Durduğumuzda, beklediğimizde  kaybederiz. Nedeni de gayet açık. Çağımız  gelişmelere odaklanıp yenilenme  çağıdır. Devamlılık ve istikrarın pirim yapması  gelişmelere odaklanmakla olur.

Günümüz iletişim çağında “ kendimizi yeniliklere adapte edemediğimiz anda “ bitmişiz demektir. O kadar iletişim yoğunluğu yaşanıyor ki bu yoğunlukta geri kaldığımızda stratejik hatalar yapmaya başlarız ve bir, iki derken üçüncü hatayı yapmaya bırakmazlar bizi kişisel olarak.

Kişilerin çağımızda ayakta kalabilesi için yenilik ve değişimler bu denli önemli iken kişilerin ve kurumların oluşturduğu devletlerin de en az kişiler kadar bu değişim ve gelişmeye ayak uydurmaları gerekiyor. Siyasetin malzemesi insan olduğuna göre menfaate dayalı olmayan, sadece ülkesi için çalışan ve bir beklenti içinde olmayan yaklaşım  ile sonucu elde edebiliriz. Yoksa beklentiler zamanla menfaat çatışmalarına yol açacak ve bir de bakacaksınız ki bir adım ileri gidememişsiniz. Günümüzde bazı siyasi partilerin düştüğü durumun kısaca özeti budur.

Vatandaşın derdini bilmeyen, geçim derdini bilmeyen, sağlık problemlerini bilmeyen, eğitim derdini bilmeyen kısacası vatandaş olmanın ne demek olduğunu ve tüm zorlukların içinde olmayan yaklaşımlar vatandaşın frekansı elbette uyuşamaz. Frekans uyuşmadığı için anlama ve algılama da mümkün olamayacaktır. Siyasetçi ile halk arasındaki bu kopukluk zamanla öyle problemlerin doğmasına yol açar ki siyasetçi parti tabelasını indirmek zorunda kalır. Halk kendi frekansını yakalayamayanı, kendisini algılayamayanı sandık geldiği zaman vereceği oyla adeta cezalandırır.  

Siyaset iktidarda olsun, muhalefette olsun çözüm üretme makamıdır. Çözüm üretebildiğiniz sürece seçmen sizi tekrar destekler. Ama çözümsüzlüğü çözüm olarak gören yaklaşıma kesinlikle pirim vermez, vermeyecektir. Vatandaşın önceliklerini algılayan siyasetçi vatandaşça seçimlerde de algılanacak ve seçimin galibi olacaktır. Seçmen kendisinde kendisini görebildiği siyasetçiyi her zaman desteklemiştir ve destekleyecektir. 

Tamamıyla daha verimli ve çağın gerektirdiği uyuma yönelik düşüncelerle oluşan, değişen ve gelişen şartlara adapte olmayı amaçlayan hedeflerle ortaya konulan “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” bu yaklaşımla ele alınmalıdır.İdeolojinin dar açılı yaklaşımı ile bu konuya yaklaşılırsa doğru sonuca götüremez bizi.Çünkü daha hızlı ve verimli karar almanın ve uygulamanın yolu bu yeni konulmaya çalışılan sistemdir.TBMM’de ikinci turu yazımı kaleme almaya başladığım gün başlamış olan sürece katkımızın vatandaş olarak rasyonel ve geleceğimizi düşünerek , dünyanın ilk 10 ekonomik yapısına sahip lider ülkeler içerisinde yer alma hedefindeki yaklaşımla olmalıdır.Geleceğimizin teminatı çocuklarımıza daha yaşanılabilir, kalkınmış, refah seviyesi artmış bir ülke bırakma sevdasının ötesi ne olabilir ki? Ekonomideki, bürokrasideki, kurum ve kuruluşları daha verimli ve rasyonel yönetme adına bakış açısının ülkemize özgü geliştirilmeye çalışılan bu sisteme bir vatandaş olarak değişimine tam destek veriyorum.Hepimiz kazanacağız, hepimiz daha iyi bir seviyeye geleceğiz.Çalışma aşkıyla gecesini gündüzüne ekleyen , günde 2-3 saat uyuyarak vatanına , milletine hizmet etme sevdasındaki sayın Cumhurbaşkanımıza , milletimize bu imkanı vermek gerekiyor.TBMM’de ikinci turunun bu yaklaşımla geçeceği ve sonrasında da sürecin tamamlanması ile referandum sandığının muhtemelen Nisan ayında geleceğini düşünüyorum.Bir vatandaş olarak geleceğimize ciddi şekilde olumlu yön verecek Anayasa değişikliği paketine vereceğimiz “ Evet” oyu ile  istikrarın  ve gelişmenin devamına  evet diyeceğiz. 

Kazanan her zaman Yalova’mız olsun , ülkemiz olsun.