Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

M. Kemal Paşa ve Özel Görevi

MUSTAFA KEMAL PAŞA'YI ANADOLU'YA GÖNDERMEK İÇİN ÖZEL BİR GÖREV Mİ YARATILDI?

Haber Giriş Tarihi: 17.05.2017 08:57
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak: Haber Merkezi
yalovamiz.com
M. Kemal Paşa ve Özel Görevi

Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderilmesi özellikle istenmiş değildi.

Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderiliş görevi de, özel olarak yaratılmış değildi.

Mustafa Kemal Paşa bu görevi kabul etmeseydi, yerine bir başkası gönderilecekti.

Doğu Anadolu’da arka arkaya Şûra hükümetlerinin kurulmasından rahatsız olan işgal kuvvetleri, Doğu Karadeniz kıyısında gelişen asayişsizlik olaylarını da kontrol edemeyince, bu konuların halledilmesi için, İngiliz Yüksek Komiser Amiral Calthorpe imzasıyla,  21 Nisan 1919 günü, Osmanlı Devleti’ne bir Nota vermişlerdi. Nota’da şunlar yazılıydı:

 “ Ekselâns,

Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas bölgelerindeki askeri durumun memnuniyeti mucip olmadığını zati asilânenize saygılarımla bildiririm. Dokuzuncu Türk Ordusu hududun berisine çekildiği zaman bu ordunun bir kısmı hudut ile Erzurum ve Erzincan idari bölgeleri arasında yol boyunda bulunan köylere yerleştirilmişler, geri kalanı ise hudut ile Samsun arasındaki sahil yolunda kalmışlardır. Bu orduya komuta eden General Şevki’nin siyasi faaliyeti ilkbaharda müteaddit raporlarda tekrar tekrar bildirilmiştir. Bu münasebetle Britanya Selânik Kuvvetleri Başkomutanlığı tarafından Osmanlı Harbiye Nezareti’ne General Şevki’nin azli hakkında talimat verilmişti. Şimdi müteaddit ( değişik ) kaynaklardan öğrendiğime göre Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas’ta baştanbaşa kurulan Şûralarca bilhassa Türk Ordusu’ndan itibari müstakil ve fakat askeri kontrol altında devşirme asker toplanmıştır. Başkomutanlıktan çıkan talimatlarına aykırı olan bu kaçamak hareketler arzuya şayan olmaktan tamamiyle uzaktır. Eğer bu hal derhal durdurulamayacak olursa işler ciddiyet kesbedebilir( kazanabilir). Bu ağır durumu Ekselansınızın bilgisine arz etmekle beraber, söz konusu Şûra’ların asker toplamalarını men ( yasaklamak) için ilgili makamlara derhal talimat verilmesini rica ederim. Bu durumla alâkalı olarak yapılacak teşebbüsler hakkında mümkün mertebe süratle malumat verilmesini de temenni etmekteyim.”

Osmanlı Hükûmeti, İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın bu notasını, işgallerin genişleyeceği ve güç kullanılacağı şeklinde kabul ederek büyük bir paniğe kapıldı.

İngilizler’e hayranlıklarını sürdüren Sultan Vahideddin ile Sadrazam Damat Ferid Paşa, ortaya çıkan tablonun bütününü görememişlerdi.

Gerçekte ise İtilâf Devletleri Anadolu’nun iç kesimleri bir yana, Karadeniz bölgesinde bile varlığını güçlendirmek için yeterli insan ve irade gücüne sahip değildi.

İngiliz hükûmeti Kafkaslardan geri çekilmeye karar vermişti. Doğu Anadolu’da artık İngilizlerin askeri açıdan işe karışması söz konusu olamazdı. Osmanlı ordusu bütün bölgeye hâkimdi. Gerçi İngiliz subayları Osmanlı birliklerini silâhsızlandırmak için çabalarını sürdürüyorlardı ama güç kullanacak durumda değildiler.

Bu sıralarda, Osmanlı Harbiye Nazırlığı, lağvedilen Ordu Komutanlıkları’ nın yerini Ordu Müfettişlikleri ile doldurulması yönünde bir çalışma içindeydi.

Esasen, Osmanlı Ordusu’nda ilk müfettişlik uygulamasına 1910 yılında geçilmiş, ancak 1 nci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla müfettişlik uygulamasına son verilmişti.

Mondros Ateşkesi uygulamalarının başlamasından sonra, tekrar müfettişlik konusu ele alındı. 30 Nisan 1919’da üç ayrı ordu müfettişliği oluşturuldu.

Merkezi İstanbul’da bulunan 1 inci Ordu Müfettişliği’nin başına Fevzi (ÇAKMAK) Paşa,

Merkezi Konya’da olan ve daha sonra 2 nci Ordu’ya dönüştürülen Yıldırım Kıtaatı Müfettişliği’ne Cemal (MERSİNLİ)Paşa,

( Daha sonra 3 ncü Ordu Müfettişliği’ ne dönüştürülecek olan)  9 uncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne ise Mustafa Kemal Paşa atandı.

İşgal kuvvetlerinin istekleri, Osmanlı Harbiye Nazırlığı’nın yeni bir teşkilâtlanmaya gitme isteği, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya amacını ve hedeflerini gerçekleştirebilecek bir görevle geçme isteği çakıştı.

Olaylar, biçim ve zaman açısından denk düştü.

Mustafa Kemal Paşa, daha önceden, ileride gelişebilecek durumlarda kendi lehine olumlu bir havanın yaratılmış olmasını sağlamak için, gerekli adımları atmıştı.

İngilizler’in antipatisini çekmemiş, saray ve hükûmet ile yakın ilişkiler içinde olmuş, dönemin önde gelen devlet adamlarının güven ve saygısını kazanmıştı.

İlişkileriyle, bir bakıma adının önerilmesini sağlamış, adına duyulan güven, bürokratik işlemlerdeki her türlü zorluğu yenmişti.

Görev belirlenip, bir kişinin Samsun yöresine gitmesi gerektiğinde, herkes ve her kesim tarafından hemen ismi hatırlanmış, önerilmiş ve kabul görmüştü.

Herhangi bir mevki ve makamdaki kişinin, örneğin Sultan Vahideddin’in, kendi zihninden geçenleri yapması için görevlendirilmiş değildi.

İşgal güçlerinin protestosu üzerine, Samsun yöresine etkili bir komutanın gitmesi gerektiğinde ismi önerilmiş, Padişah ve İşgal Kuvvetleri dâhil, her kesimin ismi üzerinde olumsuz bir görüş belirtmemesi üzerine, Sadrazam Damat Ferid Paşa, Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya, Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendirilmesi emrini vermişti.

Yani, Sultan Vahideddin tarafından değil, Osmanlı Hükûmeti tarafından belirlenmiş görev, özetlenirse, sadece Karadeniz kıyılarındaki asayişsizliği ve Doğu Anadolu halkının Şûra Hükûmetleri kurmasını engellemekti.

Görev Talimatı’ nı da, Mustafa Kemal Paşa ile Genelkurmay 2 nci Başkanı (Diyarbakırlı Kâzım Paşa diye tanınır) Kâzım (İNANÇ) Paşa birlikte yazmışlardı.

Hazırlanan talimat şu şekildeydi:

 “ERKÂN-I HARBİYE-İ UMUMİYE DAİRESİ

ŞUBE: 1 NUMARA:

Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne aid vezâif ( vazifeler) yalnız askerî olmayıp, müfettişliğin ihtiva eylediği mıntıka dâhilinde aynı zamanda da mülkîdir.

İşbu müşterek vezâif şunlardır: Mıntıkada asayîş-i dahilînin iade ve istikrarı ve bu asayişsizliğin esbâb-ı hudûsunun tesbiti. Mıntıkada ötede- beride müteferrik bir halde mevcudiyetinden bahsedilen esliha ve cephanenin bir an evvel toplattırılarak münasip depolara iddiharı ve muhafaza altına alınması. Muhtelif mahallerde bir takım şûralar mevcud olduğu ve bunların asker toplamakta bulunduğu ve gayrıresmî bir surette ordunun bunları himaye eylediği iddia olunuyor.Böyle şûralar mevcud olup da asker topluyor, silâh tevzî ediyor ve ordu ile de münasebette bulunuyorlarsa kat’iyyen men’i ile bu kabîl müteşekkil şûraların da lâğvı. Bunun için: İki fırkalı olan Üçüncü ve dört fırkalı olan Onbeşinci Kolordular müfettişlik emrine verilmiştir. İşbu kolordular harekât ve asayiş hususatında doğrudan doğruya müfettişlikle ve muamelât-ı cariye yani muamelât-ı zatiye, kuvve-i umumiye vesaire gibi hususatda kemafi’s-sabık Harbiye nezareti ile muhabere edeceklerdir. Fırka veyahut mıntıka kumandanlığı veya bir vazife-i hususiyeye tayin edilecek zabıtanın tayin ve tebdilleri, müfettişliğin talebiyle olacaktır.Maahaza sair hususatça lüzum ve menfaat görerek müfettişliğin verdiği talimatı koloru kumandanlıkları aynen tatbik edeceklerdir. Bilhassa ahval-i sıhhiye pek mühimdir. Bu zemindeki tedkikat ve icraatın ahaliye de teşmili lâzımdır. Müfettişlik mıntıkası Trabzon, Erzurum, Sivas, Van vilâyetleriyle Erzincan ve Canik müstakil livalarını ihtiva eylediğinden, müfettişliğin yukarıda tâdât eden vezâifi tedvîr için vereceği bil’cümle talimatı işbu vilâyetlerle mutasarrıflıklar doğrudan doğruya ifa edeceklerdir. Müfettişlik hududuna mücavir vilâyât ve evliye-i müstakile ( Diyarbakır, Bitlis, Mamuretülaziz, Ankara, Kastamonu vilâyetleri) ile kolordu kumandanlıkları da müfettişliğin ifâ-yı vazife sırasında re’sen vâki olacak müracaatlarını nazar-ı dikkate alacaklardır. Müfettişliğin husûsât-ı askeriyeye ait mercîi harbiye nezareti olmakla beraber, husûsât-ı sâire için makamat-ı âliye-i âidiyesiyle muhabere edecek ve işbu muhaberen Harbiye Nezareti’ne de haber verecektir.

Harbiye Nazırı

( Mühür )              

Mehmet Şakir binNuman  Tahir”

***

Görevin maddeleri ne Padişah, ne de hükûmet tarafından belirlenmişti.

O kadar ki, Harbiye Nazırı, yazılan bazı maddeleri ilk defa duyduğu için, talimatın altına yalnızca mührünü basmakla yetinmiş, imzadan çekinmişti.

Kısacası, Hükûmet ve Meclis, bu Görev Talimatı’ nı kendisi belirtmemiş; Mustafa Kemal Paşa’nın isteklerine de ses çıkartmamıştı.

Görev Talimatı dikkatle incelendiğinde, işgal güçlerinin verdiği Nota’ yla istediklerine cevap verecek gibi kapsamlı hazırlandığı ve bütün sorunların dikkate alındığı anlaşılıyor.

Sadrazamın ve Hükûmet üyelerinin bu geniş yetki ve görevleri itirazsız kabul etmelerinin sebebi, talimat ile işgal kuvvetlerinin istekleri arasında uyum olmasındandır.

Sultan Vahideddin’in, bu talimatın içeriğini sonradan da bildiği şüphelidir.

Zira hiçbir konuşmasında ve hatırasında, Görev Talimatı’ nı bildiğinin ipuçları yoktur.

Sadrazam Damat Ferid Paşa da, Mustafa Kemal Paşa’nın görev sahasının tam olarak ne olduğunu anlayamamıştı. 14 Mayıs 1919 akşamı, Genelkurmay Başkanı Cevat (ÇOBANLI) Paşa ile Sadrazam Konağı’na gittiklerinde, Sadrazam’ın sorusu geçiştirilmişti.

Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’nın, Sadrazam Konağı’nı terk ettikten sonra, yürüyerek dönerlerken Mustafa Kemal Paşa’ya, “ Bir şey mi yapacaksın, Kemal?” diye sorması, onun Anadolu’ya millî mücadeleyi başlatmak için gönderilmediğinin ifadesidir. Böyle bir şey olsa, Genelkurmay Başkanı, bu soruyu sorar mıydı?

Sultan Vahideddin, Sadrazam Damat Ferid Paşa, hatta Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa ile Görev Talimatı istekleri dışında bir şey konuşulmamıştı.

Mustafa Kemal Paşa, Sultan Vahideddin istediği için değil, İşgal Güçleri Komutanlığı, Doğu Anadolu’da Şûra Hükûmetleri’nin önlenmesi ve Karadeniz kıyısında Rumlar aleyhine beliren durumun düzeltilmesi maksadıyla verdiği Nota’dan sonra, Osmanlı Hükûmeti görevlendirdiği için Samsun’a gitmişti.

Görevlendirme emrini Padişah’ın onaylaması ve İstanbul’dan çıkan yolculara İngilizler’in vize vermesi, zaten olağan işlerdi.

Bu görevlendirme sırasında, Sultan Vahideddin’in dediği gibi, Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılması, hele hele Yunanlılar’a karşı savunma konusu,  gündemde bile değildi.

Eğer böyle bir durum olsaydı, Mustafa Kemal Paşa, en azından Samsun’a değil, İzmir’e ya da Afyon’a gönderilirdi.

Zira Yunanlılar’ın İzmir’e çıkacakları konusu sürpriz bir konu değildi ve biliniyordu.

İtalyanlar da 28 Mart 1919’da Antalya’ya, 24 Nisan 1919’da Konya’ya girmişlerdi.

Sultan Vahideddin’in, görüşme sırasında, Mustafa Kemal Paşa’ya, “ Paşa Paşa, vatanı kurtarabilirsin” demesi, o anki ruh durumunun, çaresizliğin, belki de başkentinde düşman toplarının gölgesi altında olmanın doğurduğu bir iç ezikliğin ifadesidir. Bilinçli sözler değil, bir şey yapamamanın yarattığı şaşkınlıktır.

Sultan Vahideddin’in bütün istediği, İngilizler’in antipatisini çekecek olaylardan kaçınmak ve İngiliz güdümüne girmekti.

O, kısaca, “ İngilizler’in istemedikleri şeyleri önle” demeye getirmişti.

Sultan Vahideddin’in, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya vatanı kurtarması için göndermediğine dair önemli bir bulgu da, Harbiye Nazırı Şevket Turgut’un, 8 Haziran 1919’da, “yüksek emirleriniz altındaki gemilerden biri ile hemen buraya gelmeniz rica olunur” yazısı üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın Sultan Vahideddin’e yazdığı mektuptaki ifadesidir.

Mustafa Kemal Paşa, 24 Nisan 1920 günü, TBMM’nin Birinci Oturumunun açılış konuşmasında, bu mektuptan söz eder ve mektubun tamamını okur. Buradaki şu satırlar ilgi çekicidir:

“Yüce Padişahım,

…İstanbul’dan son olarak ayrılacağım gün, yüce şahsınız Boğaziçi’nde bulunan İngiliz donanmasının saraya yönelik toplarını göstererek, ‘görüyorsun’ dediniz, ‘Ben artık memleket ve milletin, nasıl kurtarılması gerekeceği konusunda kararsızlığa düşüyorum’ ve ellerinizi kaldırarak ‘ İnşallah millet akıllanır ve uyanır, bu üzücü durumdan gerek beni ve gerekse kendisini kurtarır’ buyurdunuz. Yazımda arz etmek istediğim bu kutsal sözlerdir.”

Bu sözler, bir bakıma, Sultan Vahideddin’in vatanın ve milletin kurtuluşu konusunda hiçbir fikre sahip olmadığının da ifadesidir.

Taha AKYOL:

“…Tarihçi gözüyle bakıldığında, Vahideddin’in Mustafa Kemal’i Millî Mücadele için görevlendirdiği söylenebilir mi? Hayır! Vahideddin’in kastı, İngilizler’in yeni bir işgaline yol açabilecek olayları Mustafa Kemal Paşa’nın önlemesidir. Bu olaylar önlendiğinde, Mütareke’nin 7 ve 24 üncü maddelerine göre İngilizler’in Doğu Karadeniz’de ve Doğu Anadolu’da işgaller yapamayacağını, böylece Pontus ve Ermenistan kurulmasının önlenebileceğini düşünüyor.”

Sultan Vahideddin’in, Kurtuluş Savaşı’nı maddî ve manevî anlamda hiçbir şekilde desteklememesine rağmen, Mekke beyannamesinde, “ Mustafa Kemal Paşa’yı Yunanlılar ile savaşsın diye gönderdim” demesi de, inanmasa da,  kendini aklama çabasıdır.

Eğer Mustafa Kemal Paşa, Samsun bölgesindeki olayları yatıştırabilir ve Doğu Anadolu’daki Şûra Hükûmetleri’nin kurulmasını önleyebilirse, Osmanlı Devleti, İngilizler’in teveccühünü kazanacak ve böylece, Osmanlı Devleti, Sultan Vahideddin’in tam istediği gibi, İngilizler’in güdümüne ve korumasına girecekti. Sultan Vahideddin, bağımsızlığı değil, İngiliz yönetiminde,  İngilizler’e tâbi bir yönetim istiyordu.

Sultan Vahideddin’in, hem millî mücadele sırasında, hem de yurt dışına çıktıktan sonra Mustafa Kemal Paşa ve millî mücadele yandaşlarını kendisine isyan eden hainler olarak nitelemesi, onun “ devleti kurtarabilirsin “ sözünün anlamının, bağımsızlığı kazanmak değil, İngiltere’yi memnun etmek olduğu anlamına geldiği son derece açık ve nettir.

AHMET AKYOL, YALOVA, 17 Mayıs 2017

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.