Tarihin güvercin uçuşu dönemlerinde, günümüzde Yalova’nın bulunduğu bölgede, “Lovia” derler güzel mi güzel, o ölçüde de zalim bir kraliçe hüküm sürüyordu.
Sarayını deniz kenarına kurmuş, adını da “Xenodochion” koymuştu.
O devirde, Batı Anadolu’da Tuğrul Bey derler, yakışıklılığı ve kahramanlığı ile ün salmış bir cengâver vardı.
Tuğrul Bey, tüm bölgede egemenlik kurduktan sonra, Kraliçe Lovia’nın ülkesini ele geçirmek istedi.
O güne dek hükümdarlarla, dev gibi ordularla savaşmış, ama hiçbir kadına el kaldırmamıştı.
Lovia’ya elçiler göndererek teslim olmasını, kadın haliyle bu büyük cengâvere kafa tutmamasını istedi.
Lovia, Tuğrul Bey’in önerisini kabul etmedi.
O da, Xenodochion’u kuşattı.
Ne var ki bir türlü ele geçiremedi.
Çünkü, yeraltının ünlü ejderhası Garyanoş, Kraliçe Lovia’ya aşıktı ve onun yanına kimsenin yaklaşmasına izin vermiyordu.
Lovia’yı ve onun kenti Xenodochion’u, yedi başlı, ağzından alevler fışkıran, kırmızı gözleri ışıl ışıl bir yanıp bir sönen, yanıp söndükçe de etrafı kızıl bir aydınlığa boğan çatal dilli, dev kanatlı, korkunç bir deniz ejderhası olan Garyanoş koruyordu.
Yiğitlerin yiğidi Tuğrul Bey, Kraliçe Lovia’ya aşık bu deniz canavarını bir türlü yenemedi.
Xenodochion halkının her gün bir bakire kurban ettiği Ejderha Garyanoş, Tuğrul Bey ve adamlarına fırsat vermiyor, üzerine yağan ok ve mızraklara rağmen kenti kuşatan askerleri aleviyle yakıyordu.
Tuğrul Bey, her gün bir bakire yiyen Garyanoş’u yenemeyeceğini anlamıştı.
Aklına, Kraliçe Lovia’nın kentinde bulunan bakireleri kaçırmak geldi. Eğer onları kaçırabilirse, Garyanoş gücünden mahrum kalır, o da kolayca ejderhayı öldürür, Kraliçe Lovia’nın memleketini ele geçirebilirdi.
Tuğrul Bey, yanına güvenilir adamlarını alarak bir plân yaptı.
Arganthonios (günümüzde Samanlı) Dağları’ndan gelen dere, kentin içinden akarak geçiyor ve denize dökülüyordu.
Tuğrul Bey, bir gece, adamlarıyla birlikte bu dereden yararlanarak kente girecek ve kentteki bakire kızları kaçıracaktı.
Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı ve Tuğrul Bey, Kraliçe Lovia’nın adamlarına yakalandı.
Bakire kızları kaçırmak isterken, kendisi tuzağa düşmüştü.
Ejderha Garyanoş, gece sakin geçince, Marmara Denizi’nin ortasında ve dipteki sarayına çekilmişti.
Tuğrul Bey, Lovia’yı görür görmez çarpıldı. Karşısında dünyanın en güzel kadını duruyordu.
Kraliçe Lovia da, adını ve metnini duyduğu Tuğrul Bey’i görünce, kalbinin çarpıntısına mani olamamıştı.
Tuğrul Bey’i hapishaneye göndermedi.
Özel odasında konuk etti.
Sabaha karşı onlar artık düşman değil, birer sevgiliydi.
Ancaaak…
Ejderha Garyanoş, durumu hissetti.
Büyük aşıklar, aldatıldıklarını anlarlarmış.
O gün, şiddetli bir de yağmur vardı.
Büyük bir gürültü ve fırtınayla, suları yara yara Xenedochion’a geldi.
Tuğrul Bey’i yakalayıp öldürecekti.
Kraliçe Lovia, Garyanoş’un geldiğini haber alınca, uçan atı Lopite ile Tuğrul Bey’i Pythia Termai’ye (günümüzde Termal) gönderdi ve buradaki gizli geçitte saklanmasını istedi.
Ejderha Garyanoş, öfkesinden kudurmuştu.
Tuğrul Bey’i bulamayınca, kenti yakıp yıktı, taş üstünde taş bırakmadı. Binaların temellerini bile yok etti. Sonra da Kraliçe Lovia’yı alıp, denizin derinliklerinde kayboldu. Bir daha da görünmedi.
Termal’den, denizin ortasındaki saraya yer altından gizli bir yol olduğu söylenir.
Günümüzde Yalova-Kartal deniz yolunun tam ortasındaki çalkantının da, Ejderya Garyanoş’un kızdığı zaman çıkardığı seslerden oluştuğu anlatılır.
Tuğrul Bey’e gelince…
O, Kraliçe Lovia’yı unutamamıştır.
Ayın bulutların arkasına saklandığı bazı geceler, gökyüzünde, uçan at Lopite’yle gezdiği görülür.
Yağmurlu ve fırtınalı gecelerde, deniz kenarında, sadece ve sadece birbirlerini çok seven aşıklara görünen saçı sakalına karışmış bir garibin, denize bakıp bakıp:
“Ya Lovia…Ya Lovia…Seni çok özledim” dediği rivayet edilir.
Bunu duyan aşıklar da, önceleri “Ya Lovia” derken, şimdilerde “Ya Lova “demektedirler.
Böylece, “Ya Lovia” dan “Ya Lova”, sevenlerin kenti olmuştur.
İnsan, sevginin ne olduğunu, bunun için sadece Yalova’da anlar.
x x x
Ne diyelim… Bu bir söylence… Hem, söylencelere inanmak da gerekmez.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Kraliçe Lovia
Tarihin güvercin uçuşu dönemlerinde, günümüzde Yalova’nın bulunduğu bölgede, “Lovia” derler güzel mi güzel, o ölçüde de zalim bir kraliçe hüküm sürüyordu.
Sarayını deniz kenarına kurmuş, adını da “Xenodochion” koymuştu.
O devirde, Batı Anadolu’da Tuğrul Bey derler, yakışıklılığı ve kahramanlığı ile ün salmış bir cengâver vardı.
Tuğrul Bey, tüm bölgede egemenlik kurduktan sonra, Kraliçe Lovia’nın ülkesini ele geçirmek istedi.
O güne dek hükümdarlarla, dev gibi ordularla savaşmış, ama hiçbir kadına el kaldırmamıştı.
Lovia’ya elçiler göndererek teslim olmasını, kadın haliyle bu büyük cengâvere kafa tutmamasını istedi.
Lovia, Tuğrul Bey’in önerisini kabul etmedi.
O da, Xenodochion’u kuşattı.
Ne var ki bir türlü ele geçiremedi.
Çünkü, yeraltının ünlü ejderhası Garyanoş, Kraliçe Lovia’ya aşıktı ve onun yanına kimsenin yaklaşmasına izin vermiyordu.
Lovia’yı ve onun kenti Xenodochion’u, yedi başlı, ağzından alevler fışkıran, kırmızı gözleri ışıl ışıl bir yanıp bir sönen, yanıp söndükçe de etrafı kızıl bir aydınlığa boğan çatal dilli, dev kanatlı, korkunç bir deniz ejderhası olan Garyanoş koruyordu.
Yiğitlerin yiğidi Tuğrul Bey, Kraliçe Lovia’ya aşık bu deniz canavarını bir türlü yenemedi.
Xenodochion halkının her gün bir bakire kurban ettiği Ejderha Garyanoş, Tuğrul Bey ve adamlarına fırsat vermiyor, üzerine yağan ok ve mızraklara rağmen kenti kuşatan askerleri aleviyle yakıyordu.
Tuğrul Bey, her gün bir bakire yiyen Garyanoş’u yenemeyeceğini anlamıştı.
Aklına, Kraliçe Lovia’nın kentinde bulunan bakireleri kaçırmak geldi. Eğer onları kaçırabilirse, Garyanoş gücünden mahrum kalır, o da kolayca ejderhayı öldürür, Kraliçe Lovia’nın memleketini ele geçirebilirdi.
Tuğrul Bey, yanına güvenilir adamlarını alarak bir plân yaptı.
Arganthonios (günümüzde Samanlı) Dağları’ndan gelen dere, kentin içinden akarak geçiyor ve denize dökülüyordu.
Tuğrul Bey, bir gece, adamlarıyla birlikte bu dereden yararlanarak kente girecek ve kentteki bakire kızları kaçıracaktı.
Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı ve Tuğrul Bey, Kraliçe Lovia’nın adamlarına yakalandı.
Bakire kızları kaçırmak isterken, kendisi tuzağa düşmüştü.
Ejderha Garyanoş, gece sakin geçince, Marmara Denizi’nin ortasında ve dipteki sarayına çekilmişti.
Olayların henüz farkında değildi.
Tuğrul Bey’i Kraliçe Lovia’nın karşısına çıkardılar.
Tuğrul Bey, Lovia’yı görür görmez çarpıldı. Karşısında dünyanın en güzel kadını duruyordu.
Kraliçe Lovia da, adını ve metnini duyduğu Tuğrul Bey’i görünce, kalbinin çarpıntısına mani olamamıştı.
Tuğrul Bey’i hapishaneye göndermedi.
Özel odasında konuk etti.
Sabaha karşı onlar artık düşman değil, birer sevgiliydi.
Ancaaak…
Ejderha Garyanoş, durumu hissetti.
Büyük aşıklar, aldatıldıklarını anlarlarmış.
O gün, şiddetli bir de yağmur vardı.
Büyük bir gürültü ve fırtınayla, suları yara yara Xenedochion’a geldi.
Tuğrul Bey’i yakalayıp öldürecekti.
Kraliçe Lovia, Garyanoş’un geldiğini haber alınca, uçan atı Lopite ile Tuğrul Bey’i Pythia Termai’ye (günümüzde Termal) gönderdi ve buradaki gizli geçitte saklanmasını istedi.
Ejderha Garyanoş, öfkesinden kudurmuştu.
Tuğrul Bey’i bulamayınca, kenti yakıp yıktı, taş üstünde taş bırakmadı. Binaların temellerini bile yok etti. Sonra da Kraliçe Lovia’yı alıp, denizin derinliklerinde kayboldu. Bir daha da görünmedi.
Termal’den, denizin ortasındaki saraya yer altından gizli bir yol olduğu söylenir.
Günümüzde Yalova-Kartal deniz yolunun tam ortasındaki çalkantının da, Ejderya Garyanoş’un kızdığı zaman çıkardığı seslerden oluştuğu anlatılır.
Tuğrul Bey’e gelince…
O, Kraliçe Lovia’yı unutamamıştır.
Ayın bulutların arkasına saklandığı bazı geceler, gökyüzünde, uçan at Lopite’yle gezdiği görülür.
Yağmurlu ve fırtınalı gecelerde, deniz kenarında, sadece ve sadece birbirlerini çok seven aşıklara görünen saçı sakalına karışmış bir garibin, denize bakıp bakıp:
“Ya Lovia…Ya Lovia…Seni çok özledim” dediği rivayet edilir.
Bunu duyan aşıklar da, önceleri “Ya Lovia” derken, şimdilerde “Ya Lova “demektedirler.
Böylece, “Ya Lovia” dan “Ya Lova”, sevenlerin kenti olmuştur.
İnsan, sevginin ne olduğunu, bunun için sadece Yalova’da anlar.
x x x
Ne diyelim…
Bu bir söylence…
Hem, söylencelere inanmak da gerekmez.
www.ahmetakyol.net