Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Örnek Devlet Adamı

Yazının Giriş Tarihi: 29.11.2025 11:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.11.2025 11:13

GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Devlet adamı olmak, önemli meziyetler ister. Bir devlet adamı;

Halkı ile iç içe olur, kendini halktan üstün ve farklı görmez;

Halkına karşı hoşgörülü ve saygılı olur;

Halkını çok iyi tanır, ülke ve dünya koşullarını bilinçli olarak takip eder;

Ülkesinin sosyal adalet ve sosyal güvenliğini sağlayacak tedbirleri zamanında alır;

Her şeyden önce basiretli bir devlet adamı gibi davranmayı bilir, ayrışmayı değil, birlik ve bütünlüğü sağlamaya çalışır;

Kişisel ve aile çıkarlarından önce ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutar;

Konuşması, davranışları ve aile yapısıyla içinde yaşadığı topluma örnek olur.

İçinde yaşanılan toplumun kabul gören değerleri, saygın devlet adamlarını korur ve onurlandırır; görevlerini kötüye kullananları da cezalandırmaktan kaçınmaz.

Uzun zaman önce, Almanya’da benim oldukça ilgimi çeken bir olay yaşandı.

Almanya’da Sosyal Demokrat Partili bir milletvekili, eşinin ilk evliliğinden olan oğlunu 2 ay Bavyera Parlamentosu’nda yanında çalıştırdığı için 6 ay hapis cezasına çarptırıldı, bu ceza daha sonra para cezasına çevrildi.

Olayın aslı şöyle: Bavyera’da 2 000 yılından beri milletvekillerinin 1 nci derece yakın akrabalarını yanında çalıştırmaları yasak.

Sözü edilen milletvekili, eşinin ilk evliliğinden olan oğlunu yanında çalıştırmış. Milletvekilinin üvey oğlu, 2 ay boyunca, milletvekilinin internet sayfalarını düzenlemiş, günlük bağlantılarını kurmuş. Bunun için de kendisine belirli bir miktar maaş ödenmiş.

Milletvekili bu olayda savunmasını yapmak için şunları söylemiş: “ Yasa hazırlanırken ben de komisyonda görevliydim. O zamanlar yasayı hazırlarken üvey çocukların da yasa kapsamına alınması konusu hiç geçmemişti. Bu nedenle üvey oğlumun birinci derece akraba sınıfına gireceğini düşünemedim. Zaten olay ortaya çıkar çıkmaz, üvey oğlumun aldığı 2 aylık maaşı, derhal parlamento kasasına ödedim.”(Sözcü, 1.3.2014)

Almanya’da kabul gören değer bu…

Buna benzer olayın bizde olup olmadığı, yetkililerin (oğulları- kızları, vb. ) yakınlarını koruyup kollamadığı hususu, bu yazının konusu değildir!

***

KUTADGU BİLİG’ de yer alan şu sözler, devlet adamlığı sorumluluğunu özetlemektedir:

“Halk tok olmalı, memur ve işçilere aç mısın, tok musun diye sormalı…

Bir hükümdar kuldan fakir adını kaldırmazsa nasıl hükümdar olur?

Ey hükümdar, sen önce yerine getir, sonra kendin hakkını isteyebilirsin.

Bey, iyi kanun yap…

Kanuna kendin riayet et ki, halk da sana riayet etsin.

Bey, kudretli ol, halkı kudretli kıl, bunun için onun karnını doyurmak lazımdır”.

***

ATATÜRK, bir devlet adamında bulunması gereken özellikleri şöyle belirtir:

“Devlet idaresi işlemez olursa, kişilerin özgürlüğünü koruyacak hiçbir güç aracı kalmaz.”

“Toplumsal gelişmenin de, çürümenin de temelinde, yöneticilerin tavırları yatar.”

“Ülkenin tam bir birliğe gereksinimi vardır. Sıradan politikacılıkla ulusu parçalamak hıyanettir.”

“Ulusa efendilik yoktur. Hizmet etmek vardır. Bu ulusa hizmet eden onun efendisi olur.”

“Ulusları yönetenler için ilk ve en zor görev, kişisel bencilliğe kapılmaktan kendilerini korumalarıdır.”

“Hükümetin hikmet-i mevcudiyeti memleketin asayişini milletin huzur ve rahatını temin etmektir.”

***

Hintli bir yaşlı usta, çırağının her şeyden sürekli şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.

“Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle “Acı” diye yanıt verdi.

Usta gülümseyerek çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:

“Tadı nasıl?”

“Ferahlatıcı” diye yanıt verdi genç çırak.

“Tuzun tadını aldın mı?” diye soran yaşlı adamı, “Hayır” diye yanıtladı çırağı.

Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:

“Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.