Arama kurtarma konusunda eğitmen ve danışman Atilla Ulaş Japonya’da yaşanan deprem felaketinin ardından bir açıklama yaparak, “Yalova’nın Japonya’dan farkı nedir?” ve “Yalova Acil Durumlara ne kadar hazır?” sorularına açıklık getirdi.
Haber Giriş Tarihi: 29.03.2011 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak:
Haber Merkezi
yalovamiz.com
1999 Marmara Depreminde geldiği Yalova’da Dağcılık İl Temsilciliği, AKDF Kurucu yönetim Kurulu başkanlığı, AB Marmara Depremi Eğitim ve Rehabilitasyon projesi Afet bilinçlendirme koordinatörlüğü gibi görevlerde bulunan Atilla Ulaş’ın açıklamaları şöyle;
“YALOVANIN JAPONYA’DAN FARKI NEDİR?
Bu sorunun yanıtı acaba depremlerin büyüklüğünde mi, halkın hazırlığında mı, yoksa acil durum yönetimine bütüncül bakıştamı? Bunu anlayabilmek için ne Japonya ya gitmeye gerek var nede izlemeye. Ülkemize Yalova’mıza bakalım, bu konularda nerede soralım ve yüzleşmeyi bilelim yeter.
AFET NEDİR? KİM AFET?
Geleneksel olarak deprem, sel, çığ gibi doğa olayları afet diye tanımlanır. Oysa bu olayların hepsi bizim bir canlı varlık olduğunu unuttuğumuz Dünyanın ihtiyacı olan meteorolojik, sismik hareketlerdir. Bu olaylar olmaz ise Dünya ölür. Yani dünyanın yaşaması ve aslında bizim canlı bir dünyada yaşamamız için gereken bu olaylara neden afet veya felaket deriz? Çünkü insanoğlu canlı varlık tanımlama sınırını kendisi ile belirlemiş, çizmiştir.Bu durum aslında insanın kendi felaketini getirir.Bu durumda insanoğlu üzerinde yaşadığı dünyanın canlı olduğunu ve hareket halinde olduğunu hesaba katmadığından evinden,köyünden,kasabasından,şehrinden,ülkesine kadar yanlış ve hatalı yerleşim planları,imarları gerçekleştirir.Sonuç; Felaket olan deprem sel vs değil insanın kendisidir.Yani korkunç olan japonya’daki deprem değil ,deprem riskini bilmelerine rağmen nükleer santral kurmaları ve dayanıksız yerleşimlere izin vermeleridir.Japonya’da korkunç ve afet olan deprem değil japonya’ nın afet ve acil politikasının çöküşüdür. Ayrıca çok kullanılan bir söylem vardır doğa intikam alıyor diye, oysa intikam insana has bir duygudur, doğanın temizliğinde yeri yoktur. Aslında bunun en iyi örneği yaban hayatında var hani şu insanlardan daha az zeki olan yaban hayvanlarında.Nasıl mı? Yaban hayvanları doğdukları andan itibaren tüm doğayı tanır,tanımlar ve yaşamını ona göre düzenler.Dolayısı ile insanlardan daha az zarar görürler,çünkü doğayı unutma şansları yoktur, bir parçasıdırlar.Oysa insan doğaya yabancılaştıkça göreceği zarar artar.
DOĞA OLAYLARINA ve ACİL DURUMLARA HAZIRLIK NASIL OLUR? ÜLKE YÖNETİM POLİTİKASINDA ACİL DURUM YÖNETİMİNİN YERİ VE HALKIN KATILIMI
İlk adım nerede yaşadığını yani nasıl bir iklim ve coğrafyada yaşadığını bileceksin ve ona göre mekanlarını kuracaksın.İnsan Her yerde yaşayabilir ve yaşamaktadır,yeterki doğaya uyumlu yaşasın. Evini,köyünü,kasabanı,şehrini kurduğun yerin coğrafi, iklimsel ve sismolojik özelliklerine göre planla ve kuralları uygula.Eğer baştan yanlışsa düzeltmeye öncelik ver ve yeniden düzenle. Ülkesel olarak devlet politikaları içinde afet ve acil durumu ön sıraya çek ve kanunlarını,yaptırımlarını kaynaklarını,teknolojini ,eğitimini seferber et. Acil durum yönetimlerinin etkili olabilmesi için %100 halk katılımı şarttır.Taban tavan ilişkisinin kurulamadığı ,plan ve çalışmaların bürokratik düzeyde yada bir avuç gönüllü düzeyinde kaldığı acil durum yönetimleri başarılı olamaz. Halk katılımı nasıl sağlanır.Çok basit ana okulundan…Eğitimden başlar,aile içinde devam eder.Aile bireyleri eğitim sürecinin her aşamasında acil durum ile ilgili ilk yardım,yangın önlem müdahalelerini öğrenmelidir.Evinde müdahale kitleri ,yangın tüpleri bulundurmalıdır. Bu eğitimleri alan ve donanımlı olan bireyler doğa olaylarında ve acil durumlarda hem kendisine yetebilecek hemde zararını minimuma indirecektir.Aynı zamanda bulunduğu yerleşimin Acil durum çalışmalarına her aşamada katılabilecek bilince sahip olacaktır.
MÜDAHALE
Doğa olayları ve acil durumlarda kurtarma amaçlı müdahaleyi tek yönlü ele alamayız.Tıpkı bütünleşik afet yönetimi anlayışında olduğu gibi (tabandan tavana,tavandan tabana) müdahalede de organizasyonların temelini birey oluşturur. Bu açıdan bakacak olursak Bir acil durum olayında müdahale ; İlk müdahale, Mahalli müdahale, Sektörelmüdahale, profesyonel müdahale olarak aşamalandırıp çeşitlendirebiliriz. İlk anda Halkın kendi kendine yaptığı müdahale “ilk müdahaledir” Eğitimli ve bilinçli bireylerle yapıldığında en etkili olanıdır ve maddi manevi zararın boyutunu engeller. Örnek:BOĞAZ İÇİ ÜNV. Kandilli rasathanesi Toplum Afet Gönüllüleri-TAG Mahalli müdahaleler ise daha organize ve önceden eğitimli müdahalelerdir .Eğer üyeleri acil durum olayının içinde iseler ilk birkaç saat etki gösteremezler ve ilk müdahaleci kapsamındadırlar.İlerleyen saatlerde organize olabilirler.Bu tür organizasyon daha çok komşu mahalle için verimli olabilir.Örnek:MAG-Mahalle Afet Gönüllüleri Ekipleri Sektörel müdahale ise yasal zorunluluk gereği orta ve büyük ölçekli işletmelerin kurduğu acil müdahale ekiplerinin müdahalesidir.Çalışma alanları daha çok işletme sınırları içinde geçerlidir. Profesyonel Müdahale kendi içinde çeşitlenir.Öncelikle sivil ve resmi olarak görebiliriz.Sivil ekipler profesyonel teknikle çalışan ve amatör ruhlu kuruluşlardır.Ulusal örnek Akut ve AKDF ,yerel örnek K77 (Yalova kurtarma derneği). Resmi ve profesyonel ekiplerin başında en efektif ve hazır olan itfaiyedir. Bunu afet ve acil durum müdürlüğü ekipleri, askeri ekipler ile muhtelif devlet kuruluşlarının ekipleri izler.
ULUSAL ÖLÇEKTE MÜDAHALEDE NE DURUMDAYIZ?
Türkiye de müdahale ekip ve organizasyon çalışmaları enflasyon düzeyine ulaşmıştır.1999 depreminden bu yana katlanarak artan bir örgütlenme söz konusudur.Arama ve kurtarmayı bilmeyen kalmayacak neredeyse.Fakat verilen eğitimlerin kalitesi ,içeriği ,tekniği ve mantalitesi tam oturmamıştır ve tartışılır.Çünkü eğitimlerin kaynakları ya yurt dışı deneyimlerinin olduğu gibi kopyalanması ile ya da deneyimsiz kişilerin yazdıkları ile sınırlı kalmaktadır.Bu da gerçek olaylarda ciddi sıkıntılara yol açmaktadır.
YALOVA ACİL DURUMLARA NE KADAR HAZIR?
1999 depreminden 2005 yılına kadar geçen süre içerisinde Yalova’ya yerleşip yaşadım. Hedefim Yalova’nın Afete hazırlık konusunda örnek il olmasını Yalovalılarla sağlamaktı. Epey yol kat edildi 5 yıl içinde. Ulusal ve sivil bir Müdahale platformu kurduk bunu Federasyona dönüştürdük. AKDF arama ve Kurtarma Dernekleri Federasyonu Yalova’da kuruldu ve halen Yalova merkezlidir. Ayrıca bildiğim kadarı ile Türkiye’nin en kapsamlı eğitim merkezinin Yalova’da AKDF ile kurmayı başardık. Ardından 2001 Kocaeli’nde bir workshop öne sürdüğüm mahalle insanının eğitilmesi ve donatılması fikri destek gördü projelendirildi. Bu projeyi Kocaeli’nden Yalova’ya taşıdıktan sonra ilk derneğin kurulmasına öncülük ettim. Yalova MAGDER ve Mahallerdeki MAG organizasyonları bu sürecin sonucudur. Tüm bu çalışmalar içerisinde Ulusal akademik çalışmalar ile Uluslar arası eğitimlerin bilgilerini Yalova’ya taşımaya devam ettim. Yalova müdahale anlamında özellikle deprem için hazırdır. Fakat bu çalışmalar süreklilik gerektirir. İzlediğim kadarı ile tüm bu organizasyonlar ivmesini yitirmeden başarılı bir şekilde devam etmektedir. Peki müdahale ağırlıklı sivil organizasyonların başarısı tek başına yeterlimidir? Tabiki hayır Acil durum yönetimi, acil durum olaylarının doğası gereği, önlem,hazırlık,zarar azaltma,müdahale,yeniden yapılanma aşamalarında bütünlük oluşturmak zorundadır. Eğer siz insanlara kanamayı durdurmayı , yangın tüpü kullanmayı öğretip, malzemeyi verip , yaşadığı yer ile ilgili önlem almasını teşvik etmiyorsanız bu çaba kuru kalacaktır.Bir şehirde, depremde yıkılabilecek bina sayısı azaltılmamış hatta yok edilmemişse buna rağmen kurtarıcı sayısı artırılmışsa burada ciddi bir mantalite hatası yada asıl görev ve sorumluluktan kaçma sorunu vardır.Ben kendi adıma şunu söyleyeyim “ 1994 yılından beri enkazlardan insanlarıkurtarmaya çalışıyorum ama görüyorum ki ,enkaz olabilecek binalar hala var ve riskini koruyor.O zaman şunu sorgularım devlet ve halk neden bu duruma izin veriyor ?” Söyleyeyim nedenini devlet sorumsuz halk ise cahil ve eğitimsiz değil, “bencil”. Kolektif yaşam ruhu ve inancına sahip bir halk depremde yıkılacak binalarda yaşamamak için örgütlü bir şekilde ne yapılması gerekiyorsa yapar.Yasa çıkması lazımsa çıkarttırır, ciddi yaptırımsa onuda ister, peşine düşer ,hesap sorar.Görüyorum ki bireylerimiz arama kurtarmacıkimliği , kahramanlık, marjinallik,statüko peşinde.Biz 1996 ‘da AKUT ‘u kurduğumuzda kahramanlık peşinde değildik.Zaten çoğumuz dağcı idik ve arama kurtarmayı yapıyorduk ,sadece bu çalışmalar yasal ve organize olsun istedik.Şimdi bakıyorumda bir zamanlar art niyetsiz kurduğumuz derneklerde bir statükoculuk , marjinallik,siyaset aracı yapma durumları,koltuk sevdaları almış yürüyor.Gönüllü çalışmalar önemli değerlerdir ve bu tür kaygılarına alet edilmemelidir. Özellikle yaşamsal değerlere… 1999 Depreminden sonra afet ve acil durum konularında ulusal ve uluslararası eğitim ve seminerlere Yalova’dan resmi ve sivil çok insan katıldı. Bunların çoğunda vardım. 2002 Yılında Hollanda’da katıldığım bir eğitim programında Yalovalı yerel yönetim temsilcilerinin, Hollandalıların yaşadığı afetlerden çıkardığı dersler sonucunda, afet yönetimini nasıl yaptıklarına değil ne kadar malzeme koparırız derdine düştüklerine tanık oldum. Oysa Hollandalılar sürekli şunu vurgulamaya çalışıyordu “önce önlem, sonra müdahale”. Yalova halkı ve yerel yönetimi ile kamu yönetimi 1999 dan ders çıkardı belki ama dersin öğretilerinde, öncelik sırasını işine geldiği gibi değiştirdi. “önce kurtar, sonra bakarız” oldu.
AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİNDE ULUSAL DURUM
Türkiye’de 1999 dan beri afet yönetimi kaç kez isim, yönetmelik,logo, idareci değiştirdi isterseniz bir araştırın.Kaç kez organizasyon değişikliği yaşadı ve Geldiği nokta nedir? Nacizanegözlem ve yaşadıklarım şunu gösteriyor .Gerçek çözüm ve sorumluluklardan kaçan devlet bir kılıf uydurup, zırt pırt biri oturmadan yeni bir sistem,yönetmelik değişikliğine gidiyor. Hatırladığım kadarı ile 2010 baharında Ankara’da Afet ve Acil Durum Yönetimi başkanlığı bir akreditasyon toplantısı düzenledi.Orada sorduğum bir soru vardı “sizi kim akredite edecek?”. Yılların deneyimine sahip sivil savunma,afet işleri personelinin bugün nasıl sağa sola savrulduğunu, iyi kötü çalışan ilgili teşkilatların içinin nasıl boşaltıldığını,çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin temelve esaslarının gerçeklikle örtüşmediğine tanık olursanız bu soruyu sorarsınız. Şunu görüyorum ve şunu söyleyebilirim, mevcut durumda sivil müdahale örgütlenmeleri, asıl bu konuda birinci derecede sorumlu olan devletin, taşeronu yapılmış durumda. Yani hem kurtarsın diye devlete vergi ver, hem de kendi işini kendin gör durumundayız. Ortaya çıkan sonuç; Binalar yıkılmaya devam edecek, birileri kahraman olacak, devlet “benim sorumluluklarım belli benden bu kadar , sağlam bina yapsalardı ve otursalardı” diyecek ve sonrada televizyon ekranlarına bakıp korkunç deprem , korkunç sel yorumları yapılacak. Korkunçuz ,korkunç.
Tavsiyelerim;
• Siyasetçilerinizi seçerken, doğa olayları ve acil durum olaylarına yönelik yönetim politikaları var mı sorun ve bakın sadece kurtarmamı yaptıracak yoksa yaşadığınız şehrin her türlü alt yapı,üst yapı planlarını doğa olayları ve acil durumlara göre mi düzenleyecek. • Kamu ve yerel yönetimini, afet ve acil durumları kriter alan önleyici uygulama ve düzenlemelere zorlayın • Eviniz ve ailenizi acil durumlar için eğitim ve donanımlarla hazırlayın • Yaşadığınız dünyanın bir canlı olduğunu ve hareket halinde olduğu bilinci ile yaşamınızı kurun. • Doğa olaylarından korkmayın, doğal olmayan, insan kaynaklı, felaket potansiyeli taşıyan, teknolojilerden, tesislerden korkun. • Her duyduğunuz bilgi ve tanımlamayı ezberlemeyin, sorgulayın, bakın yaşamın içinde karşılığı var mı,bilgi kirliliği tuzağına düşmeyin. • Ve unutmayın bir lpg tüple, bir nükleer santralin riskini aynı gören beyinler daha korkunçtur. İnsanın afetleşmediği bir dünyamız olsun.”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
“Yalova’nın Japonya’dan Farkı Nedir?”
Arama kurtarma konusunda eğitmen ve danışman Atilla Ulaş Japonya’da yaşanan deprem felaketinin ardından bir açıklama yaparak, “Yalova’nın Japonya’dan farkı nedir?” ve “Yalova Acil Durumlara ne kadar hazır?” sorularına açıklık getirdi.
1999 Marmara Depreminde geldiği Yalova’da Dağcılık İl Temsilciliği, AKDF Kurucu yönetim Kurulu başkanlığı, AB Marmara Depremi Eğitim ve Rehabilitasyon projesi Afet bilinçlendirme koordinatörlüğü gibi görevlerde bulunan Atilla Ulaş’ın açıklamaları şöyle;
“YALOVANIN JAPONYA’DAN FARKI NEDİR?
Bu sorunun yanıtı acaba depremlerin büyüklüğünde mi, halkın hazırlığında mı, yoksa acil durum yönetimine bütüncül bakıştamı?
Bunu anlayabilmek için ne Japonya ya gitmeye gerek var nede izlemeye.
Ülkemize Yalova’mıza bakalım, bu konularda nerede soralım ve yüzleşmeyi bilelim yeter.
AFET NEDİR? KİM AFET?
Geleneksel olarak deprem, sel, çığ gibi doğa olayları afet diye tanımlanır.
Oysa bu olayların hepsi bizim bir canlı varlık olduğunu unuttuğumuz Dünyanın ihtiyacı olan meteorolojik, sismik hareketlerdir. Bu olaylar olmaz ise Dünya ölür. Yani dünyanın yaşaması ve aslında bizim canlı bir dünyada yaşamamız için gereken bu olaylara neden afet veya felaket deriz?
Çünkü insanoğlu canlı varlık tanımlama sınırını kendisi ile belirlemiş, çizmiştir.Bu durum aslında insanın kendi felaketini getirir.Bu durumda insanoğlu üzerinde yaşadığı dünyanın canlı olduğunu ve hareket halinde olduğunu hesaba katmadığından evinden,köyünden,kasabasından,şehrinden,ülkesine kadar yanlış ve hatalı yerleşim planları,imarları gerçekleştirir.Sonuç; Felaket olan deprem sel vs değil insanın kendisidir.Yani korkunç olan japonya’daki deprem değil ,deprem riskini bilmelerine rağmen nükleer santral kurmaları ve dayanıksız yerleşimlere izin vermeleridir.Japonya’da korkunç ve afet olan deprem değil japonya’ nın afet ve acil politikasının çöküşüdür.
Ayrıca çok kullanılan bir söylem vardır doğa intikam alıyor diye, oysa intikam insana has bir duygudur, doğanın temizliğinde yeri yoktur.
Aslında bunun en iyi örneği yaban hayatında var hani şu insanlardan daha az zeki olan yaban hayvanlarında.Nasıl mı? Yaban hayvanları doğdukları andan itibaren tüm doğayı tanır,tanımlar ve yaşamını ona göre düzenler.Dolayısı ile insanlardan daha az zarar görürler,çünkü doğayı unutma şansları yoktur, bir parçasıdırlar.Oysa insan doğaya yabancılaştıkça göreceği zarar artar.
DOĞA OLAYLARINA ve ACİL DURUMLARA HAZIRLIK NASIL OLUR?
ÜLKE YÖNETİM POLİTİKASINDA ACİL DURUM YÖNETİMİNİN YERİ VE HALKIN KATILIMI
İlk adım nerede yaşadığını yani nasıl bir iklim ve coğrafyada yaşadığını bileceksin ve ona göre mekanlarını kuracaksın.İnsan Her yerde yaşayabilir ve yaşamaktadır,yeterki doğaya uyumlu yaşasın.
Evini,köyünü,kasabanı,şehrini kurduğun yerin coğrafi, iklimsel ve sismolojik özelliklerine göre planla ve kuralları uygula.Eğer baştan yanlışsa düzeltmeye öncelik ver ve yeniden düzenle.
Ülkesel olarak devlet politikaları içinde afet ve acil durumu ön sıraya çek ve kanunlarını,yaptırımlarını kaynaklarını,teknolojini ,eğitimini seferber et.
Acil durum yönetimlerinin etkili olabilmesi için %100 halk katılımı şarttır.Taban tavan ilişkisinin kurulamadığı ,plan ve çalışmaların bürokratik düzeyde yada bir avuç gönüllü düzeyinde kaldığı acil durum yönetimleri başarılı olamaz.
Halk katılımı nasıl sağlanır.Çok basit ana okulundan…Eğitimden başlar,aile içinde devam eder.Aile bireyleri eğitim sürecinin her aşamasında acil durum ile ilgili ilk yardım,yangın önlem müdahalelerini öğrenmelidir.Evinde müdahale kitleri ,yangın tüpleri bulundurmalıdır.
Bu eğitimleri alan ve donanımlı olan bireyler doğa olaylarında ve acil durumlarda hem kendisine yetebilecek hemde zararını minimuma indirecektir.Aynı zamanda bulunduğu yerleşimin Acil durum çalışmalarına her aşamada katılabilecek bilince sahip olacaktır.
MÜDAHALE
Doğa olayları ve acil durumlarda kurtarma amaçlı müdahaleyi tek yönlü ele alamayız.Tıpkı bütünleşik afet yönetimi anlayışında olduğu gibi (tabandan tavana,tavandan tabana) müdahalede de organizasyonların temelini birey oluşturur.
Bu açıdan bakacak olursak
Bir acil durum olayında müdahale ;
İlk müdahale, Mahalli müdahale, Sektörelmüdahale, profesyonel müdahale olarak aşamalandırıp çeşitlendirebiliriz.
İlk anda Halkın kendi kendine yaptığı müdahale “ilk müdahaledir”
Eğitimli ve bilinçli bireylerle yapıldığında en etkili olanıdır ve maddi manevi zararın boyutunu engeller. Örnek:BOĞAZ İÇİ ÜNV. Kandilli rasathanesi Toplum Afet Gönüllüleri-TAG
Mahalli müdahaleler ise daha organize ve önceden eğitimli müdahalelerdir .Eğer üyeleri acil durum olayının içinde iseler ilk birkaç saat etki gösteremezler ve ilk müdahaleci kapsamındadırlar.İlerleyen saatlerde organize olabilirler.Bu tür organizasyon daha çok komşu mahalle için verimli olabilir.Örnek:MAG-Mahalle Afet Gönüllüleri Ekipleri
Sektörel müdahale ise yasal zorunluluk gereği orta ve büyük ölçekli işletmelerin kurduğu acil müdahale ekiplerinin müdahalesidir.Çalışma alanları daha çok işletme sınırları içinde geçerlidir.
Profesyonel Müdahale kendi içinde çeşitlenir.Öncelikle sivil ve resmi olarak görebiliriz.Sivil ekipler profesyonel teknikle çalışan ve amatör ruhlu kuruluşlardır.Ulusal örnek Akut ve AKDF ,yerel örnek K77 (Yalova kurtarma derneği).
Resmi ve profesyonel ekiplerin başında en efektif ve hazır olan itfaiyedir. Bunu afet ve acil durum müdürlüğü ekipleri, askeri ekipler ile muhtelif devlet kuruluşlarının ekipleri izler.
ULUSAL ÖLÇEKTE MÜDAHALEDE NE DURUMDAYIZ?
Türkiye de müdahale ekip ve organizasyon çalışmaları enflasyon düzeyine ulaşmıştır.1999 depreminden bu yana katlanarak artan bir örgütlenme söz konusudur.Arama ve kurtarmayı bilmeyen kalmayacak neredeyse.Fakat verilen eğitimlerin kalitesi ,içeriği ,tekniği ve mantalitesi tam oturmamıştır ve tartışılır.Çünkü eğitimlerin kaynakları ya yurt dışı deneyimlerinin olduğu gibi kopyalanması ile ya da deneyimsiz kişilerin yazdıkları ile sınırlı kalmaktadır.Bu da gerçek olaylarda ciddi sıkıntılara yol açmaktadır.
YALOVA ACİL DURUMLARA NE KADAR HAZIR?
1999 depreminden 2005 yılına kadar geçen süre içerisinde Yalova’ya yerleşip yaşadım. Hedefim Yalova’nın Afete hazırlık konusunda örnek il olmasını Yalovalılarla sağlamaktı. Epey yol kat edildi 5 yıl içinde. Ulusal ve sivil bir Müdahale platformu kurduk bunu Federasyona dönüştürdük. AKDF arama ve Kurtarma Dernekleri Federasyonu Yalova’da kuruldu ve halen Yalova merkezlidir.
Ayrıca bildiğim kadarı ile Türkiye’nin en kapsamlı eğitim merkezinin Yalova’da AKDF ile kurmayı başardık. Ardından 2001 Kocaeli’nde bir workshop öne sürdüğüm mahalle insanının eğitilmesi ve donatılması fikri destek gördü projelendirildi. Bu projeyi Kocaeli’nden Yalova’ya taşıdıktan sonra ilk derneğin kurulmasına öncülük ettim. Yalova MAGDER ve Mahallerdeki MAG organizasyonları bu sürecin sonucudur.
Tüm bu çalışmalar içerisinde Ulusal akademik çalışmalar ile Uluslar arası eğitimlerin bilgilerini Yalova’ya taşımaya devam ettim. Yalova müdahale anlamında özellikle deprem için hazırdır. Fakat bu çalışmalar süreklilik gerektirir. İzlediğim kadarı ile tüm bu organizasyonlar ivmesini yitirmeden başarılı bir şekilde devam etmektedir.
Peki müdahale ağırlıklı sivil organizasyonların başarısı tek başına yeterlimidir?
Tabiki hayır Acil durum yönetimi, acil durum olaylarının doğası gereği, önlem,hazırlık,zarar azaltma,müdahale,yeniden yapılanma aşamalarında bütünlük oluşturmak zorundadır.
Eğer siz insanlara kanamayı durdurmayı , yangın tüpü kullanmayı öğretip, malzemeyi verip , yaşadığı yer ile ilgili önlem almasını teşvik etmiyorsanız bu çaba kuru kalacaktır.Bir şehirde, depremde yıkılabilecek bina sayısı azaltılmamış hatta yok edilmemişse buna rağmen kurtarıcı sayısı artırılmışsa burada ciddi bir mantalite hatası yada asıl görev ve sorumluluktan kaçma sorunu vardır.Ben kendi adıma şunu söyleyeyim “ 1994 yılından beri enkazlardan insanlarıkurtarmaya çalışıyorum ama görüyorum ki ,enkaz olabilecek binalar hala var ve riskini koruyor.O zaman şunu sorgularım devlet ve halk neden bu duruma izin veriyor ?” Söyleyeyim nedenini devlet sorumsuz halk ise cahil ve eğitimsiz değil, “bencil”.
Kolektif yaşam ruhu ve inancına sahip bir halk depremde yıkılacak binalarda yaşamamak için örgütlü bir şekilde ne yapılması gerekiyorsa yapar.Yasa çıkması lazımsa çıkarttırır, ciddi yaptırımsa onuda ister, peşine düşer ,hesap sorar.Görüyorum ki bireylerimiz arama kurtarmacıkimliği , kahramanlık, marjinallik,statüko peşinde.Biz 1996 ‘da AKUT ‘u kurduğumuzda kahramanlık peşinde değildik.Zaten çoğumuz dağcı idik ve arama kurtarmayı yapıyorduk ,sadece bu çalışmalar yasal ve organize olsun istedik.Şimdi bakıyorumda bir zamanlar art niyetsiz kurduğumuz derneklerde bir statükoculuk , marjinallik,siyaset aracı yapma durumları,koltuk sevdaları almış yürüyor.Gönüllü çalışmalar önemli değerlerdir ve bu tür kaygılarına alet edilmemelidir. Özellikle yaşamsal değerlere…
1999 Depreminden sonra afet ve acil durum konularında ulusal ve uluslararası eğitim ve seminerlere Yalova’dan resmi ve sivil çok insan katıldı. Bunların çoğunda vardım. 2002 Yılında Hollanda’da katıldığım bir eğitim programında Yalovalı yerel yönetim temsilcilerinin, Hollandalıların yaşadığı afetlerden çıkardığı dersler sonucunda, afet yönetimini nasıl yaptıklarına değil ne kadar malzeme koparırız derdine düştüklerine tanık oldum. Oysa Hollandalılar sürekli şunu vurgulamaya çalışıyordu “önce önlem, sonra müdahale”.
Yalova halkı ve yerel yönetimi ile kamu yönetimi 1999 dan ders çıkardı belki ama dersin öğretilerinde, öncelik sırasını işine geldiği gibi değiştirdi.
“önce kurtar, sonra bakarız” oldu.
AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİNDE ULUSAL DURUM
Türkiye’de 1999 dan beri afet yönetimi kaç kez isim, yönetmelik,logo, idareci değiştirdi isterseniz bir araştırın.Kaç kez organizasyon değişikliği yaşadı ve Geldiği nokta nedir?
Nacizanegözlem ve yaşadıklarım şunu gösteriyor .Gerçek çözüm ve sorumluluklardan kaçan devlet bir kılıf uydurup, zırt pırt biri oturmadan yeni bir sistem,yönetmelik değişikliğine gidiyor.
Hatırladığım kadarı ile 2010 baharında Ankara’da Afet ve Acil Durum Yönetimi başkanlığı bir akreditasyon toplantısı düzenledi.Orada sorduğum bir soru vardı “sizi kim akredite edecek?”.
Yılların deneyimine sahip sivil savunma,afet işleri personelinin bugün nasıl sağa sola savrulduğunu, iyi kötü çalışan ilgili teşkilatların içinin nasıl boşaltıldığını,çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin temelve esaslarının gerçeklikle örtüşmediğine tanık olursanız bu soruyu sorarsınız.
Şunu görüyorum ve şunu söyleyebilirim, mevcut durumda sivil müdahale örgütlenmeleri, asıl bu konuda birinci derecede sorumlu olan devletin, taşeronu yapılmış durumda.
Yani hem kurtarsın diye devlete vergi ver, hem de kendi işini kendin gör durumundayız.
Ortaya çıkan sonuç;
Binalar yıkılmaya devam edecek, birileri kahraman olacak, devlet “benim sorumluluklarım belli benden bu kadar , sağlam bina yapsalardı ve otursalardı” diyecek ve sonrada televizyon ekranlarına bakıp korkunç deprem , korkunç sel yorumları yapılacak. Korkunçuz ,korkunç.
Tavsiyelerim;
• Siyasetçilerinizi seçerken, doğa olayları ve acil durum olaylarına yönelik yönetim politikaları var mı sorun ve bakın sadece kurtarmamı yaptıracak yoksa yaşadığınız şehrin her türlü alt yapı,üst yapı planlarını doğa olayları ve acil durumlara göre mi düzenleyecek.
• Kamu ve yerel yönetimini, afet ve acil durumları kriter alan önleyici uygulama ve düzenlemelere zorlayın
• Eviniz ve ailenizi acil durumlar için eğitim ve donanımlarla hazırlayın
• Yaşadığınız dünyanın bir canlı olduğunu ve hareket halinde olduğu bilinci ile yaşamınızı kurun.
• Doğa olaylarından korkmayın, doğal olmayan, insan kaynaklı, felaket potansiyeli taşıyan, teknolojilerden, tesislerden korkun.
• Her duyduğunuz bilgi ve tanımlamayı ezberlemeyin, sorgulayın, bakın yaşamın içinde karşılığı var mı,bilgi kirliliği tuzağına düşmeyin.
• Ve unutmayın bir lpg tüple, bir nükleer santralin riskini aynı gören beyinler daha korkunçtur.
İnsanın afetleşmediği bir dünyamız olsun.”
En Çok Okunan Haberler