İdarecilik, günü kurtarmak ya da durumu idare etmek değildir; geleceği plânlamaktır. Her idarecinin görevleri vardır; bu görevler yasalarla bellidir. Ancak, bazı görevleri yasalar yazmaz, durum belirler. Yani, durumdan görev çıkarılır.
Kimseye görevini hatırlatmak, haddim değil. Ne kimseye yaranmak, ne de kimseyi küçümsemek gibi bir amacım var. Ben, bu köşede, toplumu ilgilendiren konulara değiniyor, düşüncelerimi arzu edenlerle paylaşıyorum. Hepsi bu... Anlatmak istediğim yönetim davranışları değil, genel bir tespit…
Kesin olarak inanıyorum ki, Yalova gelecekte çok büyük “su sorunu” ile karşılaşacaktır.
“ Bugün, su sorunu vardır” demiyorum. “İleride su sorunu olacaktır , bunun için şimdiden önlem almaya başlayalım”, diyorum.
“Sorun yoktur” demekle, giderek olgunlaşan sorun ortadan kalkmaz. Artık, geleceği şimdiden düşünüp, bazı önlemler alma zamanı gelmiştir. Olay çıkmadan önce önlem almak, hem de değişik alternatiflere göre hazırlıklı bulunmak, çağdaş insanın davranışıdır.
Amerikan, İngiliz ve Avustralyalı bilim adamları, ortak bir raporla dünyanın çok kısa bir süre sonra, çevre felâketleri açısından geri dönülemez noktaya geleceğini duyurdular.
Uzmanların hazırladıkları projeksiyonda, Avrupa’da ilk çölleşmenin Türkiye’de olacağı görülüyor. Korkarım, ancak iş işten geçtikten sonra, politika üretilmeye başlanacak. Örneğin, kuraklık gibi meteorolojik bir afet yüzümüze tokat gibi vurunca, tarım politikaları oluşturulmak istenecek. Ama, elde tarım ve hayvancılık için uygun alan kalmamış olacak.
Önceden, SU POLİTİKASI oluşturulmadığı ve siyasi rant uğruna tarım arazileri sanayi tesislerine peşkeş çekildiği için, çaresizlikten oradan oraya koşuşturulup durulacak.
Bugünler, bizim iyi günlerimiz. Böyle giderse, ileride bu günleri çok arayacağız.
Yalova’da, su sorunu konusunda, aklıma takılanlar var, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum:
1.Bir bölgedeki yer altı suları, çok önemli bir yer tutar. Yer altı su kaynakları sınırlıdır. Normal olarak dağdan deniz seviyesine doğru akım olur. Tersi olursa, yani denizden kıyıya doğru su akımı olursa, derin kuyulardan tatlı değil, tuzlu su çıkar. Yalova Altınova bölgesinde, sanayi tesisleri dip sularını çektikçe, su dengesi bozulmaktadır. 1997 yılında, Yalova’da yapılan bir toplantıda, DSİ Bölge Müdürlüğü’nden bir yetkili, aynen şunları söylemişti :
“Taşköprü Ovası’nda, denizden itibaren 1- 1,5 km, Hersek Ovası’nda ise 2-3 km. tuzlanma vardır. Bu saha içinde derin kuyular açılmamalıdır.”
Bu bölge ile ilgili bir başka raporu daha hatırlamakta yarar var. Yalova Valiliği ve Yalova Ticaret ve Sanayi Odası yayını olan Yalova Kongresi Sonuç Raporları (1998)’nda yazılanlara bir göz atalım:
“…Sanayinin yoğun olduğu Taşköprü bölgesinde zaman zaman sanayi kaynaklı emisyonların ( salım-sürüm) çevre sağlığı açısından ciddî ve tehditkâr boyutlara ulaştığı gözlemlenmektedir. Yalova ilinin yer altı su potansiyeli olarak Hersek (Altınova) ve Taşköprü sahil ovaları yer almaktadır. Her iki ovada aşırı çekimler nedeniyle tuzlu su girişi mevcut olup, bu durum Hersek Ovası’nda 3-3,5 km’ye, Taşköprü Ovası’nda ise 1,5-2 km’ye ulaşmıştır. Her iki ovada yer altı su kalitesi bozulmuş olup, içme suyu olarak kullanılmaya uygun değildir. Ovalarda hızla devam eden düzensiz yapılaşma ve sanayileşme çabaları yer altı su kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir. Yalova’nın bu iki ova dışında kayda değer yer altı su potansiyeli yoktur.”
Bu durum, günümüzde herhalde daha da artmıştır. Sahile sanayi tesisi yapılmasının en önemli sakıncalarından biri, tesislerin işte bu dip sularını yok etmeleridir. Yer altı sularının sorumsuzca kullanılması, sulu tarıma büyük zarar vermez mi ? Kaldı ki, geçmiş senelerde, dağ köylerinde bile kuyu sularında 1- 2 metrelik düşüşlerin yaşandığı basında yer almıştı. Bu konunun önemsenip sahiplenildiğini duymadım.
2. Yalova, kaynak suları bakımından zengindir. Reşadiye Suyu, Paşaköy Suyu, Yenimahalle Suyu, Hasanbaba Suyu hemen aklıma gelenlerden…Tüm Yalova’nın, merkez, ilçe ve köyleriyle birlikte taranıp, kaynak sularının tespit edilmesi ve bu suların,Yalova’da meydana gelebilecek bir kuraklık durumunda, belirli bir plân dahilinde kullanılması gerekir. Bu yönde yapılmış bir plân olduğunu duymadım. Gecikmeksizin konuya el atmak gerekmez mi?
3. Yalova’da tarih boyunca suya duyulan ihtiyaç nedir diye incelediğimde, ilginç tespitlerim oldu. Biliyoruz ki, Marmara Denizi’nin güneyindeki en eski yerleşim yerlerinden biri günümüzde Hersek Köyü civarında kurulmuş… Drepanum, daha sonra Helenopolis olarak adlandırılan bu yerleşim yerine, İmparator İustinianos I ( 527- 565), kemerlerle su getirmiş. Su kemeri kalıntıları, Hersek Köyü’ne giderken, sağ tarafta görülüyor. Bu suyun nereden alındığı ve kaynağının neresi olduğu hiç araştırıldı mı ?
4. Yalova’nın en eski yerleşim yerlerinden biri de, Çiftlikköy Sahil Mahallesi’ndeki Kara Kilise civarındaymış…Buranın su ihtiyacı da, Elmalık- Kâzımiye tarafından gelen su künkleriyle sağlanıyormuş. Biraz aranırsa, bu su kanalları ortaya çıkar. Ben, bazı yerlerde gördüm. Bu suyun kaynağını araştırmak acaba kimsenin aklına geldi mi?
5. Eskiden, Osmanlı döneminde, Çapana Deresi’nden su kemerleri ve terazilerle gelen su, eski adı Paşa Limanı olan Üçreisler Mevkii’nde gemilere verilirmiş. Muhtemelen Roma (Bizans) döneminden kalma bu sistem araştırılıp, su kaynağı değerlendirildi mi? Meraklısına…Kaynak yerinde duruyor.
6. Termal’de sıcak kaplıca suyu dışında soğuk su bulunmaz ve burada bir nevi kuraklık hüküm sürerken, Roma İmparatoru İustinianos I, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirerek buradaki kuraklığa son vermiş. Dönemin Termal Kaymakamı Sayın Kasım Esen ve Yalova Gazetesi sahibi değerli kardeşim Hayri Tezcan ile, saatlerce dağda yürüyerek bu kayalara oyulmuş kanalları izlemiş, suyun nereden ve nasıl geldiğini tespit etmiştik. Bu su doğru Termal’e geliyor. Gereken kontrol yapıldıktan ve Termal’e yeteri kadar su verildikten sonra, bu suyun fazlası, Gökçe Barajı’na bağlanamaz mı?
7. Yalova’nın su ihtiyacı, çok büyük ölçüde, Gökçe Barajı’ndan sağlanıyor. Bu baraj yapıma başlamadan önce, 1970 yılından başlamak üzere bu havzanın su debisinin (saniyede akan su miktarının) yıllar süren bir çalışmayla hergün ölçüldüğünü; barajı besleyecek su kaynaklarının ihtimal hesaplarıyla ayrıntılı olarak belirlendiğini; Gökçe Barajı suyunun hangi amaçlarla ve nasıl kullanılacağının çok ayrıntılı olarak hesaplandığını, biliyorum.
Endişem daha sonrası için... Bilimsel şekilde hazırlanan su kullanım kriterlerine ne kadar uyulduğunu, merak ediyorum. Örneğin, hazırlanan kriterler dışına çıkılıp, su verilmemesi gereken yerlere su verilmiş midir? Tüm şebekedeki basınç dengelerini bozacak uygulamalar var mıdır? Gökçe Barajı’ndan su alma hakları biten yerlere, su verilmeye devam edilmekte midir?
1996 yılının Mart ayında, Gökçe Barajı’nda bir basın toplantısı düzenleyen dönemin Yeşil Körfez Su Birliği Yönetimi, Gökçe Barajı’nın ömrünün 2013 yılına kadar olduğunu, açıklamıştı. Bana pek inanılır gelmemişti, acaba doğrusu nedir?
Baraj su toplama havzası, giderek alüvyonlarla doluyor. Çıplak gözle bakınca, barajdaki zeminin yüksekliği göze çarpıyor. Barajın zemini yoğun bir balçık tabakasıyla dolmuş durumda…Bence, önce toprağın akması önlenmeli, sonra da akan toprak geri alınmalı...
Özellikle, derelerin baraja aktığı bölümdeki topraklar alınırsa, hem barajın ömrü uzar, hem de buradan elde edilen topraktan yararlanılabilir. Ayrıca, yazları, suların azaldığı zamanlar, barajın su almayan bölümlerindeki (tarım için çok bereketli olan) topraklar alınarak, yağmur mevsiminde daha çok su toplanması sağlanabilir. Halen uygulanan duruma göre, derelerle gelen topraklar barajı dolduruyor; barajın su toplama kapasitesi giderek düşüyor ; yağmur mevsiminde de ‘ su fazla toplandı, tehlikeli olur’ diye, suyun bir kısmı açılan kapaklarla atılıyor.
Artık, bu konuda şimdiden bir çalışma içine girmek gerekmiyor mu?
8. Ortaburun’da, Doğandere üzerine bir gölet yapılmıştı, bu amaca uygun mu ve yeterli mi?
9. Gökçedere Barajı yapılırken, Yalova’nın belli bir nüfusu vardı. Baraj yapımı sırasında, bölgede artacak nüfus yoğunluğu mutlaka düşünülmüştür. Ancak, Yalova’nın nüfusunun beklenenden fazla arttığı görüşündeyim. Buna, devamlı artan konut yapılaşması, Kalıcı Konutlar, sanayi siteleri, Tersane yapımı, vb, ilâve edilirse, kanaatimce Gökçedere Barajı’nın mevcut kapasitesi bu artan yoğunluğu karşılayamayacaktır. Ayrıca, baraj havzasında bulunan Üvezpınar ve Gökçedere mahallelerinde nüfus yoğunluğunu arttırmamak ve yeni alanları imara açmamak da gerekiyor. Zira bu durum, su havzasının genişletilmesi gerekirken, aksine daraltılmasına sebep olur.
Gökçedere Barajı’nın gelecekteki kapasitesi hesaplanırken, bölgedeki oluşumlar dikkate alınıyor mu ? Ya da, bölgede yeni yerleşim yerleri oluşturulurken, bunların su ihtiyacının nereden ve nasıl karşılanacağı hesaplanıyor mu? Yani, mevcut su rezervleri düşünülmeden, bölgede sanayi tesislerini arttırmanın (80- 90 civarında fabrika kurulacağı ifade edildi) ve konut yapımını teşvik etmenin, popülist politikacılık dışında bir anlamı var mı?
10. Küresel ısınma ile birlikte, barajdaki rezervuardan fazla buharlaşma olacağını düşünmek çok yersiz olmayacaktır. Buharlaşmanın neden olduğu su kaybını bir ölçüde önlemek için olası metotlar şimdiden tespit edildi mi?
11. Kaba bir harita incelemesinde görülüyor ki , Gökçe Barajı’na su getiren dereler, genellikle Haydariye Köyü hudutları içinde doğuyor. Köylüler, bu dereleri ileride başka amaçla kullanma yönüne gidebilirler, zaman zaman gidiyorlar da…Bu konuda da uzun vadeli düşünülüp, kalıcı gerekli önlemler alındı mı?
12. Gökçe Barajı’na gelen dereler üzerinde Alabalık çiftliklerinin olup olmadığı ve bu çiftliklerde kullanılan kimyasal maddelerin dere sularına karışıp karışmadığı incelendi mi?
13. Termal tesisleri atık sularının değil, Termal açık havuzunun deşarj sularının nereye aktığı konusunda bir inceleme yapıldı mı?
14. Baraj’a su getiren derelerin, (beklenen olası kuraklıkta) hiç yağmur yağmaması durumunda, Baraj’a olan katkıları incelendi mi?
15. Delmece Yaylası’na gitmeden, eteklerindeki krater gölü olan Dipsiz Göl’ün iki ayağı var. Bunlardan biri Teşvikiye’den akar, diğeri ise Kocadere’dir. Kocadere’nin suyunun yaz ve kış hiç eksilmediği hiç dikkati çekmiş midir? Kocadere’nin suyunun kullanılması için bir plân var mıdır?
16. Samanlı dağlarından denize akan Yalova derelerinin sularını tutmak için, sık sık bentler ve hatta uygun yerlerde küçük göletler ya da kanal veya kanaletlerle beslenen su toplama havuzları yapılamaz mı? Belirli bir tarım ve sulama programına göre yapılmış bu havuzlardaki sular, tarım, bağ ve bahçe sulamasında kullanılamaz mı? Yalova derelerinin kaç metre küp suyu, denize boşu boşuna akıyor? Bu suların kullanılması düşünülemez mi?
17. Yer altı ve yerüstü sularının yetememesi durumunda, başka çare düşünüldü mü? Örneğin, Yunan mühendisler, dünyanın ilk rüzgâr enerjisiyle çalışan, tuzdan arındırma tesisini inşa ettiklerini açıkladılar. Tesis, acil durumlarda, afet bölgelerine içilebilir su sağlamayı amaçlıyor. Nazari de olsa, Yalova’da böyle bir alternatif çalışma yapıldı mı?
Size plânlı- programlı bir çalışmayla ilgili bilgi vereyim. Adaların su sorunu çok önemlidir. Kıbrıs Adası’nın da su sorunu vardır. KKTC’de hâlâ su sorununun nasıl çözüleceği tartışılırken, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde su sorunu çözümlenmiş bile...Genel bir bilgi vermek gerekirse, (orada bulunan bir tanıdığımdan aldığım bilgiye göre) Limassol' da 1997 'den beri günde 40,000 m3 ve Larnaka' da 2001'den beri günde yaklaşık 52,000 m3 su üreten tesisler bulunuyor. Ayrıca Vasilikos Elektrik Santrali bünyesinde bir 60,000 m3'lük tesisin kurulumu bitmek üzere...Tesis, 2012 ortasindan itibaren faaliyete geçecek. Bunların dışında ayrıca büyüklü küçüklü başka tesisler ile günde 300 000 metre küplük kapasiteye ulaşılmış durumda...Bu üretim Kıbrıs Rum Kesimi' nin evsel su ihtiyacının yaklaşık 2/3 ünü karşılıyor. Bunun dışında varolan atık arıtma santralleri ile kullanılmış evsel atık su geri dönüştürülerek tarıma ve sanayiye veriliyor. Kısacası, Kıbrıs Rum Kesimi uzun vadeli plân ve programlarla kendini ve geleceğini sağlama almış durumda, işi hiç şansa bırakmamış.
18. Yer altı ve yerüstü sularının kullanımı dışında, bir de atık su kullanımı var. Türkiye’de, burnumuzun dibindeki bir ilimizde, çevreye gösterilen duyarlık insanı mutlu ediyor. Bölgedeki fabrikaların çıkardığı atık su arıtılırken, şehrin atık suyunu taşıyan deredeki su da, su üretim tesislerinde arıtılarak, fabrikalara proses suyu (kullanma suyu) olarak özel bir şebekeyle dağıtılıyor. Proses suyu içilemiyor ve beşerî işlerde kullanılamıyor. Ancak, fiyat avantajı sebebiyle; üretim, yıkama, sulama vb, işlerde kullanılıyor.
Bu ilimizdeki Su Üretim Tesisi, doğal su kaynaklarının korunması ve atık suyun geri kazanımı konusunda diğer şehirlerimize örnek olacak nitelikte…(Bu ilin adını yazmıyorum, konuya ilgi duyan araştırıp bulabilir.)
Kuraklık ve ve sel baskınları artık beraber değerlendiriliyor. Uzmanlar, yıllardır uyarıyor ve “artık seller ve kuraklıklar dönemine girdik, ılıman ve sakin geçecek bir dönem kalmadı”, diyorlar.
Yani, artık kuraklık ve seller dönemi yaşıyoruz. Seller ve su taşkınlıklarının kuraklığın getirdiği sorunlara çözüm getiremeyeceğini unutmayalım. Düşünelim: Kriz yönetiminden çok risk yönetimine ağırlık veriliyor mu? Tehlike analizleri yapılıyor mu?
Değerli okurlarım, Sürdürülebilir Çevre: gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecidir.
Bugün, Yalova’da yapılmış ve yapılacak tüm yatırımlarda sürdürülebilir çevrenin devamını sağlamak, en öncelikli görevimiz olmalıdır.
İşsizliği önlemek ve istihdamı artırmak için, mutlaka doğal dokuyu katletmek mi gerekiyor? Bunun başka yolu yok mudur?
Artık Yalovalı, ciddi ciddi düşünmelidir.
Basitçe söyleyelim: çocuklarımıza yaşanabilir/sürdürülebilir bir çevre mi bırakacağız? Yoksa, tarım alanlarına yapılmış Organize Sanayi Bölgeleri- sanayi tesisleri, turizm alanlarına yapılmış tersaneler, turist çekmek için tarım alanlarına yapılmış çok yıldızlı büyük oteller, birinci sınıf tarım ve turizm alanlarına kondurulmuş üniversite kampusları ve yeni yerleşime açılmış konut bölgeleriyle kaplı bir alan mı?
Tekrarlıyorum, Yalova İli’nin bir bütün olarak mevcut yer altı ve yerüstü su rezervleri, kentin gelecekte oluşturacağı olası yerleşim genişlemesi ve olası nüfus artışı dikkate alınarak, yeniden planlanmalı ve sürdürülebilir çevre göz önünde tutularak, yeni bir düzenlemeye geçilmelidir.
(Yukarıdaki yazının önemli bir bölümünü, 2 Ocak 2007 günü bu köşede yayınlamıştım. Bazı küçük değişikliklerle tekrar yazmak gereği hissetttim. Kimseden yanıt beklemiyorum. Yapılan bir fikir jimnastiği ve sade bir vatandaş duyarlılığıdır, hepsi bu !...)
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Kuraklık Tehdidi ve Büyüyecek Su Sorunu
İdarecilik, günü kurtarmak ya da durumu idare etmek değildir; geleceği plânlamaktır. Her idarecinin görevleri vardır; bu görevler yasalarla bellidir. Ancak, bazı görevleri yasalar yazmaz, durum belirler. Yani, durumdan görev çıkarılır.
Kimseye görevini hatırlatmak, haddim değil. Ne kimseye yaranmak, ne de kimseyi küçümsemek gibi bir amacım var. Ben, bu köşede, toplumu ilgilendiren konulara değiniyor, düşüncelerimi arzu edenlerle paylaşıyorum. Hepsi bu... Anlatmak istediğim yönetim davranışları değil, genel bir tespit…
Kesin olarak inanıyorum ki, Yalova gelecekte çok büyük “su sorunu” ile karşılaşacaktır.
“ Bugün, su sorunu vardır” demiyorum. “İleride su sorunu olacaktır , bunun için şimdiden önlem almaya başlayalım”, diyorum.
“Sorun yoktur” demekle, giderek olgunlaşan sorun ortadan kalkmaz. Artık, geleceği şimdiden düşünüp, bazı önlemler alma zamanı gelmiştir. Olay çıkmadan önce önlem almak, hem de değişik alternatiflere göre hazırlıklı bulunmak, çağdaş insanın davranışıdır.
Amerikan, İngiliz ve Avustralyalı bilim adamları, ortak bir raporla dünyanın çok kısa bir süre sonra, çevre felâketleri açısından geri dönülemez noktaya geleceğini duyurdular.
Uzmanların hazırladıkları projeksiyonda, Avrupa’da ilk çölleşmenin Türkiye’de olacağı görülüyor. Korkarım, ancak iş işten geçtikten sonra, politika üretilmeye başlanacak. Örneğin, kuraklık gibi meteorolojik bir afet yüzümüze tokat gibi vurunca, tarım politikaları oluşturulmak istenecek. Ama, elde tarım ve hayvancılık için uygun alan kalmamış olacak.
Önceden, SU POLİTİKASI oluşturulmadığı ve siyasi rant uğruna tarım arazileri sanayi tesislerine peşkeş çekildiği için, çaresizlikten oradan oraya koşuşturulup durulacak.
Bugünler, bizim iyi günlerimiz. Böyle giderse, ileride bu günleri çok arayacağız.
Yalova’da, su sorunu konusunda, aklıma takılanlar var, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum:
1.Bir bölgedeki yer altı suları, çok önemli bir yer tutar. Yer altı su kaynakları sınırlıdır. Normal olarak dağdan deniz seviyesine doğru akım olur. Tersi olursa, yani denizden kıyıya doğru su akımı olursa, derin kuyulardan tatlı değil, tuzlu su çıkar. Yalova Altınova bölgesinde, sanayi tesisleri dip sularını çektikçe, su dengesi bozulmaktadır. 1997 yılında, Yalova’da yapılan bir toplantıda, DSİ Bölge Müdürlüğü’nden bir yetkili, aynen şunları söylemişti :
“Taşköprü Ovası’nda, denizden itibaren 1- 1,5 km, Hersek Ovası’nda ise 2-3 km. tuzlanma vardır. Bu saha içinde derin kuyular açılmamalıdır.”
Bu bölge ile ilgili bir başka raporu daha hatırlamakta yarar var. Yalova Valiliği ve Yalova Ticaret ve Sanayi Odası yayını olan Yalova Kongresi Sonuç Raporları (1998)’nda yazılanlara bir göz atalım:
“…Sanayinin yoğun olduğu Taşköprü bölgesinde zaman zaman sanayi kaynaklı emisyonların ( salım-sürüm) çevre sağlığı açısından ciddî ve tehditkâr boyutlara ulaştığı gözlemlenmektedir. Yalova ilinin yer altı su potansiyeli olarak Hersek (Altınova) ve Taşköprü sahil ovaları yer almaktadır. Her iki ovada aşırı çekimler nedeniyle tuzlu su girişi mevcut olup, bu durum Hersek Ovası’nda 3-3,5 km’ye, Taşköprü Ovası’nda ise 1,5-2 km’ye ulaşmıştır. Her iki ovada yer altı su kalitesi bozulmuş olup, içme suyu olarak kullanılmaya uygun değildir. Ovalarda hızla devam eden düzensiz yapılaşma ve sanayileşme çabaları yer altı su kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir. Yalova’nın bu iki ova dışında kayda değer yer altı su potansiyeli yoktur.”
Bu durum, günümüzde herhalde daha da artmıştır. Sahile sanayi tesisi yapılmasının en önemli sakıncalarından biri, tesislerin işte bu dip sularını yok etmeleridir. Yer altı sularının sorumsuzca kullanılması, sulu tarıma büyük zarar vermez mi ? Kaldı ki, geçmiş senelerde, dağ köylerinde bile kuyu sularında 1- 2 metrelik düşüşlerin yaşandığı basında yer almıştı. Bu konunun önemsenip sahiplenildiğini duymadım.
2. Yalova, kaynak suları bakımından zengindir. Reşadiye Suyu, Paşaköy Suyu, Yenimahalle Suyu, Hasanbaba Suyu hemen aklıma gelenlerden…Tüm Yalova’nın, merkez, ilçe ve köyleriyle birlikte taranıp, kaynak sularının tespit edilmesi ve bu suların,Yalova’da meydana gelebilecek bir kuraklık durumunda, belirli bir plân dahilinde kullanılması gerekir. Bu yönde yapılmış bir plân olduğunu duymadım. Gecikmeksizin konuya el atmak gerekmez mi?
3. Yalova’da tarih boyunca suya duyulan ihtiyaç nedir diye incelediğimde, ilginç tespitlerim oldu. Biliyoruz ki, Marmara Denizi’nin güneyindeki en eski yerleşim yerlerinden biri günümüzde Hersek Köyü civarında kurulmuş… Drepanum, daha sonra Helenopolis olarak adlandırılan bu yerleşim yerine, İmparator İustinianos I ( 527- 565), kemerlerle su getirmiş. Su kemeri kalıntıları, Hersek Köyü’ne giderken, sağ tarafta görülüyor. Bu suyun nereden alındığı ve kaynağının neresi olduğu hiç araştırıldı mı ?
4. Yalova’nın en eski yerleşim yerlerinden biri de, Çiftlikköy Sahil Mahallesi’ndeki Kara Kilise civarındaymış…Buranın su ihtiyacı da, Elmalık- Kâzımiye tarafından gelen su künkleriyle sağlanıyormuş. Biraz aranırsa, bu su kanalları ortaya çıkar. Ben, bazı yerlerde gördüm. Bu suyun kaynağını araştırmak acaba kimsenin aklına geldi mi?
5. Eskiden, Osmanlı döneminde, Çapana Deresi’nden su kemerleri ve terazilerle gelen su, eski adı Paşa Limanı olan Üçreisler Mevkii’nde gemilere verilirmiş. Muhtemelen Roma (Bizans) döneminden kalma bu sistem araştırılıp, su kaynağı değerlendirildi mi? Meraklısına…Kaynak yerinde duruyor.
6. Termal’de sıcak kaplıca suyu dışında soğuk su bulunmaz ve burada bir nevi kuraklık hüküm sürerken, Roma İmparatoru İustinianos I, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirerek buradaki kuraklığa son vermiş. Dönemin Termal Kaymakamı Sayın Kasım Esen ve Yalova Gazetesi sahibi değerli kardeşim Hayri Tezcan ile, saatlerce dağda yürüyerek bu kayalara oyulmuş kanalları izlemiş, suyun nereden ve nasıl geldiğini tespit etmiştik. Bu su doğru Termal’e geliyor. Gereken kontrol yapıldıktan ve Termal’e yeteri kadar su verildikten sonra, bu suyun fazlası, Gökçe Barajı’na bağlanamaz mı?
7. Yalova’nın su ihtiyacı, çok büyük ölçüde, Gökçe Barajı’ndan sağlanıyor. Bu baraj yapıma başlamadan önce, 1970 yılından başlamak üzere bu havzanın su debisinin (saniyede akan su miktarının) yıllar süren bir çalışmayla hergün ölçüldüğünü; barajı besleyecek su kaynaklarının ihtimal hesaplarıyla ayrıntılı olarak belirlendiğini; Gökçe Barajı suyunun hangi amaçlarla ve nasıl kullanılacağının çok ayrıntılı olarak hesaplandığını, biliyorum.
Endişem daha sonrası için... Bilimsel şekilde hazırlanan su kullanım kriterlerine ne kadar uyulduğunu, merak ediyorum. Örneğin, hazırlanan kriterler dışına çıkılıp, su verilmemesi gereken yerlere su verilmiş midir? Tüm şebekedeki basınç dengelerini bozacak uygulamalar var mıdır? Gökçe Barajı’ndan su alma hakları biten yerlere, su verilmeye devam edilmekte midir?
1996 yılının Mart ayında, Gökçe Barajı’nda bir basın toplantısı düzenleyen dönemin Yeşil Körfez Su Birliği Yönetimi, Gökçe Barajı’nın ömrünün 2013 yılına kadar olduğunu, açıklamıştı. Bana pek inanılır gelmemişti, acaba doğrusu nedir?
Baraj su toplama havzası, giderek alüvyonlarla doluyor. Çıplak gözle bakınca, barajdaki zeminin yüksekliği göze çarpıyor. Barajın zemini yoğun bir balçık tabakasıyla dolmuş durumda…Bence, önce toprağın akması önlenmeli, sonra da akan toprak geri alınmalı...
Özellikle, derelerin baraja aktığı bölümdeki topraklar alınırsa, hem barajın ömrü uzar, hem de buradan elde edilen topraktan yararlanılabilir. Ayrıca, yazları, suların azaldığı zamanlar, barajın su almayan bölümlerindeki (tarım için çok bereketli olan) topraklar alınarak, yağmur mevsiminde daha çok su toplanması sağlanabilir. Halen uygulanan duruma göre, derelerle gelen topraklar barajı dolduruyor; barajın su toplama kapasitesi giderek düşüyor ; yağmur mevsiminde de ‘ su fazla toplandı, tehlikeli olur’ diye, suyun bir kısmı açılan kapaklarla atılıyor.
Artık, bu konuda şimdiden bir çalışma içine girmek gerekmiyor mu?
8. Ortaburun’da, Doğandere üzerine bir gölet yapılmıştı, bu amaca uygun mu ve yeterli mi?
9. Gökçedere Barajı yapılırken, Yalova’nın belli bir nüfusu vardı. Baraj yapımı sırasında, bölgede artacak nüfus yoğunluğu mutlaka düşünülmüştür. Ancak, Yalova’nın nüfusunun beklenenden fazla arttığı görüşündeyim. Buna, devamlı artan konut yapılaşması, Kalıcı Konutlar, sanayi siteleri, Tersane yapımı, vb, ilâve edilirse, kanaatimce Gökçedere Barajı’nın mevcut kapasitesi bu artan yoğunluğu karşılayamayacaktır.
Ayrıca, baraj havzasında bulunan Üvezpınar ve Gökçedere mahallelerinde nüfus yoğunluğunu arttırmamak ve yeni alanları imara açmamak da gerekiyor. Zira bu durum, su havzasının genişletilmesi gerekirken, aksine daraltılmasına sebep olur.
Gökçedere Barajı’nın gelecekteki kapasitesi hesaplanırken, bölgedeki oluşumlar dikkate alınıyor mu ? Ya da, bölgede yeni yerleşim yerleri oluşturulurken, bunların su ihtiyacının nereden ve nasıl karşılanacağı hesaplanıyor mu? Yani, mevcut su rezervleri düşünülmeden, bölgede sanayi tesislerini arttırmanın (80- 90 civarında fabrika kurulacağı ifade edildi) ve konut yapımını teşvik etmenin, popülist politikacılık dışında bir anlamı var mı?
10. Küresel ısınma ile birlikte, barajdaki rezervuardan fazla buharlaşma olacağını düşünmek çok yersiz olmayacaktır. Buharlaşmanın neden olduğu su kaybını bir ölçüde önlemek için olası metotlar şimdiden tespit edildi mi?
11. Kaba bir harita incelemesinde görülüyor ki , Gökçe Barajı’na su getiren dereler, genellikle Haydariye Köyü hudutları içinde doğuyor. Köylüler, bu dereleri ileride başka amaçla kullanma yönüne gidebilirler, zaman zaman gidiyorlar da…Bu konuda da uzun vadeli düşünülüp, kalıcı gerekli önlemler alındı mı?
12. Gökçe Barajı’na gelen dereler üzerinde Alabalık çiftliklerinin olup olmadığı ve bu çiftliklerde kullanılan kimyasal maddelerin dere sularına karışıp karışmadığı incelendi mi?
13. Termal tesisleri atık sularının değil, Termal açık havuzunun deşarj sularının nereye aktığı konusunda bir inceleme yapıldı mı?
14. Baraj’a su getiren derelerin, (beklenen olası kuraklıkta) hiç yağmur yağmaması durumunda, Baraj’a olan katkıları incelendi mi?
15. Delmece Yaylası’na gitmeden, eteklerindeki krater gölü olan Dipsiz Göl’ün iki ayağı var. Bunlardan biri Teşvikiye’den akar, diğeri ise Kocadere’dir. Kocadere’nin suyunun yaz ve kış hiç eksilmediği hiç dikkati çekmiş midir? Kocadere’nin suyunun kullanılması için bir plân var mıdır?
16. Samanlı dağlarından denize akan Yalova derelerinin sularını tutmak için, sık sık bentler ve hatta uygun yerlerde küçük göletler ya da kanal veya kanaletlerle beslenen su toplama havuzları yapılamaz mı? Belirli bir tarım ve sulama programına göre yapılmış bu havuzlardaki sular, tarım, bağ ve bahçe sulamasında kullanılamaz mı? Yalova derelerinin kaç metre küp suyu, denize boşu boşuna akıyor? Bu suların kullanılması düşünülemez mi?
17. Yer altı ve yerüstü sularının yetememesi durumunda, başka çare düşünüldü mü?
Örneğin, Yunan mühendisler, dünyanın ilk rüzgâr enerjisiyle çalışan, tuzdan arındırma tesisini inşa ettiklerini açıkladılar. Tesis, acil durumlarda, afet bölgelerine içilebilir su sağlamayı amaçlıyor. Nazari de olsa, Yalova’da böyle bir alternatif çalışma yapıldı mı?
Size plânlı- programlı bir çalışmayla ilgili bilgi vereyim. Adaların su sorunu çok önemlidir. Kıbrıs Adası’nın da su sorunu vardır. KKTC’de hâlâ su sorununun nasıl çözüleceği tartışılırken, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde su sorunu çözümlenmiş bile...Genel bir bilgi vermek gerekirse, (orada bulunan bir tanıdığımdan aldığım bilgiye göre) Limassol' da 1997 'den beri günde 40,000 m3 ve Larnaka' da 2001'den beri günde yaklaşık 52,000 m3 su üreten tesisler bulunuyor. Ayrıca Vasilikos Elektrik Santrali bünyesinde bir 60,000 m3'lük tesisin kurulumu bitmek üzere...Tesis, 2012 ortasindan itibaren faaliyete geçecek. Bunların dışında ayrıca büyüklü küçüklü başka tesisler ile günde 300 000 metre küplük kapasiteye ulaşılmış durumda...Bu üretim Kıbrıs Rum Kesimi' nin evsel su ihtiyacının yaklaşık 2/3 ünü karşılıyor. Bunun dışında varolan atık arıtma santralleri ile kullanılmış evsel atık su geri dönüştürülerek tarıma ve sanayiye veriliyor. Kısacası, Kıbrıs Rum Kesimi uzun vadeli plân ve programlarla kendini ve geleceğini sağlama almış durumda, işi hiç şansa bırakmamış.
18. Yer altı ve yerüstü sularının kullanımı dışında, bir de atık su kullanımı var. Türkiye’de, burnumuzun dibindeki bir ilimizde, çevreye gösterilen duyarlık insanı mutlu ediyor. Bölgedeki fabrikaların çıkardığı atık su arıtılırken, şehrin atık suyunu taşıyan deredeki su da, su üretim tesislerinde arıtılarak, fabrikalara proses suyu (kullanma suyu) olarak özel bir şebekeyle dağıtılıyor. Proses suyu içilemiyor ve beşerî işlerde kullanılamıyor. Ancak, fiyat avantajı sebebiyle; üretim, yıkama, sulama vb, işlerde kullanılıyor.
Bu ilimizdeki Su Üretim Tesisi, doğal su kaynaklarının korunması ve atık suyun geri kazanımı konusunda diğer şehirlerimize örnek olacak nitelikte…(Bu ilin adını yazmıyorum, konuya ilgi duyan araştırıp bulabilir.)
Kuraklık ve ve sel baskınları artık beraber değerlendiriliyor. Uzmanlar, yıllardır uyarıyor ve “artık seller ve kuraklıklar dönemine girdik, ılıman ve sakin geçecek bir dönem kalmadı”, diyorlar.
Yani, artık kuraklık ve seller dönemi yaşıyoruz. Seller ve su taşkınlıklarının kuraklığın getirdiği sorunlara çözüm getiremeyeceğini unutmayalım. Düşünelim: Kriz yönetiminden çok risk yönetimine ağırlık veriliyor mu? Tehlike analizleri yapılıyor mu?
Değerli okurlarım,
Sürdürülebilir Çevre: gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecidir.
Bugün, Yalova’da yapılmış ve yapılacak tüm yatırımlarda sürdürülebilir çevrenin devamını sağlamak, en öncelikli görevimiz olmalıdır.
İşsizliği önlemek ve istihdamı artırmak için, mutlaka doğal dokuyu katletmek mi gerekiyor? Bunun başka yolu yok mudur?
Artık Yalovalı, ciddi ciddi düşünmelidir.
Basitçe söyleyelim: çocuklarımıza yaşanabilir/sürdürülebilir bir çevre mi bırakacağız? Yoksa, tarım alanlarına yapılmış Organize Sanayi Bölgeleri- sanayi tesisleri, turizm alanlarına yapılmış tersaneler, turist çekmek için tarım alanlarına yapılmış çok yıldızlı büyük oteller, birinci sınıf tarım ve turizm alanlarına kondurulmuş üniversite kampusları ve yeni yerleşime açılmış konut bölgeleriyle kaplı bir alan mı?
Tekrarlıyorum, Yalova İli’nin bir bütün olarak mevcut yer altı ve yerüstü su rezervleri, kentin gelecekte oluşturacağı olası yerleşim genişlemesi ve olası nüfus artışı dikkate alınarak, yeniden planlanmalı ve sürdürülebilir çevre göz önünde tutularak, yeni bir düzenlemeye geçilmelidir.
(Yukarıdaki yazının önemli bir bölümünü, 2 Ocak 2007 günü bu köşede yayınlamıştım. Bazı küçük değişikliklerle tekrar yazmak gereği hissetttim. Kimseden yanıt beklemiyorum. Yapılan bir fikir jimnastiği ve sade bir vatandaş duyarlılığıdır, hepsi bu !...)