Kısmet olursa, 5-6 ay sonra, Yalova Kültür Sanat Festivali etkinlikleri başlayacak. Ben, halen bu etkinliklerle ilgili bir hazırlık yapıldığını duymadım, bir yerde okumadım.
Bu tarz etkinlikler, genellikle iki başlık altında olur: 1. Kurtuluş Şenlikleri, 2. Kültür ve Sanat Festivalleri ya da Şenlikleri...
Bunlarda hedef kitleler farklıdır. Genelde, Kurtuluş Şenlikleri yöre halkına hitap ederken, Kültür ve Sanat Festivalleri ya da Şenlikleri, daha çok dışarıdan turist çekerek yöre ekonomisine girdi sağlamak amacı taşır.
Bizimki, sanki her iki hedef kitleyi esas alıyor gibi...
Her iki etkinliği ele almadan önce, ESAS ile ilgili bir konuyu belirtmeliyim. Sanat ve kültürde devrim yaratarak çağdaş bir kent olmak istiyorsak, kültüre büyük yatırımlar yapmak zorundayız. Yatırımı yapacak olanlar ise devlet ve belediyelerdir. Günü birlik ve geçici uygulamalarla bu iş sağlıklı yürümez.
Önce, bu işi KİM yapacak ? Bunun belirlenmesi gerekir. NE MAKSATLA, NE ZAMAN, NEREDE, NASIL sorularının cevabı daha sonradır.
PLÂN’sız hiçbir şey olmaz. Plân, işin en az zaman ve en az para sarfı ile en iyi şekilde yapılması için en iyi hareket tarzının seçilmesidir.
Kısacası, önce teşkilâtlanılır, bu teşkilât bir plân yapar, bu plâna göre bir bütçe oluşturulur. Alt görevler belirlenmiş Teşkilât, Plân ve Bütçe olmadan harcama yapılamaz.
Kanaatimce, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in ya da Kültür ve Sanat Komisyonu’nun, Kurtuluş Şenlikleri ya da Festival düzenlemesi uygun olmaz. Yalova’da, öncelikle, Yalova Kültür ve Sanat Vakfı ya da Yalova Festivali Düzenleme Komitesi gibi, sırf bu konuyla ilgilenecek bir kuruluşa gerek vardır.
Örneğin, İstanbul’da, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı kurulmuş, bu vakıf da “İstanbul Sanat Festivali” üretmiştir.
Yalova’daki etkinliklere yol göstermesi açısından, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın tespitlerine bir göz atmak herhalde son derece yararlı olacaktır :
“...İstanbul’da uluslar arası festival düzenleme tasarısını ilk açtığım kişi, ünlü Salzburg Mozarteum kurucusu Paumgartner olmuştu.
Bugün, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın onur kurulunda dünya çapında çok sayıda kişinin bulunmasının sebebi, Paumgartner’in kişiliğidir.
Festivaller opera, tiyatro, resital, senfonik konserler v.b’nin bir yörede aynı zamanda gösteri yapmaları anlamına gelmez. Böyle olsaydı, özellikle kış aylarında büyük Avrupa kentlerinin hemen hepsinde sürekli olarak her an festival var demek olurdu.
Festivaller ya ünlü, tarihe mal olmuş bir kişinin adına yapılıyor, ya da büyük çoğunlukla ününü tarihten ve doğadan almış yörelere bağlanıyor.
İstanbul Sanat Festivali’nin hazırlıkları çok uzun sürdü. İlk düzenlemeler ve statülerin hazırlanması çok zaman aldı. Bizden önce bu denemelerden geçmiş ülkelerin kuruluşlarından yararlanmak istiyorduk. Bütün kaygımız, zaman içinde Festival’in amacından şaşmamasını sağlamaktı. Bazı ellerde yozlaşması kuşkusu bizi çok dikkatli ve basiretli olmaya yöneltiyordu.”
Festivallerde genellikle bir Düzenleme Komitesi oluşturulur. Ya da Kültür ve Sanat Vakıfları bu görevi üstlenir. Tanınmış ve saygın kişilerin Düzenleme veya Onur Kurulları’nda bulunması, festivalin kamuoyunda yankı bulmasını sağlar.
Önce kısaca Kurtuluş Şenlikleri’nden ya da etkinliklerinden bahsedelim.
Kamuoyundaki genel tespite göre, kurtuluş günleri yapılan törenler genelde aynı...Her yıl aynı kutlamalar halkta bir bıkkınlık yaratıyor, bunun için de içtenlikle katılım olmuyor. Törenler tribünlerdeki protokole yapılıyor, halk ilgi göstermiyor.
Düşmandan kurtulan bir kentin, bugün kurtuluş törenleriyle kutlanmasının amacı, eğer gençlerde yurtseverlik duygusunu uyandırmaya ve beslemeye yönelik ise, kanaatimce bu pek amaca hizmet etmiyor.
Ben şahsen, kurtuluş günleri yapılan törenlere gençlerin rağbet ettiğini görmedim. Bu konu, okul eğitiminde ele alınacak bir konudur ama hep ihmal edilir. Sonra da gençler böyle günlere önem vermiyor, denir.
Programlar ETKİN, CAZİP ve COŞKULU olursa tüm halkın katılımı sağlanabilir.
Çağdaş ülkelerdeki bu tarz kutlamalarda artık resmi geçitler, temsili düşmanı kovma sahneleri yok.
SAVAŞ değil, BARIŞ havası estiriliyor.
Bizde ise çok çarpıcı sahneler yaşanıyor. Örneğin, birkaç sene evvel, bir ilimizde yapılan törenlerde, halk temsili Ermeni komitacıları az daha döverek öldürüyordu. Belediye anonsundan “Vurmayın, onlar düşman elbisesi giymiş bizim çocuklarımız” denince olaylar durdu. Olay komik değil, gülünç…
Kutlamalarda önemli bir unsur, Muharip Gaziler Deneği’dir. Bu dernek elemanları, varlıklarıyla törenlere renk katıyorlar. Ancak bir konu var ki çok önemli...Konuşmalar ve tören geçişi sırasında havaya kuru sıkı ateş ediliyor. Bu yasak değil midir ?
Bir zamanlar, İçişleri Bakanlığı’nın bir tamim yayınlayarak, törenlerde havaya ateş edilmesini yasakladığını duymuştum. Bu eğer doğru ise, bu konuda bir önlem almak gerekir. Yok doğru değilse, yine de havaya ateş edilmesinin önüne geçmek gerekir. Tabancayla havaya hakiki mermi atanlar var.Kaldı ki, kuru sıkı da olsa, yakın mesafeden tesirlidir, insanı sakat bırakabilir ya da daha önemli sonuçlar doğurabilir. Allah korusun.
Birkaç sene önce, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Genel Başkanı yaptığı bir açıklamayla, gazilerin yeni kıyafetleri hakkında bilgi vermişti..Buna göre, gaziler törenlerde kahverengi kalpak, mavi gömlek, lacivert kravat ve ceket ile gri pantolondan oluşan tek tip elbiseler giyeceklerdi. En önemlisi gaziler silah taşımayacaklardı. Ankara’da yapılan törenlerde gaziler, bu kıyafetlerle görülüyorlar.
Geçmiş senelerde Yalova’da yapılan törenlerde, gazi dernekleri, bu istenilen kıyafetleri değil, kendi özgür ve ne olduğu anlaşılamayan kıyafetler giydiler, rengarenk ve çeşit çeşit rozet ve amblem taktılar, süslü kamalar, çeşitli cins ve çapta silahlar kuşandılar. Kısacası çok kişi, kendi zevkine göre süsleniyor. Ellerinde son model pompalı tüfek taşıyanları da bizzat gördüm.
Birkaç sene önceki gözlemlerime göre, Yalova’da yapılan kurtuluş töreni etkinliğine katılanlar Geyve Milis Kuvvetleri Derneği ile İstiklâl Madalyası Varisleri Derneği üyeleriydi.
Şüphesiz bunların törenlere katılmaları, renk verir coşkuyu arttırır ama…
Neden, Yalova’nın kurtuluşu ile ilgili olmayan dernek yerine, Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları törende değildi ?
Dışarıdan milis dernekleri davet etmek yerine, neden Yalova’nın (Genelkurmay kayıtlarında kahraman diye geçen ) kendi elemanları olmasın ?
Bağımsız Yalova Bölüğü elemanları, Gemlik, Mudanya, Bandırma ve Erdek’in alınmasında etkin rol oynamışlar. Teşkil edilecek Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları, hem Yalova’da hem de bu adı geçen yerlerdeki etkinliklere Yalova adına katılamazlar mı ?
Böyle sembolik bir takım yapmak, çok mu zor ?
Benim bugün, bu köşede üzerinde durmak istediğim konu, muharip gazilerin kuruluşları ya da kıyafetleri değil...Tören dahi olsa, meskûn mahalde havaya ateş açılmasının sakıncalı oluşu...
Kurtuluş kutlamaları ile ilgili önerilerim şunlar : 1. Uzun vadede, okullarda, öğrencilere Yalova tarihi ve Yalova’nın kurtuluşu gibi konular ders olarak okutulabilir ve öğrencilere konuyla ilgili görevler (ödevler,vb.) verilerek onların konuyu sahiplenmeleri sağlanabilir. 2. Kurtuluş ve festival kutlamalarında, öğrencilere görev ve sorumluluklar verilebilir ve onların konuyu sahiplenmeleri sağlanabilir. Yalova Gençlik Meclisi üyelerinin, her safhada programın içinde olmaları düşünülebilir. 3. İstiklâl Madalyası’nı taşımaya hak kazananlar ve asker- polis tüm şehit aileleri ile gaziler, törenlere davet edilebilir, bunlar evlerinden araçlarla alınabilir, şeref tribünü gibi bir yer yapılıp orada ağırlanabilir. 4. Tüm bürokrat ve devlet memurlarının, belediye çalışanlarının, belki bazı kamu kuruluşlarının çalışanlarının, ANA TÖREN’e eş ve çocuklarıyla gelmeleri sağlanabilir, ona göre ilâve tribün yapılabilir. 5. Ne kadar Vakıf, Dernek varsa bunların yöneticileri ile toplantılar yapılarak, geniş bir katılım sağlanabilir. 6. Kurtuluş günü kutlamaların geçmiş yıllardan farklı olması isteniyorsa : Kardeş şehirlerimizin ülkelerinin Büyükelçileri, mümkünse kardeş şehir yöneticileri davet edilebilir. Deprem sırasında Yalova’ya yardıma gelen ülkelerin Büyükelçileri davet edilebilir.
Doğaldır ki, bütün konuşmalar da BARIŞ temasına ağırlık verilmelidir.
Yalova Kültür Sanat Festival programı, NASIL ve KİM tarafından belirleniyor, bilmiyorum.
Daha önce yazmıştım ama tekrarlayayım, bence, Yalova Kültür ve Sanat Vakfı ya da Yalova Festivali Düzenleme Komitesi oluşturulmalı ve bu Vakıf ya da Komite, programını ve bütçesini belirlemelidir.
Birkaç kişinin kişisel çabasıyla ve olağan üstü özverisiyle, festival düzenlenmez, düzenlenmemelidir.
Ya da, şenliklere 10 gün kala, akşam yatıp, sabahleyin, ” şöyle bir program yapalım “ mantığıyla yola çıkılmamalıdır.
Uzun vadeli çalışılmazsa, günü birlik değişken uygulamalarla festivaller yapılamaz. Festivallere birkaç gün kala, bütçe toparlama gayreti içinde de olunamaz.
Esasen her geçen yıl, işe bilinçli yaklaşan yerlerde ve toplumlarda, festival destekçileri ve sponsorları çoğalıyor. Festival günleri boyunca o kentteki oteller, kafeler, restoranlar doluyor, kitapçılar müşteri akınına uğruyor. Düzenlendiği yöredeki yaşayış biçimlerinin, gelenek- görenek, örf ve adetlerinin tanıtılmasında, o yörenin öncelikli ürünlerinin gün ışığına çıkarılmasında festivaller önemli işler görüyor.
Bugün artık çok iyi bilinmektedir ki, festivaller, kentleri sadece sanatla buluşturmuyor, kentin ekonomisini, turizmini de canlandırıyor. Kentleri markalaştırıyor.
Türkiye’nin pek çok yerinde yapılan etkinlikler maalesef programsız, aceleyle kotarılmış, adeta yasak savma için yapılmış görüntüsü veriyor.
Oysa, festivaller artık profesyonelleşti. Çoğu yerde bu işleri artık profesyonel şirketler – kuruluşlar yapıyor. Markalaşmış, kaliteleri ve ne oldukları çok iyi bilinen festivaller, bir- iki yıl önceden satılıyor.
Böyle anlayışın hakim olduğu yerlerde, hazırlıklar yaklaşık bir sene önceden başlıyor.Çevre- uzak çevre- hatta Türkiye’de çeşitli yerlerdeki festivaller ve programları, bunların alt yapı çalışmaları, ağırlama – konaklama, ulaşım ve emniyet gibi konular yerinde inceleniyor.
Tanınmış kişiler davet edilerek, festivalin kamuoyunda yankı bulması sağlanıyor.
Saygın kişiler festivalin onur kurullarına davet edilerek, festivalin kalitesi ve uluslar arası arenada saygınlığı sağlanıyor.
Ya da ucuz kasaba panayırı mantığını aşarak, festivalin kamuoyunda duyulması için çeşitli önlemler alınıyor.
Örneğin, Şile Bezi Festivali, her sene İstanbul Ortaköy’de Feriye Sarayları’nda bir kokteyl ve Şile Bezi defilesi ile başlıyor. Bu sırada Şile’yi tanıtan sinevizyon gösterisi yapılıyor, renkli broşürler, resimli albümler dağıtılıyor. Kısacası Şile Belediye Başkanı oturup beklemiyor, yaptığı etkinliklerle ulusal basını ayağa kaldırıyor.
SON SÖZ: Kültür ve Sanat Festivalleri, yöre halkına bedava konser düzenlemek değil, yörenin ekonomik ve kültürel kalkınmasına katkı sağlayan etkinliklerdir.
Aklıma gelenleri, önceden ilgi duyanlara hatırlatmak istedim.
www.ahmetakyol.net
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Festival Etkinlikleri
Kısmet olursa, 5-6 ay sonra, Yalova Kültür Sanat Festivali etkinlikleri başlayacak.
Ben, halen bu etkinliklerle ilgili bir hazırlık yapıldığını duymadım, bir yerde okumadım.
Bu tarz etkinlikler, genellikle iki başlık altında olur:
1. Kurtuluş Şenlikleri,
2. Kültür ve Sanat Festivalleri ya da Şenlikleri...
Bunlarda hedef kitleler farklıdır.
Genelde, Kurtuluş Şenlikleri yöre halkına hitap ederken, Kültür ve Sanat Festivalleri ya da Şenlikleri, daha çok dışarıdan turist çekerek yöre ekonomisine girdi sağlamak amacı taşır.
Bizimki, sanki her iki hedef kitleyi esas alıyor gibi...
Her iki etkinliği ele almadan önce, ESAS ile ilgili bir konuyu belirtmeliyim.
Sanat ve kültürde devrim yaratarak çağdaş bir kent olmak istiyorsak, kültüre büyük yatırımlar yapmak zorundayız. Yatırımı yapacak olanlar ise devlet ve belediyelerdir. Günü birlik ve geçici uygulamalarla bu iş sağlıklı yürümez.
Önce, bu işi KİM yapacak ? Bunun belirlenmesi gerekir.
NE MAKSATLA, NE ZAMAN, NEREDE, NASIL sorularının cevabı daha sonradır.
PLÂN’sız hiçbir şey olmaz. Plân, işin en az zaman ve en az para sarfı ile en iyi şekilde yapılması için en iyi hareket tarzının seçilmesidir.
Kısacası, önce teşkilâtlanılır, bu teşkilât bir plân yapar, bu plâna göre bir bütçe oluşturulur.
Alt görevler belirlenmiş Teşkilât, Plân ve Bütçe olmadan harcama yapılamaz.
Kanaatimce, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in ya da Kültür ve Sanat Komisyonu’nun, Kurtuluş Şenlikleri ya da Festival düzenlemesi uygun olmaz. Yalova’da, öncelikle, Yalova Kültür ve Sanat Vakfı ya da Yalova Festivali Düzenleme Komitesi gibi, sırf bu konuyla ilgilenecek bir kuruluşa gerek vardır.
Örneğin, İstanbul’da, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı kurulmuş, bu vakıf da “İstanbul Sanat Festivali” üretmiştir.
Yalova’daki etkinliklere yol göstermesi açısından, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın tespitlerine bir göz atmak herhalde son derece yararlı olacaktır :
“...İstanbul’da uluslar arası festival düzenleme tasarısını ilk açtığım kişi, ünlü Salzburg Mozarteum kurucusu Paumgartner olmuştu.
Bugün, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın onur kurulunda dünya çapında çok sayıda kişinin bulunmasının sebebi, Paumgartner’in kişiliğidir.
Festivaller opera, tiyatro, resital, senfonik konserler v.b’nin bir yörede aynı zamanda gösteri yapmaları anlamına gelmez. Böyle olsaydı, özellikle kış aylarında büyük Avrupa kentlerinin hemen hepsinde sürekli olarak her an festival var demek olurdu.
Festivaller ya ünlü, tarihe mal olmuş bir kişinin adına yapılıyor, ya da büyük çoğunlukla ününü tarihten ve doğadan almış yörelere bağlanıyor.
İstanbul Sanat Festivali’nin hazırlıkları çok uzun sürdü. İlk düzenlemeler ve statülerin hazırlanması çok zaman aldı. Bizden önce bu denemelerden geçmiş ülkelerin kuruluşlarından yararlanmak istiyorduk. Bütün kaygımız, zaman içinde Festival’in amacından şaşmamasını sağlamaktı. Bazı ellerde yozlaşması kuşkusu bizi çok dikkatli ve basiretli olmaya yöneltiyordu.”
Festivallerde genellikle bir Düzenleme Komitesi oluşturulur. Ya da Kültür ve Sanat Vakıfları bu görevi üstlenir. Tanınmış ve saygın kişilerin Düzenleme veya Onur Kurulları’nda bulunması, festivalin kamuoyunda yankı bulmasını sağlar.
Önce kısaca Kurtuluş Şenlikleri’nden ya da etkinliklerinden bahsedelim.
Kamuoyundaki genel tespite göre, kurtuluş günleri yapılan törenler genelde aynı...Her yıl aynı kutlamalar halkta bir bıkkınlık yaratıyor, bunun için de içtenlikle katılım olmuyor. Törenler tribünlerdeki protokole yapılıyor, halk ilgi göstermiyor.
Düşmandan kurtulan bir kentin, bugün kurtuluş törenleriyle kutlanmasının amacı, eğer gençlerde yurtseverlik duygusunu uyandırmaya ve beslemeye yönelik ise, kanaatimce bu pek amaca hizmet etmiyor.
Ben şahsen, kurtuluş günleri yapılan törenlere gençlerin rağbet ettiğini görmedim. Bu konu, okul eğitiminde ele alınacak bir konudur ama hep ihmal edilir. Sonra da gençler böyle günlere önem vermiyor, denir.
Programlar ETKİN, CAZİP ve COŞKULU olursa tüm halkın katılımı sağlanabilir.
Çağdaş ülkelerdeki bu tarz kutlamalarda artık resmi geçitler, temsili düşmanı kovma sahneleri yok.
SAVAŞ değil, BARIŞ havası estiriliyor.
Bizde ise çok çarpıcı sahneler yaşanıyor. Örneğin, birkaç sene evvel, bir ilimizde yapılan törenlerde, halk temsili Ermeni komitacıları az daha döverek öldürüyordu. Belediye anonsundan “Vurmayın, onlar düşman elbisesi giymiş bizim çocuklarımız” denince olaylar durdu. Olay komik değil, gülünç…
Kutlamalarda önemli bir unsur, Muharip Gaziler Deneği’dir. Bu dernek elemanları, varlıklarıyla törenlere renk katıyorlar. Ancak bir konu var ki çok önemli...Konuşmalar ve tören geçişi sırasında havaya kuru sıkı ateş ediliyor. Bu yasak değil midir ?
Bir zamanlar, İçişleri Bakanlığı’nın bir tamim yayınlayarak, törenlerde havaya ateş edilmesini yasakladığını duymuştum. Bu eğer doğru ise, bu konuda bir önlem almak gerekir. Yok doğru değilse, yine de havaya ateş edilmesinin önüne geçmek gerekir. Tabancayla havaya hakiki mermi atanlar var.Kaldı ki, kuru sıkı da olsa, yakın mesafeden tesirlidir, insanı sakat bırakabilir ya da daha önemli sonuçlar doğurabilir. Allah korusun.
Birkaç sene önce, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Genel Başkanı yaptığı bir açıklamayla, gazilerin yeni kıyafetleri hakkında bilgi vermişti..Buna göre, gaziler törenlerde kahverengi kalpak, mavi gömlek, lacivert kravat ve ceket ile gri pantolondan oluşan tek tip elbiseler giyeceklerdi. En önemlisi gaziler silah taşımayacaklardı. Ankara’da yapılan törenlerde gaziler, bu kıyafetlerle görülüyorlar.
Geçmiş senelerde Yalova’da yapılan törenlerde, gazi dernekleri, bu istenilen kıyafetleri değil, kendi özgür ve ne olduğu anlaşılamayan kıyafetler giydiler, rengarenk ve çeşit çeşit rozet ve amblem taktılar, süslü kamalar, çeşitli cins ve çapta silahlar kuşandılar. Kısacası çok kişi, kendi zevkine göre süsleniyor. Ellerinde son model pompalı tüfek taşıyanları da bizzat gördüm.
Birkaç sene önceki gözlemlerime göre, Yalova’da yapılan kurtuluş töreni etkinliğine katılanlar Geyve Milis Kuvvetleri Derneği ile İstiklâl Madalyası Varisleri Derneği üyeleriydi.
Şüphesiz bunların törenlere katılmaları, renk verir coşkuyu arttırır ama…
Neden, Yalova’nın kurtuluşu ile ilgili olmayan dernek yerine, Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları törende değildi ?
Dışarıdan milis dernekleri davet etmek yerine, neden Yalova’nın (Genelkurmay kayıtlarında kahraman diye geçen ) kendi elemanları olmasın ?
Bağımsız Yalova Bölüğü elemanları, Gemlik, Mudanya, Bandırma ve Erdek’in alınmasında etkin rol oynamışlar. Teşkil edilecek Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları, hem Yalova’da hem de bu adı geçen yerlerdeki etkinliklere Yalova adına katılamazlar mı ?
Böyle sembolik bir takım yapmak, çok mu zor ?
Benim bugün, bu köşede üzerinde durmak istediğim konu, muharip gazilerin kuruluşları ya da kıyafetleri değil...Tören dahi olsa, meskûn mahalde havaya ateş açılmasının sakıncalı oluşu...
Kurtuluş kutlamaları ile ilgili önerilerim şunlar :
1. Uzun vadede, okullarda, öğrencilere Yalova tarihi ve Yalova’nın kurtuluşu gibi konular ders olarak okutulabilir ve öğrencilere konuyla ilgili görevler (ödevler,vb.) verilerek onların konuyu sahiplenmeleri sağlanabilir.
2. Kurtuluş ve festival kutlamalarında, öğrencilere görev ve sorumluluklar verilebilir ve onların konuyu sahiplenmeleri sağlanabilir. Yalova Gençlik Meclisi üyelerinin, her safhada programın içinde olmaları düşünülebilir.
3. İstiklâl Madalyası’nı taşımaya hak kazananlar ve asker- polis tüm şehit aileleri ile gaziler, törenlere davet edilebilir, bunlar evlerinden araçlarla alınabilir, şeref tribünü gibi bir yer yapılıp orada ağırlanabilir.
4. Tüm bürokrat ve devlet memurlarının, belediye çalışanlarının, belki bazı kamu kuruluşlarının çalışanlarının, ANA TÖREN’e eş ve çocuklarıyla gelmeleri sağlanabilir, ona göre ilâve tribün yapılabilir.
5. Ne kadar Vakıf, Dernek varsa bunların yöneticileri ile toplantılar yapılarak, geniş bir katılım sağlanabilir.
6. Kurtuluş günü kutlamaların geçmiş yıllardan farklı olması isteniyorsa :
Kardeş şehirlerimizin ülkelerinin Büyükelçileri, mümkünse kardeş şehir yöneticileri davet edilebilir. Deprem sırasında Yalova’ya yardıma gelen ülkelerin Büyükelçileri davet edilebilir.
Doğaldır ki, bütün konuşmalar da BARIŞ temasına ağırlık verilmelidir.
Yalova Kültür Sanat Festival programı, NASIL ve KİM tarafından belirleniyor, bilmiyorum.
Daha önce yazmıştım ama tekrarlayayım, bence, Yalova Kültür ve Sanat Vakfı ya da Yalova Festivali Düzenleme Komitesi oluşturulmalı ve bu Vakıf ya da Komite, programını ve bütçesini belirlemelidir.
Birkaç kişinin kişisel çabasıyla ve olağan üstü özverisiyle, festival düzenlenmez, düzenlenmemelidir.
Ya da, şenliklere 10 gün kala, akşam yatıp, sabahleyin, ” şöyle bir program yapalım “ mantığıyla yola çıkılmamalıdır.
Uzun vadeli çalışılmazsa, günü birlik değişken uygulamalarla festivaller yapılamaz.
Festivallere birkaç gün kala, bütçe toparlama gayreti içinde de olunamaz.
Esasen her geçen yıl, işe bilinçli yaklaşan yerlerde ve toplumlarda, festival destekçileri ve sponsorları çoğalıyor. Festival günleri boyunca o kentteki oteller, kafeler, restoranlar doluyor, kitapçılar müşteri akınına uğruyor. Düzenlendiği yöredeki yaşayış biçimlerinin, gelenek- görenek, örf ve adetlerinin tanıtılmasında, o yörenin öncelikli ürünlerinin gün ışığına çıkarılmasında festivaller önemli işler görüyor.
Bugün artık çok iyi bilinmektedir ki, festivaller, kentleri sadece sanatla buluşturmuyor, kentin ekonomisini, turizmini de canlandırıyor. Kentleri markalaştırıyor.
Türkiye’nin pek çok yerinde yapılan etkinlikler maalesef programsız, aceleyle kotarılmış, adeta yasak savma için yapılmış görüntüsü veriyor.
Oysa, festivaller artık profesyonelleşti. Çoğu yerde bu işleri artık profesyonel şirketler – kuruluşlar yapıyor. Markalaşmış, kaliteleri ve ne oldukları çok iyi bilinen festivaller, bir- iki yıl önceden satılıyor.
Böyle anlayışın hakim olduğu yerlerde, hazırlıklar yaklaşık bir sene önceden başlıyor.Çevre- uzak çevre- hatta Türkiye’de çeşitli yerlerdeki festivaller ve programları, bunların alt yapı çalışmaları, ağırlama – konaklama, ulaşım ve emniyet gibi konular yerinde inceleniyor.
Tanınmış kişiler davet edilerek, festivalin kamuoyunda yankı bulması sağlanıyor.
Saygın kişiler festivalin onur kurullarına davet edilerek, festivalin kalitesi ve uluslar arası arenada saygınlığı sağlanıyor.
Ya da ucuz kasaba panayırı mantığını aşarak, festivalin kamuoyunda duyulması için çeşitli önlemler alınıyor.
Örneğin, Şile Bezi Festivali, her sene İstanbul Ortaköy’de Feriye Sarayları’nda bir kokteyl ve Şile Bezi defilesi ile başlıyor. Bu sırada Şile’yi tanıtan sinevizyon gösterisi yapılıyor, renkli broşürler, resimli albümler dağıtılıyor. Kısacası Şile Belediye Başkanı oturup beklemiyor, yaptığı etkinliklerle ulusal basını ayağa kaldırıyor.
SON SÖZ: Kültür ve Sanat Festivalleri, yöre halkına bedava konser düzenlemek değil, yörenin ekonomik ve kültürel kalkınmasına katkı sağlayan etkinliklerdir.
Aklıma gelenleri, önceden ilgi duyanlara hatırlatmak istedim.
www.ahmetakyol.net