Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Pervane Böceği Gibi

Yazının Giriş Tarihi: 11.09.2023 11:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.09.2023 11:09

Sevdiğim bir söz vardır, derler ki:

“Bugün ne olduğunuz, dünkü tercihlerinizin sonucudur. Yarın ne olacağınız ise bugünkü kararlarınızın sonucu olacaktır.”

                Televizyon kanallarında, kimi yetkili ya da bilgili olduğunu sandığım kişilerin konuşmalarını dinlerken üzülüyorum. Daha çağdaş, daha demokratik, insan haklarına daha saygılı bir ülke değil amacımız. İşimiz gücümüz Avrupa Birliği...

Öyle bir hava yaratılıyor ki, ulus devlet lehine bir şey söylemeye kalkan kişi, küçümseniyor, hor görülüyor.

Bütün dünyamız, Avrupa Birliği’ne girmek ve Avrupa Birliği’nin olanaklarından yararlanmak…

Tarih boyunca Türkiye’yi düşman olarak görmüş Avrupa Birliği ülkeleri enayiydi çünkü almadan verecek?

Bana göre, eğer saygın bir üyelikten söz ediyorsak, Türkiye,  Avrupa Birliği üyesi olamaz. Zira görebildiğim kadarıyla, Avrupa Birliği’nin sergilediği tavır, bizi kendileri gibi tam üye yapma tavrı değil, işimizi bitirdikten sonra kaldırıp atma tavrıdır.

AB bizi, Sevr’in amaçladığı ve tamamen kendine bağımlı bir minicik Türkiye yaratılmadan asla içine almayacaktır. Almayacaktır ama içine düştüğümüz ölümcül Avrupa Birliği Kara Sevdası’ nı gördükten sonra, durumumuzdan sonuna kadar yararlanmaktan asla vazgeçmeyecektir.

Görmezlikten gelemeyiz: AB bize, adeta örtülü bir Sevr imzalatıyor. Bunu da Kopenhag Kriterleri adıyla, Ortak Katılım Belgesi ve İlerleme Raporları denen hakaret ve küstahlık belgeleriyle yürütüyor.

Önce, “Şunları yapın” diyorlar, yapıyoruz.

Sonra, “ Bazı alanlarda gelişmeler görülmesine rağmen, yapılacak daha çok şey var” diyorlar, onları da yapıyoruz.

Bu sefer diyorlar ki, “ Karar almak yetmez, norma bağlanan taahhütlerin hayata geçirilmesi gerekir.”

İşte en can alıcı nokta burası... Zira hayata geçirme konusu öylesine kıvrak bir tabir ki, küçücük bir art niyeti olan birine,” Ben bunu hayata geçirdim” diye kabul ettirmeniz mümkün değildir. Takdir hakkı onundur.

Tabii bir de, Avrupa Birliği ülkeleri halkının tek tek, Türkiye’ yi Avrupa Birliği’ne kabul etmesi gerekiyor.

Ekonomi de okuduk, dış politika da…

Türkiye’nin çağdaş bir takım ekonomik ve siyasi kriterleri/ölçütleri gerçekleştirmesini canı gönülden istiyorum ama zorlamayla hatta küçümsenerek yapmaya zorlanmak ağrıma gidiyor.

Prof. Dr. Erol MANİALI’ nın muhteşem bir tespiti var, diyor ki:

“...Bir tutku yaratılmış, kendini yakacak kıpkızıl ışığa gitmekten kendini kurtaramayan pervane böceği misali Türkiye’yi bölerek, parçalayarak Avrupa Birliği’ne yöneltiyorlar, hem de hiçbir zaman içine alınmayacağı bir birliğe iteliyorlar. Pervane böceği ışığa yaklaşır, yaklaşır ve sonunda yanar, yok olur. Türkiye’de insanların kafasında bir Avrupa tutkusu yaratılmış, bir hayal dünyası gibi, bir cennet gibi sanal bir dünya beyinlere işlenmiş. İnsanlar devşirilmiş; olmayan bir şey kafalara soyut olarak yerleştirilmiş. Oysa böyle bir şey yok. Bu büyük bir oyun... Türkiye yaklaştığını sanıyor, bu arada eli, kolu, kanadı yavaş yavaş kopartılıyor. Yaklaştığını sanan Türkiye çözülüyor, gevşetiliyor, dağıtılıyor ve bölünüyor. Eğer bu süreç böyle devam ederse, yarın Avrupa Birliği’ne katılacak bir Türkiye kalmayacak. Kıbrıs, Ege, Ermeni tasarıları, Güneydoğu, Patrikhane ateşe yaklaşan pervane böceğinin şimdilik yolunan tüyleri oluyor. Avrupa Birliği’ne alınacağını sanan Türkiye, yavaş yavaş çözülüyor.”

Farkındasınız değil mi, artık bazı çevreler Türkiye’nin değil Avrupa Birliği’nin yanında duruyorlar. Pek çok işadamı, gazeteci, öğretim üyesi, bürokrat ve siyasetçi Avrupalı olmuş, devşirilmiş.

Boynumuza ilk halkayı Gümrük Birliği belgesi ile taktılar zaten.

Aman dikkat, Türkiye bir pervane böceği gibi yavaş yavaş kendini mahvedecek olan ışığa doğru iteleniyor; Türkiye, Batı kapitalizmi sayesinde iktisadi, siyasi ve kültürel olarak çökertiliyor ve çözülüyor.

ATATÜRK ‘ ün sözünü unutmayalım:

“Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin asıl ruhudur. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.”

***

BÖYLE SÖMÜRÜLÜYORUZ

"Bir ulusu fethetmenin ve köleleştirmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla." (John Adams 1735-1826)

Bir Ekonomik Tetikçi olan John Perkins Anlatıyor:

“Ekonomik tetikçiler (ET'ler), yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı "yardım" kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin tabii kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar.

Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır.

Ekonomik tetikçiler, küresel imparatorluğun yaratılmasında gerçekten sorumlu olanlarız ve çok farklı şekillerde çalışırız.

Belki de en sık kullanılan, öncelikle şirketlerimize petrol gibi en uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz.

Ardından da Dünya Bankası veya onun kardeşi başka bir organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız, fakat para asla gerçekten o ülkeye gitmez. Ülke yerine o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar... Bizim şirketlere ilave olarak, o ülkedeki birkaç zengin insanın kar sağlayacağı şeyler.

Bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. Yine de o insanla, yani bütün ülke o borcun altına sokulur. Bu borç ödeyemeyecekleri kadar çoktur ve bu da planın bir parçasıdır, geri ödeyemezler.

Ardından biz ekonomik tetikçiler gidip onlara deriz: "Dinleyin, bize bir sürü borcunuz var. Borcu ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü petrol şirketlerimize ucuza satın. Ülkenizde askeri üs kurmamıza izin verin, veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin, Irak gibi, veya bir dahaki BM seçiminde bizimle birlikte oy kullanın...vs vs.."

Elektrik şirketlerini özelleştiririz. Sularını ve kanalizasyon sistemlerini... Özetle kârlı bütün yatırımları özelleştirir ve ABD şirketleri veya diğer çok uluslu şirketlere satarız.

İMF ve Dünya Bankası bu şekilde çalışır. Ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki ödenemez. Ardından yeniden borç teklif edersiniz ve daha fazla faiz öderler. Koşullara bağlı veya iyi yönetim talep edersiniz. Aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar.

Buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, bazen eğitim sistemleri de dâhildir. Adli sistemlerini, sigorta sistemlerini yabancı şirketlere satarız.

İşin özeti budur..” (KAYNAK: . John Perkins, “Ekonomik Tetikçinin İtirafları”, April Yayıncılık)

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ü bir kere daha hatırlayalım:

''EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞI OLMAYAN ÜLKELERİN SİYASÎ BAĞIMSIZLIĞI OLAMAZ''..

GÜNÜN SÖZÜ:

“HERKES BİRGÜN UNUTULACAK, ATATÜRK HARİÇ!”

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.