Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Lozan Antlaşması Olmasaydı

Yazının Giriş Tarihi: 20.07.2020 15:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.07.2020 15:44

Vatanın işgale uğrayan topraklarında ve özellikle de Osmanlı Devleti’ nin başkenti İstanbul’ da artık Türk Bayrağı dalgalanmıyor; minarelerden ezan sesleri duyulmuyor, camilerde özgürce ibadetler yapılamıyordu.

İşgal güçlerinin en büyük özlemleri ise Hristiyan dünyasının sembol ibadethanesi olan Ayasofya Kilisesi’ nin üstüne Haç’ ı dikmekti.

Halife Padişah ve Osmanlı Hükûmeti, ülkeyi İngiliz kontrolüne devrederken, Anadolu’ da Mustafa Kemal Paşa’ nın liderliğinde tek elde toplanan Kuva-yı Millîye, ülkenin tam istiklâli için mücadeleye başlamıştı.

Vatan toprakları teker teker işgalcilerden temizlenip denize döküldükten sonra, Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı.

Arnold Tonybee’ ye göre, “imzalanan mütareke/ ateşkes antlaşması, Kemalistlerin baskısı altında müttefiklerin teslim olmaları” demekti.

Artık sıra barış antlaşmasına gelmişti.

İlk toplantı 20 Kasım 1922 günü, saat 16 00’ da İsviçre’ nin Lozan şehrinin Mont Benon Gazinosu’ nda yapıldı. Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Sırp- Hırvat- Sloven Devleti katılacaktı. Türkiye’ nin isteği üzerine, Boğazlar’ la ilgili görüşmelere katılmak üzere Sovyet Rusya’ nın da konferansa çağrılması kabul edildi. ABD konferansa gözlemci olacak, Bulgaristan’ ın Ege Denizi’ ne çıkabilme sorunu gündeme geldiğinde, görüşmelere bu devletin temsilcileri de alınacaktı.

Konferansta sadece Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar görüşülmeyecek, Türkiye ile İtilâf Devletleri arasında Birinci Dünya Savaşı’ nı sonuçlandıracak hükümler kaleme alınacaktı.

Müttefiklerin Osmanlı Hükûmeti’ ni de konferansa çağırması üzerine TBMM, Osmanlı Devleti’ ne son veren ve saltanatı kaldıran tarihsel kararı aldı. (1 Kasım 1922) Böylece konferansta Türkiye’ yi tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM Hükûmeti temsil etti.

Lozan Konferansı, İtilâf Devletleri’ nin Osmanlı Devleti’ in imzaladığı Sevres Antlaşması’ nı temel alma yönündeki dayatmasına Türkiye’ nin direnmesi ve görüşmelerin zaman zaman kesintiye uğraması nedeniyle sekiz ay sürdü. Üç defa savaşın eşiğine gelindi. Türk ordusuna, “hazır ol!” emri verildi. Fransa donanması, İzmir sularında kalmak için inat ederken, İngiltere Malta’ daki donanmasını Boğazlar üzerine harekete geçirdi.

Çok zorlu geçen mücadelelerden sonra Antlaşma, 24 Temmuz 1923 günü, Lozan Üniversitesi’ nin merasim salonunda imzalandı. Lozan’ da imzalanan vesikalar, esas Barış Antlaşması, 16 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten ibarettir.

Lozan’ da imzalanan bu vesikalarla sadece bir barış düzenlenmemiş, aynı zamanda Türkiye ile batı devletlerinin siyasî, hukukî, iktisadî ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir.

Şimdi, ( o günleri, o günlerin şartlarında anlamak için) antlaşmanın içeriğine girmeden, sadece yabancı basında çıkan bazı yazılarla, bazı yabancı devlet adamlarının değerlendirmelerine yer verelim.

Times Dergisi: “ Lozan Antlaşması, yüzyıldan fazla süredir, İngiliz diplomasisinin ilk göze çarpan başarısızlığıdır.”

25 Temmuz 1924 tarihli Fransız Eclair gazetesi: “ Hilâl’ in Haç’ a büyük bir darbesi… Hilâl, Haç’ a böylesine bir yenilgi darbesi indirmemiştir. Batı’ nın saygınlığı toprak olmuştur.”

Ecole de National de Pertinax: “ Lozan, Fransa için bir yenilgi sembolü oldu. “

28 Temmuz 1924 tarihli New York Times: “ Türkler kendi güçlerinden çok, Müttefiklerin aralarındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak öne sürdükleri koşulları onlara kabul ettirmeyi başarmışlardır.”

Yunan Patris Gazetesi: “Lozan’ ın manzarasının Avrupa diplomasisinde eşi yoktur. Türkiye, Müttefikleri yenilgiye uğratarak onları moral açısından aşağılamıştır. Lozan barışı, Avrupa’ nın moral çöküntüsünün yazılı bir belgesi olacaktır. Antlaşma, Helen ulusunun düşüşüdür.”

Yunan Estia Gazetesi: “ Barış, Yunanistan’ dan çok Müttefikler için büyük bir yenilgidir.”

İtalyan Corriera Della Sera: “ Lozan Antlaşması ile Türkiye, başlıca amacı olan egemenliğe sahip yönetim sistemini elde etmeyi başarmıştır.”

ABD’li James Gerard: “Lozan’ da Hristiyan medeniyeti çarmıha gerilmiştir.”

Sir Andrew Ryan: “ Lozan, İngiltere için bir hezimettir. Lozan’ da onursuz bir barış imzaladık. Bu İngiltere’ nin şimdiye dek imzalamış olduğu antlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür.”

Lloyd George: “ Uygarlığın başarısızlığı… Her şey sona erince İsmet’ in gülümsemesine şaşmamalıdır.”

İngiliz Tarihçi Toynbee: “ Lozan bir Türk zaferidir. Lozan’ da Müttefikler Türk ulusçularının yaklaşık olarak tüm taleplerine boyun eğdiler. Dünya şaşılacak bir manzarayla karşılaşmıştır. Yenilgiye uğratılmış ve görünürde yıkılmış olan bir ulus, yıkıntıların üzerinden yükselerek kesinlikle eşit koşullar içerisinde dünyanın en yüce uluslarının önüne çıkarak, Birinci Dünya Savaşı’ nın aşağılanmış olan muzafferlerinden hemen hemen her ulusal dileğini kazanmıştır.”

Dr. Stephan Ronard: “ Lozan Antlaşması, büyük harbin dikte edilmemiş, müzakere edilmiş ilk sulhu idi. Bu sulh, aynı zamanda hem silâhın, hem siyasetin zaferi idi. Bu zafer, hemen hemen bütün dünyanın elinden kopara kopara alındı. Sevr’ den hiçbir şey kalmadı. Osmanlı devrinin küçük düşüren, yüz kızartan bütün hatıraları silinip kazındı. Kapitülâsyonlar, kontroller, nüfuz mıntıkaları, malî komiserler… Bütün bunlar artık fena bir rüyanın ağır kâbusları idi, geçti. Asırların hesabı görüldü, temizlendi. Bundan böyle millî politika ve ekonomisinde ne had, ne şart, ne de herhangi bir kayıt tanımayan müstakil, yeni, tam bir Türk Devleti, yaşanan bir varlık, göze görünen, elle tutulan bir gerçeklik oldu.”

Hintli Müslüman liderlerden Sir Ali Baig: “ Lozan Antlaşması, Asya ve Avrupa için oldukça önemli olan diplomatik bir zaferdir. Bütün Avrupa, İsmet Paşa’ yı yetenekleri, dürüstlüğü, içtenliği ve ağırbaşlılığından ötürü takdirle anmaktadır. Modern Türkiye’ nin kurucusu Mustafa Kemal Paşa’ nın da İslâm dünyasının her yerinde saygınlığı büyüktür ve ona ‘Seyfullah’ (Tanrı’ nın Kılıcı) adı verilmiştir.”

Lozan Barış Antlaşması hakkında çok şey söylenebilir.

Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’ nin laik, demokratik, çağdaş bir hukuk devleti olmasını sağlamıştır.

Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’ nin tapusu, kuruluş senedidir!

Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’ nin tam bağımsız bir ulus devlet olmasını sağlamıştır.

Lozan Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’ ndan sonra imzalandığı halde hâlâ geçerli olan dünyadaki tek antlaşmadır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “ Bu antlaşma, Türk Milleti aleyhine, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’ yla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir” diyerek, Lozan Antlaşması’ nın önemini vurgulamıştır.

Lozan Barış Antlaşması’ nın TBMM’ de kabul edilmesinden sonra, işgal güçlerinin son kalıntıları da, 2 Ekim 1923 tarihinde, Türk Bayrağı’ nı selâmlayarak İstanbul’ dan ayrıldılar.

Günümüzde, minarelerinden ezanlar okunan camilerde özgürce ibadetler yapılıyorsa, ülkenin semalarında ay- yıldızlı Türk Bayrağı özgürce dalgalanıyorsa, bu, Gazi Mustafa Kemal Paşa’ nın liderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Antlaşması’ nda elde edilen başarı nedeniyledir.

Eğer Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı, ardından Lozan Barış Antlaşması dünyaya kabul ettirilmeseydi, Anadolu’ nun her yerinde olduğu gibi, Osmanlı’ ya başkentlik etmiş Bursa, Edirne ve İstanbul gibi şehirlerin camilerinde de ezan sesleri duyulmayacak, ibadetler özgürce yapılamayacak, semalarda Türk Bayrağı dalgalanamayacaktı.

Eğer Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı, ardından Lozan Barış Antlaşması dünyaya kabul ettirilmeseydi, sadece Ayasofya kiliseye çevrilmeyecek, muhtemelen Sultanahmet Camisi, Süleymaniye Camisi, Romalıların Havariun adlı kilise kalıntılarının üzerine yapılan Fatih Camisi, Rum ve Ermenilerin o dönemlerde çoğunlukta olduğu Ortaköy’ de Mecidiye Camisi, Edirne’ de Selimiye Camisi, ata mezarlarının bulunduğu Bursa’ da Muradiye Camisi, Emir Sultan Camisi, Ulu Cami de kiliseye çevrilecekti.

Türkiye Cumhuriyeti’ nin kuruluşu ve bekasına vücutlarını hibe eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yakın silâh arkadaşları başta olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyorum, nur içinde yatsınlar!

Türk Milleti’ ne 24 Temmuz Lozan Günü, Lozan Bayramı kutlu olsun!

GÜNCEL BİR NOT:

Osmanlı Ordusu, Arapların Konstantıniyye dediği Konstantinopolis’ i  yani günümüzdeki İstanbul’ u Yunanlılar’ dan, Helen ya da Grekler’ den değil Romalılar’ dan aldı. Rum, Romalı demektir.

Osmanlı, İstanbul’ un fethini hiç kutlamadı. (En azından ben bu konuda bir bilgi veya belge bulamadım.) Sultan II. Abdülhamit de kendi döneminde, “Rum vatandaşların hislerinin rencide olabileceği “ gerekçesiyle kutlamalara izin vermedi.

Abdülhamit, tahttan indirildikten sonra Sultan V. Mehmet Reşat döneminde, İttihat ve Terakki yönetiminin baskısıyla ilk kutlama 11 Haziran 1910’ da yapıldı.

Bundan sonra ilk fetih kutlaması 1953 yılında yapıldı. Bunda da Demokrat Parti yönetimi, Yunanistan’ ı gücendirmemek için törenlere katılmadı.

Özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ ndan sonra fetih kutlamaları her sene düzenli yapıldı, yapılıyor.

Osmanlı döneminde ülkenin başkenti Payitaht (Tahtın Ayağı, Başkent), Asitane ( Devleti Eşiği), Dersaadet ( Mutluluk Kapısı) , Konstantıniyye olarak tanınıyordu. Zaman zaman İstanbul adı da gündeme geliyordu ama yurt dışından gelen resmî yazışmalarda Konstantinopolis adı daha çok kullanılıyordu. Cumhuriyet’ in ilk yıllarına kadar da böyle geldi.

1928'de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Lâtin harfleriyle yazılmış hali “İstanbul” uluslararası kullanıma girdi. İstanbul kentin uluslararası adı ilan edildikten sonra "Konstantinopolis" adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve uluslararası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurt dışından İstanbul'a gönderilen mektuplarda adres olarak "Konstantinopolis" (yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye başlandı. Zaman içinde İstanbul adı ve bunun çeşitli benzer yazılışları çoğu dünya dilinde yerini aldı.

Fatih Sultan Mehmet’ in Ayasofya ile ilgili vasiyetinin gündeme geldiği şu günlerde, yine Fatih’ in “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” sözünü; Atatürk’ ün de her fırsatta Kızkulesi’ ne bir Fatih Sultan Mehmet heykeli yapılmasını istediğini hatırladığım için, bu kısa güncel notu ekleme ihtiyacı hissettim.


SON SÖZ:

Ayasofya Kilisesi’ nin neden Müze yapıldığına dair en ufak bilgisi olmayanların yorum/ değerlendirme ve hatta suçlamaları üzerine, yukarıdaki yazıma küçük bir ilâve yapma gereği doğdu. Konuyu ayrıca ele almayı düşünmüyorum. Öncelikle belirteyim, halen Sultan Mehmet Vakfı’ na ait bir camidir, müze olarak korunmaktadır, minarelerinde beş vakit ezan okunmakta, isteyenler de belirtilmiş uygun bir alanda namaz kılabilmektedir. Ayasofya’ da çan çalınmamaktadır, öyle bir düzeni yoktur. Atatürk’ ün sağlığında, onun haberi olmadan "şaibeli bir Atatürk imza kaşesiyle” Ayasofya ile ilgili bir karar alınabilir mi? O zaman buna kim cesaret edebilir? 24 Temmuz 1923 günü imzalanan Lozan Barış Antlaşması’ nda, Boğazlar Sorunu ileride yapılacak görüşmelere bırakılmıştı. Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti, önce Osmanlı’ nın borçlarını ödedi. Borç ödemesi bittikten sonra da sıra Boğazlar Sorunu’ nun halline geldi. İsteklerimiz kabul edilmiyordu; boğazlar bölgesine tek asker bile gönderemiyorduk. Uluslararası ortamda güçlü yandaş bulabilmek arzusuyla ve özellikle de Ortodoks Rusya’ yı yanımıza çekmek amacıyla 24 Kasım 1934’ te Ayasofya’ yı müze yaptık. Lozan Antlaşması ile ilgili hükümler olduğu için bunu tüm imzacı devletlerin de onaylaması gerekiyordu. Ayasofya kararı Yunanistan’ ı da yanımıza çekti. Montrö Boğazlar Sözleşmesi bunun üzerine imzalandı. Amaç elde edilince, Atatürk, Ayasofya’ nın Cami olarak tescil edilmesini ve Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı’ na mal edilmesini istedi. Arkadan Hatay sorunu patlayınca, uluslararası ortamda aksi bir hava yaratılmaması için müze statüsü korundu. 1991 yılında ise Ayasofya’ nın uygun bir bölümü ibadete açıldı. Halen 19 Kasım 1936 tarihli Tapu Senedi’ nde Vasfı: Ayasofyayı Kebir Camii Şerifi; Sahibi: Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı diye geçer.

ATATÜRK diyor ki:

“ Ne Mutlu Türk’ üm Diyene!”

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.