Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Ukrayna Ve Küba Krizi

Yazının Giriş Tarihi: 28.02.2022 12:26
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.02.2022 12:26

Ukrayna ile Rusya arasındaki çarpışmalar tüm dünyanın ilgisini üzerine çekti; herkes kendi iç sorunlarını unuttu.

Gündemi işgal eden bir konu olduğu için ben de kısaca değineceğim ama önce Küba Krizi üzerinde durmak istiyorum.

Küba, Karayipler’ de bir ada ülkesi... Küba, Isla de la Juventud ve birçok takımadaların yanı sıra, başlıca Küba adasından oluşur. Havana, Küba'nın en büyük şehri ve ülkenin başkentidir. Santiago de Cuba ikinci en büyük şehirdir. Küba'nın kuzeyinde Birleşik Devletler (150 km uzaklıkta) ve Bahamalar, batısında Meksika, güneyinde Cayman Adaları ve Jamaika ve güneydoğusundaki Haiti ve Dominik Cumhuriyetine kadar uzanır.

Küba, 1902'de Birleşik Devletler' den resmî bağımsızlık kazanmıştı.

Zaman içinde Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin uygulamaya başladığı iktisadî ambargo ve bunu izleyen Domuzlar Körfezi Çıkarması, Castro'nun SSCB ile yakın bir ilişkiye girerek sosyalist bir çizgiye yönelmesini hızlandırdı.

ABD, 1959 yılında Türkiye ve İtalya ile anlaştı ve 1961 yılında bu ülkelere nükleer başlıklı Jüpiter füzeleri yerleştirdi. Rusya da, Küba’ ya nükleer başlıklı füze yerleştirdi.

Böylece nükleer silâhlara sahip iki süper güç dünyada doğrudan doğruya karşı karşıya kaldı ve Küba Füze Krizi patladı.

ABD, hemen yakınına böyle bir tehdidi kabul etmedi. Dünyayı nükleer savaş tehdidi sardı.

Esasen Küba Füze Krizi bunalımının temelinde yatan asıl neden Amerikan Hükûmeti'nin Fidel Castro rejimini devirmek istemesiydi.

Ayrıntıya girmeyelim.

Rusya’ nın geri adım atmasıyla sorun çözüldü,  ABD’nin Küba’ya uygulanan ablukayı kaldırmasıyla bunalım atlatıldı.

Kruşçev’in füzeleri sökme kararı, NATO’da da rahatlama yaşanmasına neden oldu. Çünkü 28 Ekim 1962 tarihli NATO Konseyi toplantısında ABD, Küba’yı işgal hareketine girişirse Türkiye’nin Sovyet işgaline uğrayabileceği ve NATO’nun savaşa sürüklenebileceğine değinilmişti.

ABD, uluslararası ilişkilerde Monroe Doktrini’ ni esas alıyordu.

Kısaca bundan da söz edelim.

Monroe Doktrini, ABD Başkanı James Monroe'nin, 2 Aralık 1823'te kongreye sunduğu doktrindir.

Doktrinin öngördüğü hususlardan biri de, “Kendi sistemlerini bu yarım kürenin herhangi bir yerinde yaymak için yapacakları herhangi bir girişimi barış ve güvenliğimiz için tehlikeli görürüz” şeklindedir.

Yani Amerika, Sovyet Rusya’ nın batı yarımküresinde kendi sistemini yaymasını, örneğin silâhlarını konuşlandırmasını kendi ulusal güvenliği için tehlikeli görmektedir.

Şimdi gelelim Karadeniz’ e…

1991 yılında Varşova Paktı ve SSCB dağıldıktan sonra,

1999 yılında Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti, 2004 yılında Romanya ve bazı Baltık devletleri NATO’ ya katıldı.

2008 Bükreş zirvesinde Gürcistan ve Ukrayna’ nın da NATO’ ya kabul edileceği dile getirilince, Rusya buna karşı çıktı. Zira bu durumda Karadeniz bir NATO gölüne dönüşecekti.

Ağustos 2008’ de Rusya, Gürcistan’a saldırdı.

Ağustos 2014’ te Ukrayna’ da kriz çıktı ve Rusya yanlısı lider devrildi, Amerikan yanlısı bir lider getirildi.

Rusya, bunun üzerine Kırım’ ı Ukrayna’ dan aldı.

Rusya, Sivastopol’ daki deniz üssünün NATO’ nun eline geçmesini kabul edemezdi, etmedi de…

Rusya, şimdi de Ukrayna’ nın NATO’ ya girmesini istemiyor, zira bu durumda en hassas karnı NATO kontrolüne girmiş olacak.

Konuya girerken Küba Füze Krizi’nden ve Monroe Doktrini’ nden söz etmiştik.

ABD’ nin Monroe Doktrini’ nde asla gündeme getirmedikleri maddesini de ben hatırlatayım:

“ (ABD) Avrupa devletlerinin kendilerini ilgilendiren sorunlar yüzünden yaptıkları savaşlarda hiçbir zaman taraf tutmaz ve böyle bir davranış bizim (yani ABD’ nin) siyasetimize de uymaz.”

ABD’ nin (NATO silâhlarıyla donattığı) Ukrayna’ yı Rus sınırında Batı’ ya karşı bir duvar yapmayı düşündüğünü; Karadeniz’ in çeşitli argümanlarla ABD ve NATO gemilerinin serbestçe girip çıkacağı ve kontrollerinde tutacağı bir deniz duruma getirmek istediğini unutmamamız gerekir!

Yazılı ve görsel medyaya yansıyan görüntülere gelince…

Rus ordusunun savaş kurallarına uymadığı, savaş ilân etmeden Ukrayna topraklarına girdiği, sivil halkı hedef aldığı görülüyor. Yine görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla Rus askerinin pek de zannedildiği kadar güçlü ve disiplin olmadığı, uygun şekilde sevk ve idare edilemediği anlaşılıyor.

Bizim bu olanlardan çıkaracağımız ders, Lozan Antlaşması ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ nin ne kadar önemli olduğunun anlaşılmasıdır.

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.