İstanbul yeryüzünün en güzel şehirlerinden… Engin tarihi, eşsiz güzellikleri, iki kıtanın kavşak yerindeki konumu ile imparatorluklar başkenti…
Haber Giriş Tarihi: 29.05.2017 13:07
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak:
Haber Merkezi
yalovamiz.com
Tarihi çok eskilere dayanıyor.
Küçükçekmece- Yarımburgaz’daki mağarada, 100 000 yıl öncesine ait hayat izleri bulundu.
Önceleri, İstanbul’da ilk yerleşimin İÖ 7 nci yüzyılda Byzas liderliğindeki Megaralılar tarafından kurulduğu ve buraya Bizantion adı verildiği kabul ediliyordu.
Bunun bilgi kaynağı da, ilk İstanbul tarihçisi diyebileceğimiz Bizantionlu Dionysios’un İÖ 3 ncü yüzyılda yazdığı “Anaplus Bosphari” adlı yapıttır.
Ancak, 2000’lerde Yenikapı’da başlayan Marmaray çalışmalarında, şehrin çok daha eskiye giden tarihi hakkında yeni bulgulara ulaşıldı. Üsküdar’da 4,5 dönümlük bir alanda Hrysapolis kenti bulundu!
Günümüzde Yenikapı olarak bilinen, adını Roma imparatorundan alan “1. Theodosius Limanı’nın” varlığı antik belgelerinden bilinmekteydi. Zamanla liman dolarak bugünkü durumuna dönüşmüştü.
Yenikapı’da, derenin denize ulaştığı alanda, denizin altında kalmış Neolitik (Cilalı Taş Devri) bir yerleşme ortaya çıktı. Burada eski mimariye ait kalıntılar, çanak- çömlek parçaları ve mezar bulundu. Bu insanların İÖ 6500’lerde yaşadıkları köy, daha sonra derelerin taşıdığı çamurla dolunca, İÖ 5200’lerde denizin bu köyü yuttuğu belirlendi.
Marmara’nın iki boğazla iki denize açılmadan önce bir göl olduğu kanısı kesinleşti. Zoologlar, gerek kara, gerek deniz bağlantılı çok çeşitli hayvanların varlığını belirlediler.
Kazılarda İstanbul’un tarihi geçmişi altüst oldu. Kentin tarihinin 2700 yıl öncesine değil 8500 yıl öncesine gittiği saptandı.
Dünyada en erken teknenin 5000 yıl önce yapıldığı olgusu yıkıldı. 8400 yıllık ahşap kürekler bulundu. O dönem insanının kullandığı ahşaptan ve kemikten araçlar ele geçti.
Aralarında biri kargo, beşi savaş gemisi olmak üzere İS 5-11. yy’dan kalma, şimdilik, 35 ahşap tekne ve çeşitli yük kalıntıları koruma altına alındı. Denizde değil, üstelik karada bulunmuş bu tekneler bile Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin görkemini aşıyor.
İS 2-3. yy’dan çeşitli fildişi heykelcikler, ağırlıklar, kilisecikler, değişik yapılar, sikkeler, takılar bu görkeme önemli katkıda bulunuyor.
Sadece Türkiye açısından değil, insanlık tarihi açısından da çok önemli sayfalar açılmıştı.
Ancak, kamuoyuna yansıyan ve ulusal basında da yer alan Maramaray’ ın yapımıyla ilgili şu sözleri tarihe damgasını vurmuştu:
“Ciddi engellerle karşılaştık. Arkeolojik engeller projeyi ciddi anlamda etkiledi. Sürekli yok arkeolojik şey, yok çanak çömlek çıktı, yok şu çıktı, yok bu çıktı. Arık engel mengel tanımıyoruz!”
Buluntuların tarihi önemi ortadayken yapılan bu yorum, o zamanlar benim yüzüme tokat gibi çarpmıştı.
İstanbul’un fethinin kutlandığı günde söz etmeden geçemedim.
***
Kentin Türklerin eline geçtiği yıl, 1453… Fetih gününü ise tarihçiler farklı ele almışlar.
İbn Kemâl ve Tacizâde Cafer Çelebi, 20 Cemaziyelevvel 857 (29 Mayıs 1453) tarihini verirken;
Lütfü Paşa ile Anonim Tevarih-i Ali Osman’a göre, 20 Rebiülevvel 857 (31 Mart 1453);
Hoca Sadedin, Enverî ve Neşrî Tarihi’ne göre, 20 Cemaziyelahir 857 (28 Haziran 1453);
Oruç Bey ile Gelibolulu Mustafa Ali’ye göre, 21 Rebiülevvel 857 (1 Nisan 1453);
Tursun Bey ile İdris-i Bitlisi’ye göre, 28 Cemaziyelahir 857 (6 Temmuz 1453)’tür.
Bunlar, Türk tarihçilerin verdikleri tarihler…
Kuşatmada bulunmuş Hristiyan tarihçiler ise, İstanbul’un fethi için 29 Mayıs 1453 tarihini verirler.
Ancak, bu tarih Jülyen Takvimi’ne göredir. Oysa 1582’den itibaren bütün dünyada kutlanılan Gregoryen Takvimi’ne geçilmiştir. Bu yeni sisteme geçilirken takvime 10 günlük bir ilâve yapıldığından, bu sefer de ortaya 9 Haziran 1453 çıkmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde İstanbul’un fethinin kutlandığı bilinen en eski tarih, 11 Haziran 1914’tür. Prof. Dr. Erhan AFYONCU, bu konuda şu bilgiyi vermektedir:
“1914 yılında İstanbul’da çıkan gazetelerde bu kutlamalarla ilgili bilgi bulabiliyoruz. Le Monitour Oriental isimli gazete Osmanlıların İstanbul’un fethini 11 Haziran’da büyük bir coşkuyla kutlarken, Yunanlıların büyük bir üzüntü ile aynı hadisenin mateminde olduğunu yazıyor.”
SON SÖZ: Takvimler, tıpkı haritalar gibi, sadece teknik birer alet değil, içinden geldikleri medeniyetin birikimini ve bakış açısını yansıtan birer prizmadır. Bilimdeki bunca ilerlemeye rağmen gerçekten de neden bir türlü çözümlenemiyor şu takvim sorunu?
Asla unutmayalım, en önemli görevlerimizden biri de, çocuklarımıza hamasetten uzak, gerçek, doğru ve sağlam bir tarih bilinci vermektir.
KAYNAK: Erhan AFYONCU, “Sorularla Osmanlı İmparatorluğu I”, Yeditepe Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2002.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İstanbul ‘un Fethi Tarihi
İstanbul yeryüzünün en güzel şehirlerinden… Engin tarihi, eşsiz güzellikleri, iki kıtanın kavşak yerindeki konumu ile imparatorluklar başkenti…
Tarihi çok eskilere dayanıyor.
Küçükçekmece- Yarımburgaz’daki mağarada, 100 000 yıl öncesine ait hayat izleri bulundu.
Önceleri, İstanbul’da ilk yerleşimin İÖ 7 nci yüzyılda Byzas liderliğindeki Megaralılar tarafından kurulduğu ve buraya Bizantion adı verildiği kabul ediliyordu.
Bunun bilgi kaynağı da, ilk İstanbul tarihçisi diyebileceğimiz Bizantionlu Dionysios’un İÖ 3 ncü yüzyılda yazdığı “Anaplus Bosphari” adlı yapıttır.
Ancak, 2000’lerde Yenikapı’da başlayan Marmaray çalışmalarında, şehrin çok daha eskiye giden tarihi hakkında yeni bulgulara ulaşıldı. Üsküdar’da 4,5 dönümlük bir alanda Hrysapolis kenti bulundu!
Günümüzde Yenikapı olarak bilinen, adını Roma imparatorundan alan “1. Theodosius Limanı’nın” varlığı antik belgelerinden bilinmekteydi. Zamanla liman dolarak bugünkü durumuna dönüşmüştü.
Yenikapı’da, derenin denize ulaştığı alanda, denizin altında kalmış Neolitik (Cilalı Taş Devri) bir yerleşme ortaya çıktı. Burada eski mimariye ait kalıntılar, çanak- çömlek parçaları ve mezar bulundu. Bu insanların İÖ 6500’lerde yaşadıkları köy, daha sonra derelerin taşıdığı çamurla dolunca, İÖ 5200’lerde denizin bu köyü yuttuğu belirlendi.
Marmara’nın iki boğazla iki denize açılmadan önce bir göl olduğu kanısı kesinleşti. Zoologlar, gerek kara, gerek deniz bağlantılı çok çeşitli hayvanların varlığını belirlediler.
Kazılarda İstanbul’un tarihi geçmişi altüst oldu. Kentin tarihinin 2700 yıl öncesine değil 8500 yıl öncesine gittiği saptandı.
Dünyada en erken teknenin 5000 yıl önce yapıldığı olgusu yıkıldı. 8400 yıllık ahşap kürekler bulundu. O dönem insanının kullandığı ahşaptan ve kemikten araçlar ele geçti.
Aralarında biri kargo, beşi savaş gemisi olmak üzere İS 5-11. yy’dan kalma, şimdilik, 35 ahşap tekne ve çeşitli yük kalıntıları koruma altına alındı. Denizde değil, üstelik karada bulunmuş bu tekneler bile Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin görkemini aşıyor.
İS 2-3. yy’dan çeşitli fildişi heykelcikler, ağırlıklar, kilisecikler, değişik yapılar, sikkeler, takılar bu görkeme önemli katkıda bulunuyor.
Sadece Türkiye açısından değil, insanlık tarihi açısından da çok önemli sayfalar açılmıştı.
Ancak, kamuoyuna yansıyan ve ulusal basında da yer alan Maramaray’ ın yapımıyla ilgili şu sözleri tarihe damgasını vurmuştu:
“Ciddi engellerle karşılaştık. Arkeolojik engeller projeyi ciddi anlamda etkiledi. Sürekli yok arkeolojik şey, yok çanak çömlek çıktı, yok şu çıktı, yok bu çıktı. Arık engel mengel tanımıyoruz!”
Buluntuların tarihi önemi ortadayken yapılan bu yorum, o zamanlar benim yüzüme tokat gibi çarpmıştı.
İstanbul’un fethinin kutlandığı günde söz etmeden geçemedim.
***
Kentin Türklerin eline geçtiği yıl, 1453… Fetih gününü ise tarihçiler farklı ele almışlar.
İbn Kemâl ve Tacizâde Cafer Çelebi, 20 Cemaziyelevvel 857 (29 Mayıs 1453) tarihini verirken;
Lütfü Paşa ile Anonim Tevarih-i Ali Osman’a göre, 20 Rebiülevvel 857 (31 Mart 1453);
Hoca Sadedin, Enverî ve Neşrî Tarihi’ne göre, 20 Cemaziyelahir 857 (28 Haziran 1453);
Oruç Bey ile Gelibolulu Mustafa Ali’ye göre, 21 Rebiülevvel 857 (1 Nisan 1453);
Tursun Bey ile İdris-i Bitlisi’ye göre, 28 Cemaziyelahir 857 (6 Temmuz 1453)’tür.
Bunlar, Türk tarihçilerin verdikleri tarihler…
Kuşatmada bulunmuş Hristiyan tarihçiler ise, İstanbul’un fethi için 29 Mayıs 1453 tarihini verirler.
Ancak, bu tarih Jülyen Takvimi’ne göredir. Oysa 1582’den itibaren bütün dünyada kutlanılan Gregoryen Takvimi’ne geçilmiştir. Bu yeni sisteme geçilirken takvime 10 günlük bir ilâve yapıldığından, bu sefer de ortaya 9 Haziran 1453 çıkmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde İstanbul’un fethinin kutlandığı bilinen en eski tarih, 11 Haziran 1914’tür. Prof. Dr. Erhan AFYONCU, bu konuda şu bilgiyi vermektedir:
“1914 yılında İstanbul’da çıkan gazetelerde bu kutlamalarla ilgili bilgi bulabiliyoruz. Le Monitour Oriental isimli gazete Osmanlıların İstanbul’un fethini 11 Haziran’da büyük bir coşkuyla kutlarken, Yunanlıların büyük bir üzüntü ile aynı hadisenin mateminde olduğunu yazıyor.”
SON SÖZ: Takvimler, tıpkı haritalar gibi, sadece teknik birer alet değil, içinden geldikleri medeniyetin birikimini ve bakış açısını yansıtan birer prizmadır. Bilimdeki bunca ilerlemeye rağmen gerçekten de neden bir türlü çözümlenemiyor şu takvim sorunu?
Asla unutmayalım, en önemli görevlerimizden biri de, çocuklarımıza hamasetten uzak, gerçek, doğru ve sağlam bir tarih bilinci vermektir.
KAYNAK: Erhan AFYONCU, “Sorularla Osmanlı İmparatorluğu I”, Yeditepe Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2002.
AHMET AKYOL, YALOVA, 29 Mayıs 2017
En Çok Okunan Haberler