Bugün biraz nostaljik takılalım ve Yalova ile ilgili olduğu söylenen bir söylenceyi ele alalım.
Söylencelere göre: Bir zamanlar Ferhat adında Akköylü bir çoban varmış. Bir de ağanın kızı Şirin... Ferhat, Şirin’e deliler gibi aşıkmış. Herkes bu aşkı bilirmiş. O sıralar köye su getiren kaynak kurumuş. Yeni suyu, kayaları delerek ancak Ferhat gibi güçlü, kuvvetli biri getirebilirmiş. Ağa, Ferhat’ı çağırmış ve ona bu sudan bahsetmiş. Ferhat da, Ağa’ya, kızı Şirin’i kendisine verirse, bu suyu getirebileceğini söylemiş. Ağa, Ferhat’ın bu şartını kabul etmiş.
Böylece Ferhat, köye su getirmek için kayaları delmeye başlamış. Gece- gündüz demeden, durmadan çalışmış. Bir süre sonra, Şirin’in bir başkasıyla evlendiği ya da Ağa’nın Şirin’i vermekten vazgeçtiği haberi ulaşmış Ferhat’a... Bu sözlere çok üzülen Ferhat, kendini kayalardan atarak intihar etmiş. Bunu duyan Şirin de, koşarak gelmiş ve Ferhat’ın kendini attığı kayalardan aşağıya atlamış ve hemen oracıkta ölmüş.
Şimdi, Termal’in 3 km. batısındaki Yatakkaya’daki su kanalları bu efsaneyle tanımlanıyor.(muş)
***
Söylencelere çoğu kez söyleyenin de inanmadığını belirterek olayın aslına gelelim.
Yalova’nın tarihiyle ilgili bir çok kitapta, bu söylence sanki gerçekmiş gibi yer alıyor. Oysa, gerçeğin bu anlatılanlarla hiçbir ilgisi yok. Konuştuğum Akköylüler de zaten böyle bir söylenceyi hiç duymamışlar.
Bir kere su kanallarını, kaplıcaya soğuk su getirtmek için Doğu Roma (Bizans) İmparatoru İustinianos I yaptırmış. Yapım tarihi (527- 565) arası ...
Akköy ise, çok daha sonraları, Osmanlı döneminde kurulmuş...
Kısacası, su kanalları ile Akköy arasında, ya da bir başka deyişle, bu su kanalları ile Ferhat arasında yakından uzaktan bir ilişki yok.
Anadolu folklorunda, Ferhat ile Şirin öyküsü genellikle Amasya’ya aittir. Esasen bu da doğru değildir. Yeri gelmişken, onu da kısaca hatırlayalım. Söylenceye göre, Selçuklular döneminde Amasya Valisi’nin kızı Şirin’e aşık olan Ferhat, Vali’den kızını ister. Vali, 18 km. uzaklıktaki suyu kente ulaştırması halinde, kızını vereceğini söyler.
Ferhat, Şahinkaya yönünden başlayıp, Kibrithane’ye kadar dağları delip, tüneller açarak, 39 günde suyu kente getirir. Ancak, buna rağmen Ferhat yine de Şirin’e kavuşamaz. Söylence böyle... Amasya Valiliği, bu olayı bir heykelle ölümsüzleştirmeyi plânlamış ve durumu Kültür Bakanlığı’nın onayına sunmuştu. Sonucu bilmiyorum.
Şimdi, bu olayı irdeleyelim. Amasya’da, Şahinkaya ile Kibrithane arasındaki kayalara oyulmuş su kanalları, yaklaşık bir insan boyu derinliğinde ve yaklaşık 120 sm. genişliğinde..Ferhat, söylenceye göre, 39 günde 18 km. kaya delmiş... Yani iki günde 1 km...Bir günde 500 metre kayayı parçalayarak su kanalı yapmış. Bu da , hiç uyumadan ve dinlenmeden , bir saatte 21 metre kayanın delinmesi demek. O zamanlar kaya delme makinesi da hak getire... Eeee, kazma ile bu iş nasıl olacak ?
Bence, olayın hiçbir mantığı yok. Kanaatimce, bu olay doğru değil. Sonradan yaratılmış bir öykünme...Bir mitos...Yani söyleyenin kendisinin de inanmakta zorluk çektiği hayalî, alegorik bir hikâye…..
Gerçekte bir halk öyküsü olan Ferhat ile Şirin, konusunu Hüsrev ü Şirin isimli bir mesneviden alır. Hüsrev ü Şirin, İran edebiyatında Sasani Hükümdarı 2 nci Hüsrev ( Pervez) ile karısı Ermeni Melikesi Şirin’in efsanevi aşklarını konu alan bir grup mesnevinin ortak adıdır.
Öykü kısaca şöyledir: Sasani Hükümdarı IV ncü Hürmüz’ün oğlu Hüsrev, arkadaşı Şavur’un anlattıklarını duyunca Ermeni Melikesi Mehin Banu’nun güzel yeğeni Şirin’e, Şirin de resmini gördüğü Hüsrev’e aşık olur.
İki sevgili çeşitli maceralardan sonra birbirlerine kavuşurlarsa da, bir süre sonra ayrılırlar. Ardından Rum hükümdarının kızı Meryem ile evlenen Hüsrev, daha önce yitirmiş olduğu tahtını yeniden ele geçirir. Ermeni Melikesi Şirin ise Hüsrev’in Meryem ile mutlu olduğunu görüp sessizce kasrına kapanır. Bu arada kasra bir su yolu, çeşme ve havuz yapan Ferhat da Şirin’e aşık olur.
Bunu duyan Hüsrev, yaşlı bir kadının aracılığıyla Ferhat’a, Şirin’in öldüğü haberini gönderir. Bu habere inanan Ferhat, kendini dağdan atıp canına kıyar. Aynı günlerde Meryem de ölür. Hüsrev ile Şirin yeniden birbirlerine kavuşurlar.
Ne var ki, bu mutluluk yine uzun sürmez. Meryem’in oğlu Şiruye, Şirin’e göz koymuştur. Bir adam gönderip Hüsrev’i hançerletir. Şirin de Hüsrev’in tabutu başında kendini öldürür.
Gerçek yaşamdan alınmasına rağmen, daha sonra efsane haline gelen Hüsrev ü Şirin öyküsü, ilk kez Firdevsi’nin ŞEHNAME’sinde anlatılmıştır.
Edebi bir biçime Senayi’yle, en olgun biçimine de Nizami’yle kavuşmuştur. Öyküyü Türk edebiyatında Ali Şir Nevai Ferhad ü Şirin; Harimi, Arif Çelebi ve Nakam Ferhad ile Şirin; Şani, Lamii Çelebi ve Ömer Baki Ferhadname; Ahi de Hikaye-i Şirin ü Perviz ve Rivayet-i Gülgun u Şebdiz adıyla kaleme almışlardır.
Ferhat ile Şirin, konusunu Hüsrev ü Şirin öyküsünden almış, çeşitli varyasyonlarla Anadolu, Balkanlar, İran, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkmenistan’a kadar yayılmıştır. Ferhad ile Şirin öyküsü Karagöz oyunu olarak da işlenmiştir. Ama bu oyunlarda iki sevgili, başlarından geçen birçok olaydan sonra birbirlerine kavuşur. Konusu divan edebiyatından kaynaklandığı için; yazma ve basma kitaplardan okunan halk öyküleri arasına girer.
Konuya, Yalova Termal’deki su kanallarından geldik.
Açıkça görülüyor ki, bu su yolunun yapımının Akköy’de yaşadığı varsayılan Ferhat ve Şirin’e bağlanması, tarihi bir realite değil, bir hayal ürünüdür.
Termal’deki su yollarını Doğu Roma (Bizans ) İmparatoru İustinianos I ( 527-565) yaptırmıştır; Akköy’le de, Ferhat ve Şirin’le de yakından uzaktan ilgisi yoktur.
Kaç yıl oldu hatırlamıyorum, dönemin Termal Kaymakamı (günümüzde Rize Valisi) Kasım Esen, Yalova Gazetesi sahibi Hayri Tezcan ile dağda saatlerce yürümüş ve bu su yolunu bularak resimlemiştik.
Masa başında, sadece hayal dünyasında yaşarak, hikâye yazar gibi tarih yazılmaz.
Ya da, başka yerde geçen bir olay aynen sahiplenilip, olduğu gibi bir başka yere mal edilmez.
Atatürk’ün, Yalova’da, 16/17 Ağustos 1931 gecesi, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ne yazdığı açıklamanın bir bölümünü hatırlamanın zamanındır:
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alabilir.”
www.ahmetakyol.net
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Ferhat Kayalıkları
Bugün biraz nostaljik takılalım ve Yalova ile ilgili olduğu söylenen bir söylenceyi ele alalım.
Söylencelere göre:
Bir zamanlar Ferhat adında Akköylü bir çoban varmış. Bir de ağanın kızı Şirin...
Ferhat, Şirin’e deliler gibi aşıkmış. Herkes bu aşkı bilirmiş.
O sıralar köye su getiren kaynak kurumuş.
Yeni suyu, kayaları delerek ancak Ferhat gibi güçlü, kuvvetli biri getirebilirmiş.
Ağa, Ferhat’ı çağırmış ve ona bu sudan bahsetmiş.
Ferhat da, Ağa’ya, kızı Şirin’i kendisine verirse, bu suyu getirebileceğini söylemiş.
Ağa, Ferhat’ın bu şartını kabul etmiş.
Böylece Ferhat, köye su getirmek için kayaları delmeye başlamış.
Gece- gündüz demeden, durmadan çalışmış.
Bir süre sonra, Şirin’in bir başkasıyla evlendiği ya da Ağa’nın Şirin’i vermekten vazgeçtiği haberi ulaşmış Ferhat’a...
Bu sözlere çok üzülen Ferhat, kendini kayalardan atarak intihar etmiş.
Bunu duyan Şirin de, koşarak gelmiş ve Ferhat’ın kendini attığı kayalardan aşağıya atlamış ve hemen oracıkta ölmüş.
Şimdi, Termal’in 3 km. batısındaki Yatakkaya’daki su kanalları bu efsaneyle tanımlanıyor.(muş)
***
Söylencelere çoğu kez söyleyenin de inanmadığını belirterek olayın aslına gelelim.
Yalova’nın tarihiyle ilgili bir çok kitapta, bu söylence sanki gerçekmiş gibi yer alıyor.
Oysa, gerçeğin bu anlatılanlarla hiçbir ilgisi yok.
Konuştuğum Akköylüler de zaten böyle bir söylenceyi hiç duymamışlar.
Bir kere su kanallarını, kaplıcaya soğuk su getirtmek için Doğu Roma (Bizans) İmparatoru İustinianos I yaptırmış. Yapım tarihi (527- 565) arası ...
Akköy ise, çok daha sonraları, Osmanlı döneminde kurulmuş...
Kısacası, su kanalları ile Akköy arasında, ya da bir başka deyişle, bu su kanalları ile Ferhat arasında yakından uzaktan bir ilişki yok.
Anadolu folklorunda, Ferhat ile Şirin öyküsü genellikle Amasya’ya aittir.
Esasen bu da doğru değildir.
Yeri gelmişken, onu da kısaca hatırlayalım.
Söylenceye göre, Selçuklular döneminde Amasya Valisi’nin kızı Şirin’e aşık olan Ferhat, Vali’den kızını ister. Vali, 18 km. uzaklıktaki suyu kente ulaştırması halinde, kızını vereceğini söyler.
Ferhat, Şahinkaya yönünden başlayıp, Kibrithane’ye kadar dağları delip, tüneller açarak, 39 günde suyu kente getirir.
Ancak, buna rağmen Ferhat yine de Şirin’e kavuşamaz.
Söylence böyle...
Amasya Valiliği, bu olayı bir heykelle ölümsüzleştirmeyi plânlamış ve durumu Kültür Bakanlığı’nın onayına sunmuştu. Sonucu bilmiyorum.
Şimdi, bu olayı irdeleyelim.
Amasya’da, Şahinkaya ile Kibrithane arasındaki kayalara oyulmuş su kanalları, yaklaşık bir insan boyu derinliğinde ve yaklaşık 120 sm. genişliğinde..Ferhat, söylenceye göre, 39 günde 18 km. kaya delmiş... Yani iki günde 1 km...Bir günde 500 metre kayayı parçalayarak su kanalı yapmış. Bu da , hiç uyumadan ve dinlenmeden , bir saatte 21 metre kayanın delinmesi demek. O zamanlar kaya delme makinesi da hak getire... Eeee, kazma ile bu iş nasıl olacak ?
Bence, olayın hiçbir mantığı yok.
Kanaatimce, bu olay doğru değil.
Sonradan yaratılmış bir öykünme...Bir mitos...Yani söyleyenin kendisinin de inanmakta zorluk çektiği hayalî, alegorik bir hikâye…..
Gerçekte bir halk öyküsü olan Ferhat ile Şirin, konusunu Hüsrev ü Şirin isimli bir mesneviden alır.
Hüsrev ü Şirin, İran edebiyatında Sasani Hükümdarı 2 nci Hüsrev ( Pervez) ile karısı Ermeni Melikesi Şirin’in efsanevi aşklarını konu alan bir grup mesnevinin ortak adıdır.
Öykü kısaca şöyledir:
Sasani Hükümdarı IV ncü Hürmüz’ün oğlu Hüsrev, arkadaşı Şavur’un anlattıklarını duyunca Ermeni Melikesi Mehin Banu’nun güzel yeğeni Şirin’e, Şirin de resmini gördüğü Hüsrev’e aşık olur.
İki sevgili çeşitli maceralardan sonra birbirlerine kavuşurlarsa da, bir süre sonra ayrılırlar.
Ardından Rum hükümdarının kızı Meryem ile evlenen Hüsrev, daha önce yitirmiş olduğu tahtını yeniden ele geçirir. Ermeni Melikesi Şirin ise Hüsrev’in Meryem ile mutlu olduğunu görüp sessizce kasrına kapanır. Bu arada kasra bir su yolu, çeşme ve havuz yapan Ferhat da Şirin’e aşık olur.
Bunu duyan Hüsrev, yaşlı bir kadının aracılığıyla Ferhat’a, Şirin’in öldüğü haberini gönderir.
Bu habere inanan Ferhat, kendini dağdan atıp canına kıyar.
Aynı günlerde Meryem de ölür.
Hüsrev ile Şirin yeniden birbirlerine kavuşurlar.
Ne var ki, bu mutluluk yine uzun sürmez.
Meryem’in oğlu Şiruye, Şirin’e göz koymuştur. Bir adam gönderip Hüsrev’i hançerletir. Şirin de Hüsrev’in tabutu başında kendini öldürür.
Gerçek yaşamdan alınmasına rağmen, daha sonra efsane haline gelen Hüsrev ü Şirin öyküsü, ilk kez Firdevsi’nin ŞEHNAME’sinde anlatılmıştır.
Edebi bir biçime Senayi’yle, en olgun biçimine de Nizami’yle kavuşmuştur.
Öyküyü Türk edebiyatında Ali Şir Nevai Ferhad ü Şirin; Harimi, Arif Çelebi ve Nakam Ferhad ile Şirin; Şani, Lamii Çelebi ve Ömer Baki Ferhadname; Ahi de Hikaye-i Şirin ü Perviz ve Rivayet-i Gülgun u Şebdiz adıyla kaleme almışlardır.
Ferhat ile Şirin, konusunu Hüsrev ü Şirin öyküsünden almış, çeşitli varyasyonlarla Anadolu, Balkanlar, İran, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkmenistan’a kadar yayılmıştır.
Ferhad ile Şirin öyküsü Karagöz oyunu olarak da işlenmiştir. Ama bu oyunlarda iki sevgili, başlarından geçen birçok olaydan sonra birbirlerine kavuşur. Konusu divan edebiyatından kaynaklandığı için; yazma ve basma kitaplardan okunan halk öyküleri arasına girer.
Konuya, Yalova Termal’deki su kanallarından geldik.
Açıkça görülüyor ki, bu su yolunun yapımının Akköy’de yaşadığı varsayılan Ferhat ve Şirin’e bağlanması, tarihi bir realite değil, bir hayal ürünüdür.
Termal’deki su yollarını Doğu Roma (Bizans ) İmparatoru İustinianos I ( 527-565) yaptırmıştır; Akköy’le de, Ferhat ve Şirin’le de yakından uzaktan ilgisi yoktur.
Kaç yıl oldu hatırlamıyorum, dönemin Termal Kaymakamı (günümüzde Rize Valisi) Kasım Esen, Yalova Gazetesi sahibi Hayri Tezcan ile dağda saatlerce yürümüş ve bu su yolunu bularak resimlemiştik.
Masa başında, sadece hayal dünyasında yaşarak, hikâye yazar gibi tarih yazılmaz.
Ya da, başka yerde geçen bir olay aynen sahiplenilip, olduğu gibi bir başka yere mal edilmez.
Atatürk’ün, Yalova’da, 16/17 Ağustos 1931 gecesi, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ne yazdığı açıklamanın bir bölümünü hatırlamanın zamanındır:
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alabilir.”
www.ahmetakyol.net