Aslında kentlerde yaşayanlar olarak bizler kentlerimizin  sahibiyiz.  O gözle de bakmak lazım. Yol kenarlarına atılmış olan çöpler, şişeler, ormanlık alanda oluşmuş olan çöp alanları, sahil kesiminde günübirlik yenen-içilen tüm atıklar hep adeta gözümüze batıyor. Kirletmenin şehirlere maliyeti hesaplandığında ciddi rakamlar çıkıyor. Tüm ülkemizde bu gereksiz maliyet inanınız milyarlarca  lirayı buluyor. Yerel yönetimlerin sizin ulu orta döktüklerinizi toplamak gibi bir zorunluluğu yok. Ya da ormanlara bırakılmış çöpler bir zaman sonra çöplük alanlar oluşuyor. Denizlerimize kadar ulaşan bu çöpler ve atıklar dünya denizlerini tehdit ediyor. Çöp adaları okyanuslarda adeta geleceğimizi tehdit eder hale geldi.

Nereye geleceğim. Herkes lütfen daha duyarlı olsun. Dağ başında gördüğümüz içki şişeleri ve pet şişeler inanınız yüreğimizi dağlıyor. Balıkların artık sindirim sistemine kadar ulaşmış ve yediğimiz balık etinde de pet şişelerin hammaddesine rastlıyorsak gerisini siz düşünün lütfen.

Küresel ısınma ve günümüzde yaşadığımız kuraklık hep doğaya verilen zararın yansıması değil mi? Buzullardaki erimenin artık ülkelerin alanları ile ölçüldüğü günümüzde insan eli ile oluşan tüm doğal felaketler derinliğine incelendiğinde hep bizlerin de payı var.

Herkes lütfen daha duyarlı olsun. Önemli olan problemler  oluşmadan tedbirini alıp güzel ülkemizin güzel insanlarının “bana ne demeden “  ülkemizi daha fazla sahiplenmemizin gerekliliğidir. Bu sadece Yalova değil, Edirne’den Ağrıya, Sinop’tan Adana’ya ülkemizin baştan başa dört köşesinde aynı duyarlı yaklaşım gerekiyor. Peki ne olacak, duyarlı olursak dediğinizi duyuyorum… O zaman ormanlarda şişe kırıklarını görmeyecek ve belki de orman yangınlarının ciddi ölçüde azaldığını göreceksiniz, o zaman yerel yönetimlerin çevre temizlik birimlerinde gider azalışlarını göreceksiniz. O zaman denizleri daha temiz bir ülke göreceğiz.  Gereksiz yere kirletmenin maliyeti hepimizin vergilerinden çıkmıyor mu?

Bakış açımızı nasıl güncelleyeceğiz  derseniz? “ Yanlış yada eksik yapılanın düzeltilmesi duyarlılığı üzerine odaklanılmasının öncelenmesi diyeceğim. Başkasından, hele hele hep kamudan beklemek en son yapılacak şeydir. Doğru, kimseye karışamıyoruz , yada bir şey diyemiyoruz, lakin bu gidişatı değiştirmeliyiz artık. Doğa elden gidiyorken bu lükse sahip değiliz. Bakanlıklar ve yerel yönetimler ellerinden geleni yapmaya çalışıyorken umursamaz yaklaşımda olanlar bizleri üzmüyor mu? Hala suyu tasarruflu kullanmanın gerekliliğinden çok uzakta olanları gördükçe üzülmüyor muyuz? Toplumsal olarak otokontrol mekanizmasının daha  etkili şekilde toplumumuzda yer alması gerekiyor. Toplumun tüm kesimlerinde çok erken yaşta başlanılmak üzere israf kelimesinin anlamı ve her alandaki yansımasının çok iyi irdelenmesi gerekiyor. Köşe yazımı yazdığım zaman diliminde ülkemizin doğu illerinde ve yüksek kesimlerde sevindirici kar yağışı içimizi ferahlatmaya başladı lakin önümüzde  ilkbahar ve yaz ayları var. Kuraklık bu aşamaları göstermeye devam ederse daha büyük sıkıntıları çekme olasılığımız var… İnşallah kar yağışı etkili devam eder ve susuzluk problemi ile karşı karşıya kalmayız.

Özetle, her şey artık büyük öneme sahip. Bu önemin içerisinde bizler de büyük resmin içerisindeki payımızla sorumluluğumuzla topyekün başarıya ulaşabiliriz. Denizdeki  balık da, havadaki kuş da, dağdaki kaplumbağa da bu yaklaşım güncellemesine muhtaç. Elbette insanoğlunun geleceğinde daha iyi yarınlar için bu güncellemenin her alanı kapsaması gerekiyor. Başka bir yazımda buluşana kadar kalın sağlıcakla….