Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İbn-i Haldun

İbn-i Haldun, 1332- 1406 yılları arasında yaşamış, “Mukaddime “ adındaki başyapıtıyla, dindışı ilk tarih felsefelerinden birini geliştiren en tanınmış Arap tarihçi, sosyolog, filozof, siyaset ve devlet adamıdır.

Haber Giriş Tarihi: 23.05.2017 11:35
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak: Haber Merkezi
yalovamiz.com
İbn-i Haldun

İslâm Ansiklopedisi’ nde, “Mukaddime” nin Osmanlı Devleti’ ndeki durumu ile ilgili şöyle bir açıklama vardır:

"Halifelik ve imamet gibi konularında İbn-i Haldun, çok özgür ve bağımsız görüşler açıklamış ve genel olarak hükümette şeriatın mutlak gerekli olmadığını söylemiştir. Eserin çevirisi ve aslı bu konuları içine aldığı için, II. Abdülhamid döneminde, Türkiye'de satılması ve okunması yasak kitaplardandı."

İbn-i Haldun’ un tam adı Veliyuddin Ebu Zeyd Abdurrahman Bin Muhammed Bin Muhammed Bin Ebi Bekr Muhammed Bin Hasan İbn-i Haldun’ dur.

Toplum yapısını ve toplumsal değişmeyi konu alan yeni bir bilim geliştirerek bunu ilmü’l-umran( kültür bilimi) olarak adlandırmıştır.

İbn-i  Haldun, et-Tarif bi İbn Haldun ( 1405) başlıklı otobiyografisinde verdiği bilgilere göre, Hadramut’ tan İspanya’ ya göç edip daha sonra Tunus’a yerleşmiş köklü bir aileden geliyordu.

27 Mayıs 1332’ de Tunus’ta doğdu. Aslen Yemen’in Hadramut bölgesinden olduğu için kendisi Muķaddime’de Hadramî, Tunus’ta doğmuş olması sebebiyle Tûnisî, hayatının büyük kısmını Kuzey Afrika’da geçirmesi dolayısıyla Mağribî mahlaslarıyla/ takma adlarıyla tanındı.

Hayatının ilk yirmi yılını Tunus’ta, yirmi altı yılını Cezayir, Fas ve Endülüs’te, dört yılını yine Tunus’ta, son yirmi dört yılını da Kahire’de geçiren İbn Haldûn iyi bir eğitim gördü. Küçük yaştan itibaren ilim ve fikir hayatına ilgi duydu, ancak siyasetin cazibesinden de kurtulamadı.

Devletin en üst kademelerinde bulunma hırsı takibata uğramasına, sürgün ve hapsedilmesine sebep oldu.

Sıkıntılı bazı dönemleri olmakla birlikte genellikle saray ve konaklarda refah içinde itibarlı bir hayat sürdürdü.

Mısır’ın Memlûk Sultanı el- Melik Zahir Bekûk, İbn-i Haldun’ u Kahire’ deki el- Ezher Medresesi’ nde görevlendirdi.

1384 yazında Maliki Baş Kadılığı’ na atandı, 1387’ de Sargatmış Medresesi’ nde hadis öğretmeni oldu. 14 yıl burada ders verdikten sonra, Memlûk Sultanı Nasır’ ın talimatıyla, Şam’ ın daha uygun koşullarda Timur’ a teslim edilmesini sağladı.

Şam’ ın yanışını gördükten sonra Kahire’ ye döndü. Burada bir süre daha Kadılık yaptı.

Şifaü’s- Sail adlı yapıtını son yıllarda kaleme aldı.

17 Mart 1406’ da ölümünden sonra Kahire’ de Makabirü’l- Sufiye’ ye defnedildi.

***

Mukaddime’ yi oluşturan altı kitabın konuları, günümüzün tanımlarıyla şöyle sıralanabilir:

I.Kitap: Genel Sosyoloji,

II ve III.Kitaplar: Siyaset Sosyolojisi,

Kitap: Kent Yaşamının Sosyolojisi, Kitap: İktisat Sosyolojisi, Kitap: Bilgi Sosyolojisi

İbn-i Haldun, toplumsal otoritenin ve devletin kaynağını asabiyyet kavramında bulur. Asabiyyet üstünlüğe, üstünlük de otoriteye yol açar.

Ama üstünlük mücadelesinin kişisel otoriteye dönüşmesi devletlerin çöküşünü de hazırlar.

Dayanışma gücü, devletin ve uygarlığın çöküşünün tohumlarını içinde barındırır.

***

Her devletin gelişmesi başlıca beş aşamadan geçer:

1)Göçebelerin, istilâ ettikleri ülkeye yerleşmeleri,

2)Yenilen halkların yönetilmesi, kişisel iktidarın kurulması, azatlı köleler sınıfının ve sanatların oluşması,

3)Toprağın işlenmesi, ticaretin gelişmesi, büyük kentlerin oluşması ve zenginliğin artması,

4)Güçlü devletin barış içinde refaha dayanan denge durumu,

5)Verimlilik ve genişleme, iktidarı elinde tutanların sefahat ve şehvete düşmeleri, çöküş.

***

15. yüzyılda Mısır’ da tarih yazarlığında görülen çarpıcı canlanmanın kaynağında İbn-i Haldun’ un etkisi vardı.

16. yüzyıldan sonra Osmanlı yazar ve bilginleri de İbn-i Haldun’a büyük ilgi gösterdi. Taşköprîzade, Kâtip Çelebi ve Nâima’ nın sık sık başvurdukları Mukaddime’ nin ilk Türkçe çevirisinin bir bölümü Şeyhülislâm Pirîzade Muhammed Sahib Efendi, gerisi de Cevdet Paşa tarafından yapılarak 1858 - 61 arası yayımlandı.

Günümüz Türkçesine 1954’ te çevrilen Mukaddime,

1968’de Zâkir Kadirî UGAN,

1977’ de Turan DURSUN,

1982’ de Süleyman ULUDAĞ tarafından Türkçe’ ye çevrildi.

***

İbn-i Haldun, Mukaddime’ de Türkler hakkında şu çarpıcı tespitlerde bulunmaktadır:

“Düşmanlığa ve husumete dayanan harp, ekseriya Araplar, Türkler, Türkmenler, Kürtler vs. gibi bozkırlarda ve sahralarda yaşayan yabani milletlerde görülür. Çünkü bu milletler: rızklarını, mızraklarının ucunda arar ve maişetlerini başkalarının elinde bulunan maldan temin ederler. Kendilerine karşı mallarını ve metalarını savunmaya teşebbüs edenlere harp ilân ederler. Bunların, bunun ötesinde ( yağma ve talandan başka) istedikleri ne bir rütbe, ne de bir mülk vardır. Arzu ettikleri ve gözlerini diktikleri şey, insanların elinde ve avucunda bulunan şeyleri tagallüp yoluyla almaktan ibarettir.”

“Türklerin ve Moğolların mağlup ettikleri İslâm kavimlerini taklit etmeleri ve onların medeniyetlerini kabul etmeleri de, mağlup kavimlerin medeniyetçe kendilerinden üstün olmalarından dolayıdır. Ayrıca bedevi Araplar mağlup milletlere yeni ve üstün bir din ve bu dinin gelişmiş veya gelişmeye müsait bir dilini de beraberlerinde getirdikleri halde, Moğollar ve Türkler böyle bir şey getirmemişlerdir. Onun için mağlup ve mahkûmun, galibi ve hâkimi taklit etmesi, içtimai şartların muhtelif olmasına muvazi olarak türlü farklılıklar göstermektedir.”

***

Burada, konuya ilgi duyup araştıranların yazdıklarını da kısaca hatırlamak gerekiyor.

Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ:

“…Tunus Kadısı İbn Arafe onun fıkıh bilgisinin yetersiz sayıldığını, İbn Hacer el-Heytemî Hz. Hüseyin’in katlini meşrû gördüğünü, Şemseddin er-Rekrakî şer‘î ilimleri bilmediğini, aklî ilimlerde orta seviyede, hitabet ve sohbetinin ise fevkalâde olduğunu ileri sürmüşlerdir. … İbn Haldûn’un el-İber’de Kuzey Afrika konusunda verdiği bilgileri takdir eden Aynî onun Doğu İslâm dünyasını iyi bilmediğine işaret eder. Bir bakıma İbn Haldûn’un öğrencisi sayılan İbn Hacer el-Askalânî ise Makrîzî’nin onu övmesini abartılı bulur, üstadının daha çok Câhiz gibi kelime oyunları yaptığını ve belâgatla tanındığını söyler. İbn Hacer’in bu değerlendirmesine katılan Sehâvî İbn Haldûn’un özellikle tarihçiliğini över.” ( Diyanet İslâm Ansiklopedisi )

Soner YALÇIN:

“İbn-i Haldun’ u ilk keşfedenler 18’ nci yüzyılda Osmanlı ulema sınıfı oldu. Osmanlı çöküşe geçmişti ve kurtuluş reçetesi aranıyordu. İbn-i Haldun’a sarıldılar. İbn-i Haldun’ da kurtuluş fikri arandı, bulunamadı. Çünkü İbn-i Haldun, çürümüş iktidarlar için hiçbir kurtuluş çaresi düşünmüyordu. Mukadderat kaçınılmazdı.   Çünkü bu çürümüş iktidarın temelinde; kanunsuzluk, keyfi idare vardı ve bu, ister istemez iktidarın sonunu getirecekti.

İbn-i Haldun, Mukaddime’ de devlet- kul ilişkisini şöyle yazdı: ‘ Hükümdarlar zamanla, kendini iktidara getiren gücün yerine, kendi iradesine bağlı kullara güvenmeye başlar. O artık, devletinin birlik dayanışma duygusu yerine, kullarının kendine bağlılığıyla ilgilidir.’

İbn-i Haldun, Araplar’ ın önem verdiği bir düşünür olmadı. Batı’ da İbn-i Haldun adı; İsrail’ in kuruluşundan 10 yıl sonra 1958’ de İbrani Üniversitesi’ nden Franz Rosenthal’ in Mukaddime’ yi İngilizceye çevirmesiyle duyuldu. İsrail Devleti’ nin kuruluşundan sonra bu çevirinin yapılmasının sebebi, Yahudilerin o topraklarda bir meşruiyet ihtiyacından kaynaklanıyordu. Kaynak, İbn-i Haldun’ du. Kuran- ı Kerim’ in aksine İbn-i Haldun’ un Mukaddime eserinde, Yahudileri asil bir kavim ve yeryüzünün en parlak ailelerinden biri sayıyor; Kenan’ dan yani vaat edilmiş topraklardan bahsediyordu. Batı, İbn-i Haldun’ u böyle keşfetti ve moda yaptı. Yahudileri öven İbn-i Haldun, Mukaddime’de Türkler için ‘esir olmaktan utanmazlar’ diyor.”( Sözcü, 6 Aralık 2013)

Dr. A. Ezeli AZARKAN:

“… İbn Haldun, İslâm tarihinin devlet anlayışının temelini oluşturan "Biat" kavramı üzerinde önemle durmuştur. O'na göre bu kavram toplum sözleşmesi kuramının temelini oluşturur. Biat, itaat etmeye söz vermekten ibarettir. Bir Emir'e biat eden kimse kendi ve bütün Müslümanların işlerini ve idaresini ona teslim edip, bu gibi hususlarda onunla çekişmeyeceğine ve her türlü emirlerine itaat edeceğine söz vermiş olmaktadır. Bu durum bir çeşit toplum sözleşmesidir.” ( http://dergipark.ulakbim.gov.tr)

SON DEĞERLENDİRMEM:

İbn-i Haldun hakkında bulduğum her kaynağı anlamaya çalışarak inceliyorum. Halen, Türk kültürüne ve sosyal bilimlerine katkısını anlayabilmiş değilim.

Peygamber Efendimiz, "İlim öğrenmek her Müslüman'a farzdır" diye buyuruyor; ben de öğrenmeye çalışıyorum!

AHMET AKYOL, YALOVA, 23 Mayıs 2017

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.