Hz. Ömer Halife. Hutbede halka sesleniyordu: “Dinleyin ve itaat edin!” Orada adı sanı bilinmeyen bir vatandaş, devlet başkanına haykırdı: “Ne dinleriz ne de itaat ederiz.” Camide derin bir sessizlik oldu.! Herkes, konuşanı azarlayacak diye Halife’ye baktı. Ama öyle olmadı, Halife vatandaşı azarlamadığı gibi sordu: “Neden?” “Ya Emirelmüminîn! Herkese kumaş dağıtıldı; ama hiçbirimiz o kumaştan bir gömlek diktiremedi. Şimdi görüyorum ki sen o kumaştan bir gömlek yaptırmışsın. Bir de kalkıp bize nasihat ediyorsun.” Koca Halife’de ne hiddet ne de şiddet vardı. Çünkü tâ baştan sormuştu insanlara: “Ben yanlış yaparsam beni nasıl düzeltirsiniz?” Sıradan insanların hakperestçe söylediği şu cevabı alınca sevinmişti: “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz.” Demek ki halk soruyordu, sorguluyordu. “Bu insan halifedir, dolayısıyla hesap vermek zorunda değildir” demiyordu. Suçlamayı örtbas etme yerine meselenin iç yüzünü rahatlıkla izah edebilirdi: “Oğlum Abdullah, kalk ve gerçeği söyle” dedi. Hazreti Abdullah izah etti: “Doğrudur, o kumaştan bir gömlek yapmak imkânsızdı; ancak ben kendi hissemi babama verdim. O kumaşları bir araya getirdik, babama gömlek diktirdik.” Camiye huzur geldi yeniden. Ve vatandaşların gür sedası Mescit’te yankılandı: “Şimdi konuş ya Halife! Hem dinleriz hem de itaat ederiz!” *** Abdullah, Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Kufe’de yaşamaktadır. Topladığı hurmaları satmak için Şam’a gelir. İşini bitirmiş dönüşe hazırlanırken, Şamlı bir Arap, devesinin yularına yapışır ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar. “Bu deve benim. Ver benim diş devemi!..” Abdullah itiraz eder, “Bu deve senin değil, benim; deve dişi de değil, erkek!” Ancak ne derse desin, karşısındakine kendini duyuramamıştır. Kavgayı seyredenler çoğalır. Kalabalık Şam’lıdan yanadır, Abdullah’ı dövmeye başlarlar. Muaviye’nin adamları yetişir kurtarmaya. Sonra Muaviye, Kufe’li Abdullah’ı ve deve benim diye tutturan Şam’lıyı sorguya çeker; kalabalığa döner ve sorar: - Bu deve kimindir? - Şamlınındır, diye bağırır kalabalık. - Deve, erkek midir, dişi midir? - Dişidir. Kufeli Abdullah şaşkındır; elini yalamakta olan erkek devesine bakakalır! Şamlı adam, deveyi Abdullah’ın elinden alır ve gider. Kalabalık dağılır. Muaviye, Abdullah’ı yanına çağırır ve der ki: “Bak Abdullah, sen de ben de biliyoruz ki, bu deve erkektir ve devenin sahibi de sensin. Devenin değeri neyse karşılığını sana ödeyeceğim. Ancak senden şunu istiyorum; Kufe’ye dönünce Ali’nin yanına git ve: “Muaviye’nin arkasında, erkek deve ile dişi deveyi ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen on bin kişi var” de; Ali ne demek istediğimi anlayacaktır!”
KÜÇÜK BİR HATIRLATMA:
Vefa, önemli bir duygudur, Yalova’nın “Vefa” ya ihtiyacı var!.. ATATÜRK DİYOR Kİ: “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…” www.ahmetakyol.net www.facebook.com/ahmet.akyol.1422
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Ne Demek İstediğimi Anlar
Hz. Ömer Halife. Hutbede halka sesleniyordu:
“Dinleyin ve itaat edin!”
Orada adı sanı bilinmeyen bir vatandaş, devlet başkanına haykırdı:
“Ne dinleriz ne de itaat ederiz.”
Camide derin bir sessizlik oldu.! Herkes, konuşanı azarlayacak diye Halife’ye baktı.
Ama öyle olmadı, Halife vatandaşı azarlamadığı gibi sordu:
“Neden?”
“Ya Emirelmüminîn! Herkese kumaş dağıtıldı; ama hiçbirimiz o kumaştan bir gömlek diktiremedi. Şimdi görüyorum ki sen o kumaştan bir gömlek yaptırmışsın. Bir de kalkıp bize nasihat ediyorsun.”
Koca Halife’de ne hiddet ne de şiddet vardı.
Çünkü tâ baştan sormuştu insanlara:
“Ben yanlış yaparsam beni nasıl düzeltirsiniz?”
Sıradan insanların hakperestçe söylediği şu cevabı alınca sevinmişti:
“Seni kılıçlarımızla düzeltiriz.”
Demek ki halk soruyordu, sorguluyordu.
“Bu insan halifedir, dolayısıyla hesap vermek zorunda değildir” demiyordu.
Suçlamayı örtbas etme yerine meselenin iç yüzünü rahatlıkla izah edebilirdi:
“Oğlum Abdullah, kalk ve gerçeği söyle” dedi.
Hazreti Abdullah izah etti:
“Doğrudur, o kumaştan bir gömlek yapmak imkânsızdı; ancak ben kendi hissemi babama verdim. O kumaşları bir araya getirdik, babama gömlek diktirdik.”
Camiye huzur geldi yeniden. Ve vatandaşların gür sedası Mescit’te yankılandı:
“Şimdi konuş ya Halife! Hem dinleriz hem de itaat ederiz!”
***
Abdullah, Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Kufe’de yaşamaktadır.
Topladığı hurmaları satmak için Şam’a gelir.
İşini bitirmiş dönüşe hazırlanırken, Şamlı bir Arap, devesinin yularına yapışır ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar.
“Bu deve benim. Ver benim diş devemi!..”
Abdullah itiraz eder,
“Bu deve senin değil, benim; deve dişi de değil, erkek!”
Ancak ne derse desin, karşısındakine kendini duyuramamıştır. Kavgayı seyredenler çoğalır.
Kalabalık Şam’lıdan yanadır, Abdullah’ı dövmeye başlarlar.
Muaviye’nin adamları yetişir kurtarmaya.
Sonra Muaviye, Kufe’li Abdullah’ı ve deve benim diye tutturan Şam’lıyı sorguya çeker; kalabalığa döner ve sorar:
- Bu deve kimindir?
- Şamlınındır, diye bağırır kalabalık.
- Deve, erkek midir, dişi midir?
- Dişidir.
Kufeli Abdullah şaşkındır; elini yalamakta olan erkek devesine bakakalır!
Şamlı adam, deveyi Abdullah’ın elinden alır ve gider. Kalabalık dağılır.
Muaviye, Abdullah’ı yanına çağırır ve der ki:
“Bak Abdullah, sen de ben de biliyoruz ki, bu deve erkektir ve devenin sahibi de sensin. Devenin değeri neyse karşılığını sana ödeyeceğim. Ancak senden şunu istiyorum; Kufe’ye dönünce Ali’nin yanına git ve:
“Muaviye’nin arkasında, erkek deve ile dişi deveyi ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen on bin kişi var” de; Ali ne demek istediğimi anlayacaktır!”
KÜÇÜK BİR HATIRLATMA:
Vefa, önemli bir duygudur, Yalova’nın “Vefa” ya ihtiyacı var!..
ATATÜRK DİYOR Kİ:
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…”
www.ahmetakyol.net
www.facebook.com/ahmet.akyol.1422