ASEF’ten Sert Açıklama

Gürtekin, açıklamasında; “Son günlerde özellikle de A.B.D Başkanı Obama'nın Türkiye'yi ziyaretinden sonra, Ermenistan sınır kapısı açılacak mı açılmayacak mı gibi sorular sorulmaya başlandı.

Sayın Başbakan'ın tatildeyken açıklamaları, “Dağlık Karabağ meselesi halledilmeden, sınır kapısının açılması söz konusu olamaz” ifadesi de yeterli olmamıştır.
Yeterli olmamasının nedeni askıda kalan soruların olmasıdır.. Sadece askıda kalan sorular değil, açıklamalar da kamuoyunu farklı düşüncelere sevketmiştir.

Özellikle Ermenistan devlet başkanı Sarkisyan'ın Ekim ayında oynanacak olan Türkiye – Ermenistan milli maçına “Sınır kapımızdan gideceğim” demesi ve bu ifadeyi net biçimde söylemesi kuşkulara neden olmuştur.

Bir devlet adamının bu şekilde net konuşabilmesi için, net sözlerin kendisine verilmiş olması gerekir. Aksi taktirde hiçbir devlet başkanı böylesine net konuşamaz. Diğer taraftan şöyle de düşünülebilir. A.B.D Senatosunda 24 Nisanda başkanın “soykırım” ifadesini kullanacak veya kullanmayacak olması, Amerikada ki Ermeni Diasporasının baskıları bunun neticesinde Sarkisyan'ın BLÖF yapması.
Zaman bize bunun gerçek mi, blöf mü alduğunu gösterecektir.

Uluslar arası toplantılar aylar öncesinden düzenlenir, hazırlıklar ona göre yapılır. Bunlar dikkate alındığında Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev'in Türkiyede ki Medeniyetler İttifakı adlı toplantıya katılmaması, dış işleri başkanı ,müsteşarları dururken KIZINI yollaması da manidardır.

Açıklamalar Sayın Aliyev'in başka toplantılarının olduğu, onun için gelmediği yönündeydi. Böylesine “basit” gerekçeler Devlet Başkanları nezdinde ve uluslar arası arenada kabul görmez. Sayın Aliyev'in yaptığı tamamen “TAVIR”dır. Bu tavır dikkate alınmalıdır, bu tavır üzerine kafa yorulmalıdır, bu tavır üzerine mutlaka düşünülmelidir.

Sayın Aliyev dünkü devlet adamı değildir. Devlet terbiyesi ve görgüsü altında büyümüş çok deneyimli ve tecrübeli bir babanın oğludur. Olaylara mutlaka akılcı bir pencereden bakacak bilgi birikimine de sahiptir. Azerbaycan halkına verdiği sözleri de tutmuştur. Halkı için elinden gelen herşeyi yapmaya çalışmaktadır.

Dağlık Karabağ 1993 yılında işgal edilmiş, 1 milyonun üstünde insan evlerinden barklarından, yurtlarından edilmiştir. BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN bu bir işgaldir tanımlaması 4 kere tüm dünyaya deklare edilmesine rağmen somut bir gelişme halen daha sağlanamamıştır.
Dağlık Karabağ öz be öz Türk toprağıdır.
Bu toprak Azerbaycan Türküne mutlaka bir gün verilecektir. Verilmese de alınacaktır. Çünkü Azerbaycanlılar bunu onur, gurur meselesi yapmışlar, kendi öz topraklarının işgal edilmesini bir türlü hazmedememişlerdir.
Tabii hazmetmeleri de beklenemez.

Dağlık Karabağ'ın işgalinde yurtlarından edilen 1 milyon Kaçgun yıllarca (2005 yılına kadar) sefil halde yaşamışlardır.

Tren vagonlarında, derme çatma barakalarda, terkedilmiş evlerde, ahırlarda hayatlarını sürdürmüşlerdir. Bu unutulabilecek ve hazmedilebilecek bir şey değildir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tek Millet, İki Devlet tanımından uzaklaşmamalıdır.

Yalnızca sınır kapısının açılıp açılmaması Dağlık Karabağ'ın işgaliyle orantılı değildir.

Ermenistanı devlet olarak ilk tanıyan ülke Türkiye olmasına rağmen, Ermenistan Türkiye'nin Misak-ı Milli sınırlarını tanımamaktadır. Halen daha kendi sınırına yakın olan illerimizin kendilerine ait olduğu düşüncesine hakimdirler.

Sınırlarımızı tanımayan, topraklarımızda gözü olan Ermenistan'a sınır kapılarını açıyor olmak, hatta sözünü dahi yapıyor olmak bu millete yapılabilecek en büyük ayıptır.

ASALA terör örgütü tarafından hunharca katledilen 43 diplomatımızın hatıralarına saygısızlıktır.

1915 öncesi ermeniler tarafından hunharca katledilen 120 bin müslüman Türk ün anılarını hiçe saymaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenlerin tüm bunları dikkate alacağını umuyorum” dedi