Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hersekzade Ahmed Paşa Camii’nde Restorasyon Tepkisi

Hersekzade Ahmed Paşa Camii’nde yapılan restorasyon çalışmasında yanlış işler yapıldığını söyleyen Arif Ekim Caminin geçmişte bir kez deprem yaşadığına dikkat çekerek yapılan betonarme bölümlerin tarihe saygısızlık olarak niteledi.

Haber Giriş Tarihi: 01.02.2008 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak: Haber Merkezi
yalovamiz.com

Yazılı bir basın açıklaması yapan Arif Ekim caminin geçmişi ve bölgenin tarihiyle ilgili de detayları kamuoyu önüne koyarken restorasyon çalışmalarında yetkili kurum ve kuruluşları da uyardı.

Arif Ekim'in açıklaması şöyle: "Tarihi adıyla Dil İskelesi, İstanbul’u İznik ve Konya üzerinden Bağdat’a bağlayan, bu nedenle de Bağdat Yolu olarak adlandırılan, askeri, ticari ve Hac kervanlarının da geçmesi nedeniyle Hac Yolu diye de adlandırılan güzergahın geçtiği yer üzerinde bulunan bir köprü başıdır. Kadıköy’den başlayan bu yol, şimdiki Bağdat Caddesi güzergahından Gebze’ye ve oradan da eski adıyla Dil Önü İskelesi denilen (şimdiki Dil Ovası İskelesi) yere ulaşıyor, buradan teknelerle İzmit Körfezi en dar noktasından aşılarak, söz konusu ettiğimiz yere ulaşıyordu. Bu yol binlerce yıldır kullanılan bir yoldur. Dil İskelesi’ne, şimdilerde, Hersek Köyümüzden dolayı Hersek Burnu demekteyiz. Tarihi iskelenin taş kalıntıları da hala yerindedir. Önemli bir menzil noktası olan Dil İskelesi Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de, abartılı da olsa, yer almaktadır. Bu konuya ileride bir başka yazımızda ayrıca değineceğiz.

Dil İskelesi, Hersek Köyü veya bir başka adlandırma ile de Altınova/Hersek Ovası ve buradan İznik’e uzanan yol, Anadolu’nun Türkleşme tarihi açısından da çok önemli savaşlara tanıklık etmiştir. Anadolu Selçukluları döneminde İznik’in başkent yapıldığı dönemde, bu toprakların gevşek de olsa Türk hakimiyetine girdiği anlaşılıyor. Ama, bu hakimiyetin gevşek olması nedeniyle, Birinci Haçlı Seferi sırasında kanlı çarpışmalar yaşanan bölgeye denizden çıkarma yapan Haçlı ordusunun engellenememiş olması sonucu, bölge tekrar Bizans hakimiyet alanına giriyor, İznik de kaybediliyor.
Bugün Karadere olarak adlandırdığımız derenin yer aldığı vadide, özellikle de Çoban Kale diye adlandırılan kale ve civarında ilk ciddi ve kanlı çarpışmalar olduğunu da Bizans kaynakları aktarmaktadır. Çoban Kale, 1071 sonrası özellikle Marmara bölgesinde Türk akıncılarını durdurabilmek ve yolların güvenliğini sağlarken önemli Bizans kentlerinin de ulaşım yolları üzerinde savunma hatları oluşturmak amacıyla alelacele yapılmış çokça kaleden (bunlara karakol kaleleri de demek mümkün, çünkü yerleşim yerlerinin dışında yapılmışlardır) birisidir.
Bu bölge, Osmanlı Beyliği’nin ciddi bir güç olarak ortaya çıkmasını sağlayan bir başka savaşa da tanıklık etmiştir. Halil İnalcık, bu savaşı ve savaşın geçtiği tarih olan 1302 yılını Osmanlı’nın başlangıç tarihi olarak adlandırmaktadır. Bizans ordusunun Türk akıncılarınca bozguna uğratıldığı Çoban Kale Savaşı diye tarihe geçen savaştan sonra, Bizans’ın İznik’le de, Bursa ile de bağlantısı kopacak ve bu iki şehir uzun süren bir kuşatma altına alınacaktır. Osman Bey’in adı da bu savaştan sonra tüm Anadolu’da yankılanacaktır.
Bölgenin topografik yapısını inceleyip, mevcut kaynakları taradıktan sonra, bazı kaleler kuşatma altında tutulsa da, Osmanlı akıncılarının körfezin güney sahillerine tam bir alan hakimiyeti kurduklarını ve Bizans’a bu araziden geçiş imkanı vermediklerini anlıyoruz. Anadolu Selçuklularının yaptığı hatayı, Osman Bey yapmamıştır. İznik ve Bursa’nın uzun bir kuşatma dönemi sonunda ve oldukça kansız fethedilmesi ve Bizans’ın bütün bu süreç zarfında çaresiz kalışını unutmamak gerekiyor.
Bu denli Türk tarihi açısından önemli olayların yaşandığı bölge, ünlü sadrazam Hersekzade Ahmed Paşa’nın sayesinde bir kez daha tarihi kayıtlarda yer almıştır. Paşa, bölgede önemli bir vakfiye kurmuştur. Maalesef bu vakfiyenin ne senedini ele geçirebildik, ne de üzerinde çok ciddi bir araştırma yapılmıştır.
Hersekzade Ahmed Paşa’nın yaptırdığı cami ve vakfiyesinden dolayı da, Dil İskelesi’nin hemen yanı başındaki köye Hersek Köyü denmiştir.
Hersekzade Ahmed Paşa Camii, eldeki kayıtlara göre, 1508 yılında yapılmıştır. Paşa’nın vakfiyesinin ise, 1512 tarihinde olduğu söylenmektedir. Paşa’nın mezarı da, caminin hemen yanı başındadır.
Bölge, bilindiği üzere, deprem bölgesidir. 1509 depreminin bu camide hasar verip vermediğini bilmiyoruz. Eğer vakıf senedi bulunursa, daha açık bir bilgiye de muhtemelen ulaşmış olacağız. Ama, 18. Yüzyılda yaşanan depremlerde önce caminin ciddi hasar aldığını, sonra da yıkıldığını çok kesin olarak biliyoruz. Caminin kapısı üzerine yerleştirilmiş bir kitabede, bugünkü Türkçe ile, şunları okuyoruz: “Dil İskelesi'nde Hersek(zade) Ahmed Paşa'nın yaptırmış olduğu cami 23 Mayıs 1766 günü depremle yıkılmış olup, vakıf yöneticisi Kemankeş İsmail Ağa tarafından yeniden yaptırılmıştır; sene 1774”.
Bölgede yaptığımız incelemeler sırasında, Hersekzade Ahmed Paşa’nın türbesinin de bu depremde yıkıldığını, yine bir başka kitabede yer alan şiirden anlamaktayız. Türbe bir daha yapılmamış, kitabe de, ilginçtir, caminin tamiratı sırasında kapı üstüne yerleştirilmiştir. Yine bölgedeki mezar taşlarını incelediğimizde, sabah namazı vaktinde meydana gelen depremde cami içerisinde yıkılan kubbenin altında kalarak iki ismi bilinmeyen şahsın öldüğünü ve oraya defnedildiğini de tespit ettik.
Bu cami, caminin orijinal haline benzemeyen tamiratı ile, hem tarihin hem de tarihsel depremlerin önemli bir tanığıdır. Tamirat sonrası tekrar kubbe inşa edilmeyerek, ağaç işçiliği ile tavan kapatılmıştır. Duvarlarda, 1766 depremindeki yıkımı, çatlakların izlerini görmek mümkündür. Tonozların orijinal kesitlerinin natamam gözüktüğü yerlerden itibaren de, kubbenin çöküş alanını görüyor ve izliyorsunuz.
1774 yılında tamiratı tamamlayan vakıf yöneticileri muhakkak ki başka nedenlerle kubbeyi yerleştirememiş ve camiyi deprem öncesindeki haline dönüştürememişlerdir. Ama, yaptıkları da tarihe mal olmuştur ve üstelik deprem konusunda da gözle görülür, etüt edilmesi gereken bir tarihsel yapı ortaya çıkartmışlardır. 1774 tamiratı da, kimsenin haddine değildir değer yargısı ileri sürmek ve eleştirmek, tarihe mal olmuştur. Hersekzade Ahmed Paşa Camii, bu özelliğiyle de, canlı bir tarihsel deprem varlığıdır.
Bu camimiz, Kurtuluş Savaşı döneminde de, işgalcilerin ve Rum ve Ermeni çetelerinin hedefi haline gelmiş ve yakılmıştır. 1960’larda restore edilerek hizmete açılmıştır. Camimiz, tarihe tanıklık etmeyi Kurtuluş Savaşı’nın kan, ihanet ve yiğitlik destanı döneminde de sürdürmüştür anlayacağınız. Duvarlardaki kurşun izleri bu tanıklığın işaretidir.
Hersek Köyümüz, çok ilginç bir konumdadır, detaylarına girmek yazıyı uzatacaktır… Kısaca ifade edecek olursak, birkaç yüz metre güneyinden Kuzey Anadolu Fayı geçmekte ve deltanın burun kesimini doğu batı istikametinde adeta keserek tekrar körfezin derinliklerinde yol almaktadır. Rahmetli Aykut Barka 1999 sonrasında bölgede çok ciddi çalışmalar yapmış ve tespitlerde bulunmuştu.
17 Ağustos 1999 depremi, Hersekzade Ahmed Paşa Camiini de vurmuş, minaresinin yıkılmasına, taşıyıcı duvarlarında da derin çatlaklar oluşmasına neden olmuştur. Yani camimiz “ağır hasarlı”dır.
1999 depremleri, malumdur, Bolu’dan İstanbul’a kadar çok geniş bir bölgede ağır can ve mal kaybına neden olmuştur. Tarihi eserlerimiz de hasar görmüş ve yüzlerce tarihi bina hala tamirat beklemektedir. Bunlardan bazıları da, örneğin İstanbul’daki Fatih Camii, ağır hasarlıdır ve tehlikeli bir durumda olmasına rağmen kullanılmaya da devam edilmektedir.
Hersekzade Ahmed Paşa Camii ile de, depremden sonra bizzat ilgilenerek, konusunun uzmanı tarihi eser restorasyonu ile ilgili öğretim üyelerini getirtip görüş aldım, caminin zemin özelliklerini tespit etmek için rica-minnet zemin etüdü yaptırttım. Varılan sonuç, cami restore edilmeden önce, en ileri teknikler kullanılarak, 8 metrelik alüvyon tabaka üzerinde çalışılıp zeminin güçlendirilmesi gerektiği idi. İsimlerini vermek hoş olmaz, öğretim üyeleri, yapılacak restorasyon çalışmasında 1766 depremi sonrası yapılmış tamiratın da aynen korunması gerektiğini, bunun hem tarih açısından hem de caminin serüveninin daha iyi anlaşılması açısından çok önemli olduğunu belirterek, bu yapının deprem tarihi yönünden de incelenmesi gerektiğini ifade etmişlerdi. 1960’lardaki restorasyonla ilgili bilgilerin de çok önemli olduğunu, bu kayıtların da bulunup incelenmesinin zorunluluğunun da altını çizmişlerdi.
Şimdi öğrenmiş bulunuyoruz ki, “restorasyon” başlamış ve bitirilecek. Fotoğraflarını gördüğünüz restorasyon çalışmasında çok şaşırtıcı bir görüntü var: Beton direkler üzerine acayip bir betondan kubbe yerleştirilmiş. Bu nasıl bir “restorasyon” çalışmasıdır? Bu, tarihe saygısızlığın, tarihi bir eseri beton kolon ve kubbeye teslim ederek eseri vahşice yok etmenin ürünü bir ırza geçme olayı değil midir? Kim, hangi akla hizmet ederek, bu tür iğrenç bir restorasyon çalışmasını projelendirmiş, bu kararı ilgili koruma kuruluna onaylatmış, ihale etmiş ve uygulamaya geçmişse, ayıp etmiş, haksızlık etmiş, tarihi görünümü iğdiş etmiştir. Bunu yapanların yüzü kızarmadı mı hiç? Restorasyon konusu son derecede hassas bir konudur ve muhakkak bu konuda uzman üniversitelerle işbirliğini gerektirir. Türkiye, inşaat, ihale vs. dendi mi başkaca da çokça vukuatı olan bir ülke olmanın yanı sıra, restorasyon konusunda da geçmişte çok sayıda ayıba imza atmış bir ülkedir, biliyoruz.
Ama, bu tür ayıpların artık son bulacağını düşünüyorduk, onca deneyimden sonra. Gördük ki, yanılmışız. “Ilımlı İslam” falan derken, tarihi mirasın da ırzına geçiliyor. Belli ki, bu restorasyon olayında da işin esası kenara itilerek, kolay yoldan maliyetin faturasını şişirmek telaşı öne çıkmış olmalı ki, beton kolonlar üzerine beton kubbe gündeme gelmiş olsun.
Üstelik, yaşanacak depremde, beton ile inşa edilmiş estetikten yoksun ilave yapının ana binaya, taş duvarlara, oluşacak sarsıntının meydana getireceği çekiçleme ile zarar vereceği konusunda da çok ciddi endişelerimiz var. Böylesi bir olgu, caminin iki büyük depreme direnen taşıyıcı duvarlarının da yıkılmasını sağlama tehdidini beraberinde getirmektedir. Yapılan ve uygulanan projede bu konunun değerlendirildiğini, hesap edildiğini hiç zannetmiyorum.
Tarihi eserlerde beton kolonlar, beton kubbeler yerleştirmek, restorasyon değil, olsa olsa tahriptir. Yazıklar olsun!..
Bu camiyi 1766 depreminden sonra tekrar yaptıran dönemin vakıf mütevelli heyeti, şimdikilerden çok daha akıllı, çok daha doğanın verdiği derslere vakıf ve çok daha tarihe saygılı bir insandı, eminim. Kıyaslamak bile mümkün değildir…
Hersekzade Ahmed Paşa Camii restorasyonu adı altında sürdürülen inşaat derhal durdurulmalı ve ilgili uzman öğretim üyelerinden bir bağımsız kurul tarafından incelemeye alınmalıdır.
Birileri, camimizin sözde restorasyonuna müdahil olanlar da dahil, bu rezilliğin hesabını vermelidir…"

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.