GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
“Bu isim de nereden çıktı, kim bu kişi ?” diyebilirsiniz.
Konuya merhum gazeteci, fotoğrafçı, sinema – tiyatro sanatçısı, Yeşilçam’ ın “iyi kalpli kötü adamı” Hüseyin Baradan ( 1932- 2004) ile girelim.
Merhum Baradan, gazetecilik ve foto muhabirliği ile başlayan çalışma hayatında, Demokrat İzmir, Hürriyet, Ege Ekspres gazetelerinde çalıştı. İzmir'de bir lokantada otururken, tesadüfen sinemaya başladı. Sinemada bazen "kötü adam", bazen "arkadaş canlısı, sevimli dost" karakterlerini başarı ile canlandırdı. Uzun süre sanat hayatına sinema filmleriyle devam eden Baradan, yazdığı kitapta, bir dönem Lütfi Kopan ile “Karakediler” isimli bir ikili oluşturarak tiyatro yaptıklarını da anlatır. Birçok ödül ve sürekli basın kartı sahibi olan Hüseyin Baradan, İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Foto Muhabirleri Derneği üyesiydi. 2004 yılında 72 yaşındayken vefat etti, İzmir Bornova’ da toprağa verildi.
Baradan, 2000 yılında eşiyle birlikte Ege Adaları’ na yaptığı bir geziyi ve yaşadıklarını İzmir’ de Yeni Asır Gazetesi’ nden Hürol Dağdelen’ e anlattı. Şimdi, 16 Haziran 2001 Cumartesi günü, gazetenin ”Cumartesi Eki” nde yayımlanan yazıya göz atalım. Merhum Hüseyin Baradan anlatıyor:
***
Kurban Bayramı'nda, 45 yıllık eşim Hayriye Baradan'la uzun süredir görmeyi düşlediğimiz Yunan Adaları'na düzenlenen bir geziye katıldık.
Gezi Kuşadası'ndan başlayacak, Mikanos, Rodos, Girit ve Sentonini Adaları'nı kapsayacaktı.
Gemimiz "Odesus" mükemmeldi. Gemi kaptanı, 10 yaşına kadar Türkiye'de yaşamış bir Rum çocuğuydu. Gemide Türkler de vardı...
Rodos'a geldiğimizde, özel bir gündü... Eşime "dolaşmaya çıkalım mı" dedim... "Kendimi iyi hissetmiyorum, ben gemide dinleneceğim. Sen gez gel" dedi bana... Dışarı çıktım ama her yer kapalıydı. Açıkçası eşim yanımda olmadan pek keyif alamadım... Kısa sürede döndüm gemiye...
Girit'e doğru yola çıktık.
Akşam yemeğinde yine dostlarımızla birlikte eğlendik... Saat 09.30 sıralarında gemi sallanmaya başladı. Eşim tedirgin oldu, "Hüseyin ben kamarada dinleneceğim" dedi. Ben de onu yalnız bırakmak istemedim. Odamıza çekildik... Bu arada, eşim "ben fena oluyorum" deyince telefonla doktoru çağırdım.
İnanmazsınız ama bir ambulansta bile olmayacak sıhhî teçhizatla, bir doktor ve iki hemşire iki dakika içinde kamaraya girdiler. Hemen eşime müdahale ettiler... Tansiyonunu ölçtükleri sırada, "Hüseyin, ben ölüyorum" dedi ve gitti... O doktorların gayretini yaşamayan bilemez.
Ama sonuçsuz kaldı... Donup kaldım...
Beni dışarı aldılar. Gemi personeli benim için seferber oldu. Girit'e geldik, gemi kaptanı, iki hemşire ve ben karakola, ifade vermeye gittik.
Gemi iki saat sonra kalkacak... Bize iştirak eden rehberler de "ihtiyacınız olur", diyerek 500 dolar bırakıp gittiler... Girit Adası'nda yapayalnız bir adamım. Param kısıtlı... Beni morga götürdüler, polis ifademi aldı. Perişan bir haldeyim. Karakolda genç bir adam var...
Birden, "Ben size yardım etmek istiyorum" dedi, "Ben Comodor Seyahat Şirketi'nin sahibi Manolis Gavrilakis..."
Kendisine "Çok teşekkür ederim" dedim...
"Bakın çok yorgunsunuz. Ben şimdi sizi bir otele götüreceğim. Biraz dinlenin" dedi... Peki deyip çıktık, "Astoria" diye 5 yıldızlı bir otel... Orada sıkıntılıydım, yerimde duramadım... Az sonra Manolis eşiyle birlikte geldi. Yarı İngilizce, yarı Rumca anlaştık..
Sohbetimiz sırasında, kendisine "Manolis, benim vizem yok, gemi de gitti ben şimdi ne yapacağım" diye sordum...
"Sen bunu hiç düşünme. Ver bana pasaportunu, için rahat olsun..." diye yanıtladı sorumu...
"Manolis, ne yapmam gerekiyor ?" diye tekrar sordum...
"Beni dinler misin" dedi "Sen şimdi buradan git... Hayriye Anne'yi bana teslim et.."
Bir an şaşırdım.. "Hüseyin ilk kez gördüğün bir adama nasıl güvenirsin?" diye kendi kendime konuşurken, ondan bir teklif daha geldi:
"Ben size birşey sormak istiyorum. Sizde çok kıymet verilen kendinden büyük insana ne denir?.."
"Ağabey" dedim..
"Müsaade edersen ben size ağabey diyeceğim. Buyrun yazıhaneme gidelim" dedi.
Yazıhane çok güzel bir yerde... Ben ağlıyorum, ama onun eşi benden fazla gözyaşı döküyor. Şaşkın bir haldeyim...
Manolis,
"Ağabey" dedi,
"Ben her şeyi ayarladım. Şimdi sen buradan uçağa bineceksin, Atina'ya gideceksin. Havaalanında seni bir araba karşılayacak. Şoförün elinde, isminin yazdığı bir levha göreceksin. Otelde 134 no’ lu odada kalacaksın. Şoför ertesi sabah seni otelden alacak, Atina Havaalanı'na gideceksin. Oradan Türk Hava Yolları'nın 10.45 sefer sayılı uçağına bineceksin. İstanbul'a vardığında 14.35'te kalkan İzmir uçağına bineceksin."
Bunları söyledikten sonra, yazıhanesinin bir köşesinde bulunan "ikonu" bana uzattı ve ekledi:
"Ağabey, sen Müslümansın, inanmayabilirsin ama al çantana koy. Bu seni rahatlatır..."
Aldım ikonu, çantama koydum.
“Haydi şimdi havaalanına gidiyoruz" dedi..
“Peki “dedim, "Eşimin cenazesi nasıl gelecek?.."
"Sen onu düşünme" diye yanıtladı sorumu ve devam etti:
"Anne bana emanet... Bu işler biraz fazla sürer, ama sakın merak etme... En kısa zamanda anneyi İzmir'e göndereceğim..."
Arabasına bindik, elinde bir paket, yolluk hazırlamış, suyundan ekmeğine varıncaya kadar her şey var... Çekindiğimi anlayınca, ısrar etti:
"Bak bu saate kadar hiçbir şey yemedin. Bunları mutlaka ye."
Bir de ilâç verdi,
"Bunu da 6 saatte bir içersiniz. Sizi rahatlatır."
Manolis ve eşi uçak kalkıncaya kadar bekledi. Beni uğurladılar. Uçakta yalnız kalınca "45 yıllık karını ellerin elinde nasıl bıraktın" diye başladım içten içe ağlamaya...
Atina'ya geldik. Kapıda bir Mercedes, yanında bir şoför, elinde "Mr. Baradan" yazılı bir levha... Dediği otele girer girmez telefonum olduğunu anons ettiler, danışmaya gittim...
"Abi ben Manolis, rahat geldin mi.. Ağlama bak, sakın ola ki otelde yememezlik içmemezlik etme... Saatte bir arayacağım seni... İlacını içtin mi?"
Gece yatmadan önce, saat 01.00'de bir telefon daha...
"Abi hapı içersen sakın içki içme..."
Ertesi sabah 09.00'da araba geldi. Beni aldı, Atina Havaalanına vardık. İçeri girer girmez, yine telefon anonsu,
"Alo abi, ben Manolis, nasılsın, iyi misin? Hiç üzülme, anneye otopsi yapıldı en yakın zamanda göndereceğiz."
Bu arada Hüseyin Aslan, Hakan Tartan, Dışişleri Bakanlığı devreye girmiş. Hakikaten bürokrasi uzun iş...
Geldik İstanbul'a... Havaalanına iner inmez,
"Sayın Hüseyin Baradan, danışmaya gelmeniz rica olunur" diye bir anons... Gittim yine Manolis...
"Abi Manolis, geldin değil mi, şimdi rahatladım oh... İlâcını içtin mi?
İzmir'e gelince Manolis'i aradım...
Bana söylediği tek şey;
"Anneyi düşünme, cenaze pazar günü geliyor" oldu.
Pazar günü cenazeyi almaya gittiğimizde şaşkınlıktan dona kaldık... Manolis cenazeyi gelin gibi süslemişti. Gözyaşlarımı tutamadım...
Ertesi gün Hocazade Camii'nde yapılan dini törenden sonra Hayriye’mi toprağa verdik... Onca kalabalığa karşın beni en çok duygulandıran, tam tören saatinde Manolis'in cep telefonundan araması oldu:
"Abi üzülme sakın ha, ağlamayasın... Çok kalabalık var değil mi? İnsanın sevilmesi kadar güzel bir şey yok. Ben her zaman yanındayım artık.."
Eşimi defnettikten sonra Manolis'i aradım telefonla...
"Sevgili dostum... En acı günümde yanımda oldun... Söyle bana, senin için ne yapabilirim?"
Tek bir şey söyledi Manolis:
"Bunları düşünme, beni kardeşinin yerine koy bu bana yeter. Ama ille de bir şey yapmak istiyorsan, İzmir'in methini çok duydum, hele Kordon'u pek güzelmiş... İkinci balayımı İzmir'de geçireceğim. Bana rakıyla balık ısmarlarsın, ödeşiriz..."
Yardımseverlik, ne dil, ne din, ne ırk hiçbir şey dinlemiyor. İnsanlık başka bir olay... Biliyor musun, oradan buraya cenaze masrafları 6000 dolar... Uçak, yol, otel paraları bunun dışında... Allah aşkına, böyle bir iyiliği bugün kim yapar?
Bu yaşadıklarımdan sonra, Yunan Başkonsolosluğu'na, Yunan Konsolosluğu'na, Yunan Dışişleri Bakanlığına, Kültür Bakanlığı'na, Girit Valisi'ne, Girit Belediye Başkanı'na birer mektup yazdım. Dedim ki:
"Sizin işte böyle bir vatandaşınız var, onunla gurur duyun!"
Acıyla dostluğu bir arada yaşamak nasıl bir şey bilir misiniz? İşte ben bunu ilk kez gördüğüm bir insanla o kadar yoğun yaşadım ki...”
***
Yazıya başlık yaptığım Manolis Gavrilakis, işte bu kişi…
Şimdi sorumuzu soralım:
“ Zor durumda olan ve hiç tanımadığınız insanlar için iyi bir şeyler yapar mısınız?”
Ama ben eminim.
Siz de aynı şekilde davranırdınız!
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.