Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Atatürk, Devlet Ve Parti

Yazının Giriş Tarihi: 08.11.2021 09:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.11.2021 09:10

Bürokrat ve siyasetçi Hasan Rıza Soyak, uzun yıllar Atatürk’ ün maiyetinde görev yapmıştı. Ankara'daki görev yılları 1922 yılında TBMM'de kâtip olarak başladı. Bu görev, kendisini sürekli olarak Mustafa Kemal'in yakınında tutuyordu. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, 1924 yılında kendisini mutemet olarak Çankaya Köşkü'ne aldı. 1927 yılında özel kalem müdürü, 1932 yılında genel sekreter vekili, 1934 yılında genel sekreter oldu ve bu görevi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümüne kadar sürdürdü. Genel sekreterlik görevini yürüttüğü sırada V. dönem Burdur milletvekilliği yaptı.

10 Kasım 2021 Çarşamba günü, Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucusu Gazi Mustafa Atatürk’ ün vefatının 83’ üncü yıldönümü. Bu vesileyle Hasan Rıza Soyak’ın bir anısına yer vereceğim.

***

Atatürk, bir sabah derhal İzmir’e gitmek istediğini söyleyerek hazırlık yapmamızı emretti. Seyahatlere çıkarken ekseriya maksadını da bildirirdi, bu sefer hiç sebep göstermedi.

Hazırlandık, hemen o akşam yola çıktık. İzmir’de Kordonboyu’ ndaki Naim Palas’a indik. İlk akşam yemeğine bazı zatlar ile beraber Vali Kazım Dirik ve Cumhuriyet Halk Fırkası müfettişi, Balıkesir Milletvekili Hacım Muhittin Çarıklı da davetliydi.

Sofra, sokak kapısından girince sağa düşen salonda kurulmuştu. Zaten orası yemek salonu olarak kullanılmaktaydı. Atatürk saati gelince üst kattaki yatak odasından inip konukları ile beraber bu salona girdi. Ben de büyük holde bir koltuğa oturdum, dinleniyordum. Oturduğum yerden sofradakiler görünmüyor, fakat konuştukları işitiliyordu. Birden bire Atatürk’ün sesi yükseldi:

“Paşa hazretleri, burada vali yani devletin temsilcisidir; koskoca vali-i âlişan! Burada ben bile onun kararlarına göre hareket etmek mecburiyetindeyim. Meselâ bana bugün sokağa çıkma diyebilir ve ben buna uyarım, uymak zorundayım. Çünkü buranın asayişinden, idaresinden, her şeyinden o sorumludur.”

Hiddetli olduğu belliydi. Ne olmuştu, niçin ve kime kızmıştı? İlk anda anlayamadım. Bir ara benim ismimin de söylendiğini duydum, arkasından bir sofracı geldi “Atatürk sizi istiyor,” dedi.

Kalkıp salona girdim, her zaman olduğu gibi sofranın deniz tarafındaki başında oturuyordu. Sağında Vali Kazım Dirik, onu yanında da Hacim Muhittin Bey vardı.

“Bak çocuk!” dedi, Hacim Muhittin Çarıklı’ yı göstererek,

“Beyefendi parti müfettişliğinden çekilecekler. Senden Parti Genel Sekreterliği’ne bir istifa mektubu yazmanı rica ediyorlar.”

Biraz durdu. Çarıklı’ ya baktı, “Bunu telgraf yapsak daha iyi olmaz mı beyefendi?” dedi. Çarıklı kabul yollu başını eğdi, tekrar bana döndü,

“Hadi böyle bir telgraf hazırla, getir! Beyefendi imza edeceklerdir,” emrini verdi. Tabii telgraf yazıldı, imzalandı ve çekildi.

Ertesi gün uykudan uyandığını haber alınca yanına girdim. Gece olup biteni anlattı:

“Bu büyük bir derdimizdir çocuk! Bak sana izah edeyim. Ankara’da kulağıma gelen bazı dedikodulardan Vali Kazım Paşa ile Parti Müfettişi Hacim Muhittin Bey arasında bir geçimsizlik olduğunu fark ettim. Hacim Muhittin Bey’in mebusluk ve parti müfettişliği sıfatlarına dayanarak Kazım Paşa’ya hükmetmek sevdasına kapılmış olmasından şüphelenmiştim.

Buraya işte bunun için, yani durumu yakından görüp incelemek için geldim. Daha ilk temasımda şüphemin yerinde olduğunu hissettim. Hele akşam sofraya otururken Hacim Muhittin Bey’in kendisine yer göstermiş olmasına rağmen, valiye hükmetmeye davrandığını görünce artık dayanamadım. Böylece bildiğin netice meydana geldi.”

Birkaç dakika sustu, düşündü tekrar konuşmaya başladı:

“Efendim, vali bulunduğu vilâyette devletin temsilcisidir. Oranın her halinden kanunen o sorumludur. Parti müfettişinin ise orada kanunî ve resmî hiçbir şeklinde sorumluluğu yoktur. Onun vazifesi, nihayet, parti işlerini düzenlemekten ibarettir, icra işlerine müdahale edemez, etmemesi lazımdır.

Eğer parti müfettişi, valiye hükmeden bir duruma gelirse orada devlet işleri ve otoritesi, kanunen sorumsuz bir adamın eline geçmiş demektir ki böyle bir hal, devlet idaresinde zararları ölçülmeyecek kadar büyük bir felâket, bir fecaat olur. Parti reisleri için de hal aynıdır.”

Burada biraz durdu. Gözleri dalgınlaşmış, yüzü hüzünlü bir hal almıştı.

“Çocuk, bilir misin ki İttihat ve Terakki’nin başarısızlığa uğramasının en önemli sebeplerinden biri, idareyi sorumlulardan ziyade, sorumsuzların eline bırakmış olmasıdır. Bu yüzden ülkenin her bakımdan ne kadar büyük, ne kadar ağır zararlara uğradığını biliyoruz.”.

(Necati Çankaya, Örnek İnsan M. Kemal Atatürk S, 201-203)

Türk Kurtuluş Savaşı’ nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ü saygı ve minnetle anıyorum, mekânı Cennet olsun, nur içinde yatsın.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.