ölümünden sonra Azize ilân edildi; Anılma günü 16 Ağustos’tur; Napolyon’un sürüldüğü St. Helene Adası adını ondan alır. ( Bazı kaynaklarda da, Luvi/ Pelasgos dilinde Elena/ Helena adının Geçit Yeri anlamı verdiği için, İmparator İustinianus’ un Drepanum’ u geliştirerek Helenopolis adını verdiği, ileri sürülmektedir.)
(NOT: Bithinya ve daha sonraki Roma/ Bizans dönemindeki Yalova yöresi tarihini incelemek için Grekçe ve Lâtince bilmek gerekir, zira onlar bu dili kullanıyorlardı. Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi dönemlerini incelemek için bu iki dilin dışında Ermenice ve Süryanice bilmenin gereği de ortadadır. Osmanlı tarih yazıcılığında Osman Gazi dönemi ve öncesi, çoğunlukla kulaktan dolma ve doğruluğu belgelenemeyen söylencelerden oluştuğu için, tarihi olayların değerlendirilmesinde tereddütlere neden olmaktadır.)
ATATÜRK DİYOR Kİ:
“Tarih yazmak, tarh yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanı şaşırtacak bir nitelik kazanır.”
www.ahmetakyol.net