Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999 günü, Ankara’daki evinin önünde, bombalı bir suikasta kurban gitti.
Ahmet Taner Kışlalı, Tokat`ın Zile ilçesinde 10 Temmuz 1939'da doğmuştu.Kilis Kemaliye İlkokulu'ndan sonra, Kilis Orta Okulu'nu ve Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdi.
Kışlalı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra 1962-63 yılları arasında Yenigün Gazetesi'nde yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1968-72 yılları arasında öğretim görevlisi olan Ahmet Taner Kışlalı, 1967 Paris Hukuk Fakültesi'nde doktorasını yaptı. Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak akademik yaşamına atıldı. 1988 yılında da profesör olan Ahmet Taner Kışlalı, 1977'de Cumhuriyet Halk Partisi`nden 5. Dönem İzmir Milletvekili seçildi. Kışlalı, Bülent Ecevit tarafından kurulan 42. Hükümet'te 1978-79 yıllarında Kültür Bakanı olarak görev yaptı.
12 Eylül sonrasında üniversiteye dönen Kışlalı, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde siyaset bilimi dersleri verdi. Ahmet Taner Kışlalı, aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesi'nde 'Haftaya Bakış' başlığıyla köşe yazıları yazıyordu. Bu köşesinde Kemalizmi, laikliği, demokrasiyi, insan haklarını savunan ve eğitime önem veren yazılar yazdı.
Kışlalı, 1971'de "TRT Bilimsel başarı Ödülü"nü aldı.
Kışlalı, 9 Eylül 1995'te geçirdiği trafik kazasında, 28 mayıs 1968'de evlendiği ilk eşi Nilgün Kışlalı öldü, kendisi ağır yaralı olarak kurtuldu. İlk eşi Nilgün Hanım'dan Dolunay ve Altınay adında iki kız çocuğu olan Kışlalı'nın ikinci eşi Nilüfer Kışlalı'dan da Nilhan Nur adında bir aylık bir kız çocuğu vardı.
Atatürkçülüğün yılmaz savunucusu sayın Kışlalı’yı saygı ve rahmetle anıyor; onun 27 Ocak 1999 tarihinde Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazının bir bölümünü güncelliğine binaen yayınlıyorum:
“Balo Maskesiz Olsun
Kimileri ortaoyununu maskeli balo ile karıştırıyor. Ortaoyunu güldürür, bu güldürmüyor. Maskeli balonun bir gizemi vardır, bu ise sadece çirkinlikleri gizliyor.
Kimileri maskelerin ardındaki gerçeği bilmiyor. Kimileri ise bildiği halde susuyor. Ya çıkar gereği…Ya da korkudan…
Balo maskesiz olmalı ki, kimin kiminle dans ettiği bilinsin. Maskeler inmeli ki o maskelerin ardındaki suratları beğenmeyenler, aldatılmaktan kurtulsun!..
**
Önce, bir romancımızın son kitabının 50 bin adet basıldığı yazıldı. Arkasında kısa sürede 100 binlik bir satışın gerçekleştiği açıklandı.
Derken, çıktığı günden beri ikinci cumhuriyetçi çizgisini korumaya özen gösteren Aktüel dergisi, o romancıyı Türkiye’nin “bir numaralı aydını” ilân etti. Bu romancının adı Orhan Pamuk’tu. Ben bu 'Büyük' (!) yazarımızın bir romanını okumayı denemiştim. Başladığım şeyi bitirme konusundaki tüm inatçılığıma karşın, bitirememiştim. Ama 'Kara Kitap' basında öylesine övüldü ki ikinci bir deneye girişmekten kendimi alamadım. Ve o çabamda da daha yarıya gelmeden havlu atmak durumunda kaldım. Tahsin Yücel ve Emin Özdemir gibi, çok saydığım isimlerin bu yazarla ilgili oldukça ağır eleştirilerini anımsadım. Ama beğenenlerin de 'beğenme hakkı' na saygı duydum. Ta ki... Bir okurum 'Kara Kitap' ta gizlenmiş bir bölüme dikkatimi çekinceye kadar.. 'Çocukluğunda kız kardeşi ile tarlada karga kovalayan sapık bir padişah' gibi bir anlatım vardı bu bölümde!
****
Prof. Çetin Yetkin yönetiminde, 'Müdafaa-i Hukuk' adlı çok değerli aylık bir dergi çıkıyor. İlginç bir rastlantı olarak, derginin Aralık 1998 sayısında, Prof. Fahir İz' in bir incelemesi yayımlandı: 'O. Pamuk'taki Atatürk Anlayışı...' Meğer benim artık okumayı denemediğim kitaplarında daha neler varmış! İşte birkaç örnek: 'Sonra kasaba alanına dolanır, Atatürk heykeline sıçan güvercinleri ayıplar...' 'Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu...' 'Atatürk'ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu...' 'Sonra bir cumhuriyet, Atatürk, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz...' Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve 'hiç gerekmediği halde' Atatürk 'e sataşıldığını saptamış. Şöyle diyor: 'Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tatmin edilmemiş olur!' Kim bilir, belki de Orhan Pamuk'un 'en birinci aydın' ilan edilmesinde, bu incelemenin de büyük katkısı olmuştur!
****
Ben, inandıklarını açıkça savunanlara hep saygı duymuşumdur.. O düşüncelere karşı olsam bile! Ama o yürekliliği gösteremeyip de bunu sinsice yapmaya çalışanlara.. oraya buraya 'bityeniği' sokuşturanlara.. hep tiksinerek bakmışımdır. Bunu hep zayıf bir kişiliğin, zavallı bir ruh halinin yansıması olarak görmüşümdür. Oyun maskesiz oynanmalıdır! Çirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tüm 'gerçek aydınlar' görev saymalıdır.. En başta da Cumhuriyet gazetesi görev saymalıdır! Ve de Pamuk adlı yazarı, isteyen okumalı, isteyen sevmelidir.. Ama ne olduğunu, kim olduğunu bilerek!.. Maskenin arkasındaki gerçek yüzü görerek!.. “
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Akyol
Ahmet Taner Kışlalı
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999 günü, Ankara’daki evinin önünde, bombalı bir suikasta kurban gitti.
Ahmet Taner Kışlalı, Tokat`ın Zile ilçesinde 10 Temmuz 1939'da doğmuştu.Kilis Kemaliye İlkokulu'ndan sonra, Kilis Orta Okulu'nu ve Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdi.
Kışlalı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra 1962-63 yılları arasında Yenigün Gazetesi'nde yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1968-72 yılları arasında öğretim görevlisi olan Ahmet Taner Kışlalı, 1967 Paris Hukuk Fakültesi'nde doktorasını yaptı. Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak akademik yaşamına atıldı. 1988 yılında da profesör olan Ahmet Taner Kışlalı, 1977'de Cumhuriyet Halk Partisi`nden 5. Dönem İzmir Milletvekili seçildi. Kışlalı, Bülent Ecevit tarafından kurulan 42. Hükümet'te 1978-79 yıllarında Kültür Bakanı olarak görev yaptı.
12 Eylül sonrasında üniversiteye dönen Kışlalı, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde siyaset bilimi dersleri verdi. Ahmet Taner Kışlalı, aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesi'nde 'Haftaya Bakış' başlığıyla köşe yazıları yazıyordu. Bu köşesinde Kemalizmi, laikliği, demokrasiyi, insan haklarını savunan ve eğitime önem veren yazılar yazdı.
Kışlalı, 1971'de "TRT Bilimsel başarı Ödülü"nü aldı.
Kışlalı, 9 Eylül 1995'te geçirdiği trafik kazasında, 28 mayıs 1968'de evlendiği ilk eşi Nilgün Kışlalı öldü, kendisi ağır yaralı olarak kurtuldu. İlk eşi Nilgün Hanım'dan Dolunay ve Altınay adında iki kız çocuğu olan Kışlalı'nın ikinci eşi Nilüfer Kışlalı'dan da Nilhan Nur adında bir aylık bir kız çocuğu vardı.
Atatürkçülüğün yılmaz savunucusu sayın Kışlalı’yı saygı ve rahmetle anıyor; onun 27 Ocak 1999 tarihinde Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazının bir bölümünü güncelliğine binaen yayınlıyorum:
“Balo Maskesiz Olsun
Kimileri ortaoyununu maskeli balo ile karıştırıyor.
Ortaoyunu güldürür, bu güldürmüyor.
Maskeli balonun bir gizemi vardır, bu ise sadece çirkinlikleri gizliyor.
Kimileri maskelerin ardındaki gerçeği bilmiyor.
Kimileri ise bildiği halde susuyor.
Ya çıkar gereği…Ya da korkudan…
Balo maskesiz olmalı ki, kimin kiminle dans ettiği bilinsin. Maskeler inmeli ki o maskelerin ardındaki suratları beğenmeyenler, aldatılmaktan kurtulsun!..
**
Önce, bir romancımızın son kitabının 50 bin adet basıldığı yazıldı. Arkasında kısa sürede 100 binlik bir satışın gerçekleştiği açıklandı.
Derken, çıktığı günden beri ikinci cumhuriyetçi çizgisini korumaya özen gösteren Aktüel dergisi, o romancıyı Türkiye’nin “bir numaralı aydını” ilân etti.
Bu romancının adı Orhan Pamuk’tu.
Ben bu 'Büyük' (!) yazarımızın bir romanını okumayı denemiştim. Başladığım şeyi bitirme konusundaki tüm inatçılığıma karşın, bitirememiştim.
Ama 'Kara Kitap' basında öylesine övüldü ki ikinci bir deneye girişmekten kendimi alamadım. Ve o çabamda da daha yarıya gelmeden havlu atmak durumunda kaldım.
Tahsin Yücel ve Emin Özdemir gibi, çok saydığım isimlerin bu yazarla ilgili oldukça ağır eleştirilerini anımsadım. Ama beğenenlerin de 'beğenme hakkı' na saygı duydum.
Ta ki... Bir okurum 'Kara Kitap' ta gizlenmiş bir bölüme dikkatimi çekinceye kadar.. 'Çocukluğunda kız kardeşi ile tarlada karga kovalayan sapık bir padişah' gibi bir anlatım vardı bu bölümde!
****
Prof. Çetin Yetkin yönetiminde, 'Müdafaa-i Hukuk' adlı çok değerli aylık bir dergi çıkıyor. İlginç bir rastlantı olarak, derginin Aralık 1998 sayısında, Prof. Fahir İz' in bir incelemesi yayımlandı:
'O. Pamuk'taki Atatürk Anlayışı...'
Meğer benim artık okumayı denemediğim kitaplarında daha neler varmış!
İşte birkaç örnek:
'Sonra kasaba alanına dolanır, Atatürk heykeline sıçan güvercinleri ayıplar...'
'Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu...'
'Atatürk'ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu...'
'Sonra bir cumhuriyet, Atatürk, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz...'
Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve 'hiç gerekmediği halde' Atatürk 'e sataşıldığını saptamış. Şöyle diyor:
'Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tatmin edilmemiş olur!'
Kim bilir, belki de Orhan Pamuk'un 'en birinci aydın' ilan edilmesinde, bu incelemenin de büyük katkısı olmuştur!
****
Ben, inandıklarını açıkça savunanlara hep saygı duymuşumdur.. O düşüncelere karşı olsam bile!
Ama o yürekliliği gösteremeyip de bunu sinsice yapmaya çalışanlara.. oraya buraya 'bityeniği' sokuşturanlara.. hep tiksinerek bakmışımdır.
Bunu hep zayıf bir kişiliğin, zavallı bir ruh halinin yansıması olarak görmüşümdür.
Oyun maskesiz oynanmalıdır!
Çirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tüm 'gerçek aydınlar' görev saymalıdır.. En başta da Cumhuriyet gazetesi görev saymalıdır!
Ve de Pamuk adlı yazarı, isteyen okumalı, isteyen sevmelidir.. Ama ne olduğunu, kim olduğunu bilerek!.. Maskenin arkasındaki gerçek yüzü görerek!.. “