Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Atatürk Döneminde Neler Oldu

Yazının Giriş Tarihi: 07.11.2005 09:56
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.11.2005 09:56

10 Kasım 2005 günü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 67 nci yıldönümü…


Şüphesin onun manevî varlığı, sonsuza kadar Türk Milleti’nin beka ve bağımsızlığının teminatı olarak içimizde yaşayacak ve kalplerimize ışık tutarak bize daima doğru yolu gösterecektir.


Göstermelidir.


Onun ortaya koyduğu düşünceleri ve gerçekleştirdiği eylemleri, bağımsızlık ve uygarlık savaşı veren bütün uluslar için hedef gösteren bir meşale olmuştur.


Bu durum bizim için de böyledir.


Böyle olmalıdır.


Böyle olmalıdır dememin nedeni, Atatürk ilke ve inkılâplarının dışında yol arayanların ya da bunları yozlaştırmaya çalışanların olmasıdır.


Tarihi bilmeden, okuyup- öğrenmeden, Atatürk’ü ve onun dönemini küçümseyenler var.


Günümüzde Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu aklımızın bir köşesinde tutarak, Atatürk döneminde yapılanları kısaca hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum.


Atatürk diyor ki:
“Tam bağımsızlığı sağlayabilmek için yegâne hakiki kuvvet, en kuvvetli temel, o devletin ekonomisidir.”


Bağımsızlık savaşının en kızgın döneminde, Atatürk’ün savaş sonrası bağımsız yeni Türkiye Devleti’nde uygulanması gereken ekonomi politikasının hazırlanması için özel bir heyet kurması son derece ilginçtir.


Heyetin başkanı Ziya Gökalp’ti ve Atatürk, Ankara garında bir vagonda çalışan heyete zaman zaman katılıyor, heyettekilerin görüşlerini dinliyor, kendi görüşlerini onlara aktarıyordu.


Cumhuriyet ilân edilmeden sekiz ay önce, 17 Şubat 1923’te , İzmir’de İktisat Kongresi toplaması ve ekonomi politikasının çiziminde geniş kitlelerin eğilimlerini tespit etmeye çalışması da çok önemliydi.


Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığında en önemli faktörün, ekonomik bağımsızlık olduğuna inanıyordu ; Tüm çalışmaları da bunun gerçekleşmesi içindi.


Atatürk, yabancı sermayeye karşı olmadığını söylerken temel kuralını da ortaya koymuştu. Temel kural, karşılıklı saygı ve yararlanmaydı. Bunun tartışması olamazdı. Çünkü, ekonomik bağımsızlık, ana amaç olan tam bağımsızlıkla eş anlamlıydı.


1 Mart 1924’te yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk bütçesi, sadece 118 milyon liraydı.
Hazinenin hiç altın ve döviz stoku yoktu.
İhracat çok düşük, devletin gelirleri çok azdı.
Ülkede paranın değerini koruyacak bir yasa yoktu. Türk parasının değerini, arz ve talep dalgalanmaları belirliyordu.
Ülkeden para çıkartılması herhangi bir koşula bağlı değildi.
İthalatta herhangi bir kısıtlama yoktu. Dileyen dilediği malı ithal edebiliyordu.


Ulusal bağımsızlığı ilke edinen, bu nedenle yüksek bir siyasi prestije sahip Cumhuriyet hükümeti, resmi döviz alımlarını durdurdu.
Yurt dışına para çıkarma serbestisine son verdi.
İthalatı lisansa ve kotalara bağladı.
Gümrük vergilerini artırdı.
Azınlıkların elinde olan malî ve ticarî piyasalarda, ulusal çıkarları koruyan yeni vergi ve kısıtlamalar getirdi.
Türk parasını serbest döviz olmaktan çıkardı.


Milli paranın Türkler’in yönetimine geçmesini isteyen Atatürk, 1930’da T.C.Merkez Bankası’nı kurdu, bankanın hisselerini de Türk bankaları ile devlet memurlarına dağıttı.


1931’de 6 127 kilograma ulaşan T.C. Merkez Bankası altın mevcudu, 1938’de 26 190 kilograma ulaştı.


Düyûn-u Umumi Borçları’nın, 1933’te yapılan antlaşmaya uygun olarak ödenmesi sürdürüldü.


Ödemeler dengesi ile devlet bütçesi dengesini kurarak korunmasını sağladı ve fiyat istikrarının bozulmasını da kesin kararlarla önledi.


Atatürk’ün görüşüne göre, Türk bankacılığı da Türkler’in yönetiminde ve mülkiyetinde olmalıydı. O, yabancı bankaların Türkiye’de çalışmasına karşı değildi ama, Türk mevduatının büyük çoğunluğunun yabancı bankalar elinde olmasını da uygun görmüyordu. Örneğin, cumhuriyetin ilk yıllarında mevduatın yaklaşık % 70’i yabancıların elindeydi.


Atatürk’ün Türk Bankacılığı’nı millileştirme karar ve düşüncesinin sonucu olarak, 1924’te T.İş Bankası kuruldu. Bunları aralarında Eti Bank, Emlâk ve Etyam (Emlâk Bankası), Sümerbank, Sanayi Maadin gibi bankaların da bulunduğu 40 milli banka takip etti. Milli bankalar, 1937’de mevduatın % 81’ini ele geçirdiler.


Ziraat Bankası ve onun denetimi altındaki Emniyet Sandığı’nın mevduatını 7 yıl içinde 72,5 milyon liraya, yani Türkiye bütçesinin neredeyse yarısına yakın bir düzeye çıkardı.


1925 – 1927 arasında enflasyon % 1 oldu. Bazı ürün fiyatlarında ucuzlama görüldü.


Türk lirası bazı yabancı paralar karşısında değer kazandı. Örneğin o dönemin en güçlü paralarından olan Fransız Frangı 1924 yılında 9,5 kuruş iken, 1929 yılında 7,7 kuruşa, 187 kuruş olan ABD doları 127 kuruşa düştü.


Türkiye 1924 yılında, 50,8 milyon dolar ihracata karşılık 86,9 milyon dolar ithalat yaparak yılda 36 milyon dolar dış ticaret açığı veriyordu. Bu açık 1931 yılında 0,3 milyon dolara düşürüldü.


1936 yılında Türkiye, 20,1 milyon dolar dış ticaret fazlası veriyordu ve böyle bir olay, ilk kez gerçekleştiriliyordu. 1938 yılında 28,3 milyon dolar döviz stoku birikmişti.


Türkiye Cumhuriyet, bağımlılık doğuracak hiç dış borç almadı. Kibrit tekeli ve demiryollarını devletleştirmek için alınan borçlar kısa zamanda ödendi.


Yoksulluğun yarattığı aşırı gereksinim ve malî yetersizliklerin ağır baskısına karşın karşılıksız para basılmadı ve 1938’e kadar denk bütçe gerçekleştirildi.


Türkiye, 1923 – 1938 yılları arasındaki 15 yılda, tüm yoksunluklara karşın, yılda ortalama % 9 ekonomik büyüme sağladı, üretimi artırdı, ulusal ticareti geliştirdi.


Atatürk döneminde yaratılan ulusal birikim, daha sonraki dönemlerde, uygulanan dış kaynaklı politikalarla hızlı bir biçimde ortadan kaldırılmaya başlandı.


Ve bugünlere geldik.
Atatürk’ü toprağa verişimizin üzerinden 67 yıl geçti.


Bugün, Türk toplumuna karşı devletin en önemli görevi; Atatürk ilkeleri çerçevesinde, milli ekonomik sistemin bütün fonksiyonlarının yönlendirilmesini ve düzenlenmesini sağlayacak hedeflerin saptanması, ana ilkelerin konması ve genel bir ekonomik politikanın açıklıkla belirtilmesi ile zaman, mekân itibariyle önemli ve büyük ekonomik faaliyetleri ( hiçbir uluslar arası kuruluş veya devletin güdümü olmadan ) koşullara göre saptayarak gerçekleştirmektir.


Bilmem anlatabildim mi ?



Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.